- 265 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BANA ŞİİR ISMARLA
BANA ŞİİR ISMARLA
"Bana şiir ısmarla" demiş Cemal Süreya. “Ismarlamak” kelimesini duyunca aklımıza genellikle çay gelir. Genellikle öğrenciyken sevdiğimiz arkadaşlarımıza deriz ya da arkadaşlarımızın bizi davetidir “Gel, sana çay ısmarlayayım.” cümlesi.
Cemal Süreya’nın “Bana şiir ısmarla” cümlesi de çay gibi, çay kadar insanın içini ısıtan bir cümle bence. Her şairin, her kalemin kendi şiir dilini oluşturması gerektiğine inananlardanım. Birbirimize yemek ısmarlarız, tatlı ısmarlarız, kahve ısmarlarız,… da şiir ısmarlamak çıtayı çok yükselmiş. Herkesin aklına gelmez, her kalem yazamaz, her okuyan tadamaz.
Birkaç yıl önce Whatsapp durum mesajında paylaşmıştım "Bana şiir ısmarla" notunu. Telefon numaram sadece çok yakınlarımda olduğu için rahatsız edici bir mesaj gelmeyeceğinden eminim de bu kadar güzelini beklemiyordum.
Notu paylaştıktan kısa bir süre sonra gelen mesaj çok duygulandırmıştı beni:
“Bayram geldi, hoş geldi.
Güler yüzlü dost geldi.
Küsler hala barışmaz mı?
Gamlar gitti, neş’e geldi.
Çocuklar hep giyinmiş.
Koç etrafında çevrilmiş.
Ne kadar güzel bir koç,
Hakk’a kurban edilmiş.
Muhammet’e selam olsun.
Ashabına selam olsun.
Dine hizmet etmişlere
Binlerce Fatiha okunsun.
Halime, Halise, Mehmet
Yazdık şiiri bir gayret.
Yaşar ve babaları Adem’e
Şefaat ya Muhammet!
Yavruların annesi Emine
Gözyaşların sildi yine.
Selam, selam mü’minlere
“İslam, Hak yol” diyenlere.
Kurban bayramınız mübarek olsun.
Habibullah sevgisi sineye dolsun.”
………………
Sene bilmem kaç, hiçbiri hatırlamasa da annemin evde olduğunu düşünürsek en fazla 1975 yılı olabilir. Kurban Bayramı. Şu Google iyi ki var. 1975 yılı Kurban Bayramı 13 Aralık’ta başlıyormuş. Bu şiir de cumartesi, pazar, pazartesi, salı günlerinden birinde yazılmış olabilir. Akşamları gaz lambasıyla aydınlanan evlerden biri. Bir baba çocukları toplamış başına, beraber şiir yazma gayretine düşmüşler. Hiçbiri de düşünemezdi her zamanki etkinliklerinin bu yıllara taşınacağını, hiç tanımadıkları insanların bu şiiri okuyacağını.
Rahmetli dedem tam bir gönül adamıydı. Vaktiyle okumak istemiş, ağabeyleri okumadığı için babası haksızlık (!) olmasın diye dedemi de ilkokuldan sonra dükkana almış. Kunduracılık babadan oğla geçen bir meslek. Köşkerdi dedem, sonradan hazıra döndü, kavafiyeci oldu.
Tahsil hayatını tamamlayamaması hep içinde bir ukde olarak kalmış; ortaokulu sonradan okumuş. Dönemin yerel gazete ve dergilerine yazdığı yazıları derleyip ayakkabı için kullandığı deriden ciltle kendince kitap haline getirmiş.
Başına toplar; bize de hikayeler, kıssalar anlatırdı. Edebiyat sevgimi de yazma kabiliyetimi de dedemden almışım.
“Söz uçar, yazı kalır” dediğimiz tam da bu. Karlı, soğuk bir aralık ayındaki kurban bayramını renklendirirken gümbür gümbür yanan soba üstünde demlenen çaydan yudumlayıp şiir yazmak o gün onlara keyifli gelse de bugün bize iyi bir örnek. Yazdığımız yazıları kimlerin okuyacağını tahmin bile edemeyiz. Kimlerin bizi örnek alacağını düşleyemeyiz.
Yazdıklarımızın kalıcı olması, okuyanlara farklı bir bakış açısı kazandırması temennisiyle…
Bizim kalemimizden çıkan şiirlerin de birilerine ısmarlanması, birilerinin içini ısıtması temennisiyle…
Hamiyet Su Kopartan
06.11.2023
YORUMLAR
Güzel ve anlamlı bir yazı okudum. Alfabemiz yazılmadan önce insan oğlu kayaların üstüne çeşitli şekiller yapmış binlerce yıl önce. Düşününce kim yazdı nasıl yazdı, nasıl yaptı bilemeyiz ama yazı o günü bu güne aktaran en önemli unsurdur,hatıradır. Rahmetli dedeniz de size güzel bir hatıra güzel bir miras bırakmış. Elinize emeğinize sağlık.