- 244 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
AŞIK ELESKER YARATICILIĞINDA SUFİZM/ Adile NEZEROVA
Değerli, şair, yazar, felsefeci, kıymetli ve güzel insan, Adile Nezer e bu değerli çalışmasından ve Türk Kültürüne yaptığı hizmetten dolayı teşekkürü bir borç biliyorum...
AŞIK ELESKER YARATICILIĞINDA SUFİZM
Adile NEZEROVA
Hayat rastlantılarla doludur, her zaman planlarımız iş görmez. Bu yıl hiç aklımızda yokken, Cumhuriyetimizin 100. Yılını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kutlamak nasip oldu, çok iyi de oldu. Herşey bundan da ibaret değildi. Uzun yıllardır sosyal medyadan şiir ve yazıları ile tanıdığımız bir çok arkadaş ve dostlarla da yüzyüze gelmek, birebir tanışmak nasip oldu. Bu nasibimiz içerisinde, her zaman varlığından memnun ve mutlu olduğumuz, hakkında yazmakta olduğumuz eserin de sahibi olan, bizim sosyal medyada Adile NEZER olarak bildiğimiz, tanıdığımız "Filologya Üzeri Felsefe Doktoru" arkadaşımız, hocamızın da olması ayrı bir güzellikti bizim için. Program belli olunca hocamıza, yeni çıkan kitaplarını da getirmesini rica etmiştim, önceki yayınladıklarının bir kısmı elimde vardı, sağolsun, yüklenip iki güzide eserini benim için Kıbrıs’lara kadar getirdi, bu inceliğinden dolayı kendisine çok teşekkür ederim. Ben de kendi kitaplarımı götürmüştüm kendisi için, güzel bir değiş tokuş yapmış olduk. Tabi dönüşüm de, gribal bir enfeksiyona yakalanmış olmama rağmen ilk işim bu iki değerli eseri okumak oldu, ben sabırsız bir adamım, onlar yan tarafta okunmadan durdukça, diğer yanda da benim canım çıkar, hastalıktan da kurtulamam! Böylece her iki kıymetli eseri de şifa niyetine okumuş oldum! İyi de geldi doğrusu.
Aşağıda fotoğrafta da görceğimiz gibi, kitabımızın ön yüzü Aşık Elesker’in bir resmi ile süslenmiş olarak, önce bizi kendisine çekiyor; mizanpaj, düzenleme, baskı, ciltleme, renk seçimleri; 246 sayfadan oluşan harika bir eserle yüzyüze olduğumuz farkediyoruz, çünkü ilk intiba önemlidir...
Hocamızın, Aşık Elesker Yaratıcılığında Sufizm, eseri, çok ciddi bir çabanın ürünü. Neden böyle diyorum? Bu anlamda böyle bir çabayı gösterebilmek için; askariden; dinden, İslam’dan, tasavvuftan-sufizmden biraz haberiniz olacak, şiir ve felsefe hakkında yetkinliğiniz olacak ki, bir faninin eserleri üzerinde kuşatıcı bir tetkike girip, böyle güzel sonuçlar çıkarta bilesiniz. Bir yargıda bulunmak haddimize değil, ama okuyunca gördük ki, hocamız bu anlamda gerçek ve ciddi bir yetkinliğe fazlası ile sahip, yakından tanıyınca da anladık ki, on parmağında on marifet..
Hocamızın yaptığı, dediğimiz gibi, zorlu bir iş aslında, Aşık Elesker Yaratıcılığının içinden tabir yerindeyse sufizmi çekip çıkartıp orta yere koymak. Bir tür Aşık eleskerin bir yönünün ibdasını-açılımını yapmak olmuş.
Ülkemizde sufizm kavramı, daha çok tasavvuf olarak kullanılır, Hocamız Sufizmi tercih etmiş. Sufizm, çağlar boyunca bütün dinleri ilgilendirdiği gibi, özelde de İslam’ı, Müslümanları, biz Türkleri şiası ve sünnisi ile fazlaca ilgilendirmiştir. Neden özellikle diyorum, çünkü biz Türkler, İslam’ı diğer milletler gibi doğrudan Araplar’dan değil, daha çok İranlılar üzerinden ve tasavvufun zirve dönemini yaşadığı bir zaman diliminde benimsemiş olduk. İslam’ı camilerden daha çok tekkelerden edindik desek hata yapmış olmayız. Bu yüzden bizim dini literatirimüzü Arapça’dan daha çok farsça oluşturur. Bunda da yadırganacak bir durum yoktur.
Biz Türkler de dahil, İslam coğrafyasında yaşayan her toplum, birey ve sınıf, azçok sufizm ile yüzyüze gelmiştir. Toplumlarına birşeyler anlatma çabası içinde olanların ise bundan uzak düşmeleri çok kolay değildir, Aşık Elesker de olduğu gibi.
Sufizm bütün din bağlılarını doğrudan ilgilendirmese de, bütün dinler zaman içinde değişim ve dönüşüme uğrayarak, benim tespitime göre, bir tür üçüncü aşamada yolları sufizme çıkmaktadır. Bütün dinlerde olduğu gibi İslam’da da bu durum gerçekleşmiştir. Özellikle sekizinci yüzyıldan sonra, İslam coğrafyalarında tasavvuf bir tür din ile birlikte anılır olmuştur, bu biz Türkler için daha fazlasıyla böyledir. Ciddi bir teşkilatlanmaya da yöneldiğinden, devletler ve yöneticiler katında da rağbet görmüş, bir çok devletlu de kendisini bağlıları arasında bulmuştur.
Sufizm İslam’da sekizinci yüzyılda asıl varlığını gösterse de, İslam’da zahiriliğin karşısında, batınilik değince ilk aklımıza gelen Hz. Ali olmuştur. Gerek sünni, gerek şia, bütün tarikatların yolu Hz. Ali’ye çıkar. Buna itirazlar olacaktır elbette ama boş bir çabadır, çünkü İslam’da batıniliğin tartışmasız temsilcisi O’dur. Bizim milletimiz de, sünnisi, alevisi ve şiası ile daha çok Ali’cidir. Dini sufizm üzerinden benimsemiş biz Türkler için ise doğal olarak böyledir.
Hocamız, eserini gerçekleştirirken, bir eline tasavvufu, diğer eline Aşık Elesker’i alarak; tasavvufu Aşık Elesker’de, Aşık Eleskeri tasavvufta aramak sureti ile amacını gerçekleştirmiştir. Sufizmi bu arayışında bir tür ayna gibi kullanmıştır. Ben Hocamızın tasavvufla ilgili girdiği ayrıntılara elbette girmeyeceğim, onları kitabı nasip olup okuduğunuzda göreceksiniz.
Bütün toplum kesimleri azçok tasavvufa ilgi duyarken, toplumlarına bir şeyler anlatma çabası içinde olan aşıkların bundan uzak durması düşünülemezdi. Eseri okuduğumuzda gördük ki, Aşık Elesker bu durumun bir tür protottipini oluşturmaktadır. Halk aşığı olarak nam salsa da, aynı zaman da, badeli bir Hak aşığı olduğunu görmekteyiz. Aşıkların bir çoğu, dışarıdan ve yüzeysel olarak kendilerini bu anlamda ispata çalışmak zorunda hissederken, Aşık Elesker, doğrudan ve bilinçli olarak bunun içindedir. "Dede Elesker" olarak anılması bunu bize söylemektedir. Aslında; dedelik, babalık, şıhlık, şeyhlik; geniş Türk coğrafyasının her yerinde kullanılan kavramlardır. Örneğin bizim bölgede, yani benim doğma yerim olan Bayburt’da; Sümmani Baba, Dede Paşa, Celali Baba, Hicrani Baba, Ağlar Baba, İrşadi Baba; daha çok baba kavramının kullanıldığını görmekteyiz. Yazarımızın tespitine göre, Elesker’in Şia’ya mensup olması nedeniyle "Dede" kavramının kendisine yakıştırıldığını anlıyoruz. Elesker’in badeli, evliya bir aşık olduğunu da yine eserden öğreniyoruz. Bir fark var ki, Elesker’in o yıllarda uzun sayılabilecek hayatında, herşeyi, her anlamda, bir denge dahilinde, aşırılığa kaçmadan gerçekleştirmiş olduğudur.
Sonuçta, gördüğümüz şu olmuştur, bu kıymetli eseri okuyunca; tasavvuf Aşık Elesker’in, Aşık Elesker tasavvufun-sufizmin neresine düşmektedir, bunu hakkıyla anlamış olduk.
Ben sözü çok fazla uzatmayacağım sizleri yormamak için, bu tasavvuf ehline, mutasavvıflara, şeyh, mürit; "ya bu iş ne iştir bize bir şeyler söyler misiniz" dediğimiz de, hep şunu söylerler; söylemekle olmaz; gel, gir, yaşa, gör; gelmeden, girmeden olunmaz...
Konumuz sufizm olduğuna göre, benim de önerim aynen onların dediği gibi olacak; alın, okuyun ve görün...
Değerli Hocamızın , bu eseri orta yere koymakla, hem kendi ülkesine, hem ülkemize, bütün Türk Dünyasına ve ilim alemine önmli bir hizmet yaptığını gördük, bu anlamda hocamiza müteşekkiriz...Daha nicelerine diyerek saygılarımı yeniliyorum...İyi ki varsınız ve ben sizi iyi ki tanıdım...
Hayrettin YAZICI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.