- 358 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KENDİNİ BULMAK (2.BÖLÜM)
KENDİNİ BULMAK YAZISININ DEVAMI
Ailesinin arkadaşlarının çocukları gibi akıllı ve düzgün bir birey olur hayatı yüzüne gözüne bulaştırmazdı. Babası arkadaşlarının kızı Filiz ile bir büyük insan gibi konuşurken kendisini küçümser,hiçbir yaptığı güzel şeyi görmezdi. Bunun için çocukluğunda Filiz’i çok kıskanır ve kendini suçlardı. Kendi de akıllı olsa belki akıllı insanlarla konuşulduğu gibi konuşulurdu onunla da. Büyüdü üniversite okudu ama işte dün bir hesabı bile yanlış yapmıştı. Mayıs dün olduğu gibi çocukluğundan beri kendini herşeyde suçlamış ve mutsuz olmuştu.. Şimdi ise bu iç dünya ve bilinç onda gizli bir ur gibi yüreğini kemiriyordu. Bir kemirgendi ruhu, bitip tükenmez travmalarının ortasına oturmuş yok etmeye çalışıyordu onu. O ise şimdi daha aktif, sosyal,akıllı,bilgili görüneceğim diye paralıyordu kendini. Ama babasının gözündeki yerini bir değer olarak bulamıyordu. Her zamanki neşeli, konuşkan ve mutlu maskesiyle ailesini de selamlayıp masaya oturdu. Hiç dün akşam o sözler ona söylenmemiş ve anne babası da o aşağılamarı yapmamıştı. Kandemir ailesi için sıradan bir gün başladı.
Mübeccel çayı getirdi ve hep birlikte sofraya oturup kahvaltı yaptılar. Sonrasında öğleden sonra pansiyona gelecek kalabalık bir misafir gurubunu karşılayacaklardı.
Mayıs kahvaltının ardından pansiyonun ilerisindeki kendilerine ait olan koruya yürüyüşe çıktı. Düzenli yürüyüşe çıkmasada bazen spor için bazen de kendini huzurlu yeşilliğe bırakıp olanları unutmak için gelirdi buraya.
Bu koruya varmadan pansiyonla arasında geniş bir arazide at binme alanı vardı. Atlara, pansiyonun arkasında yüz metre ileride kalan ahırda bakılıyordu. Mayıs’ın atı Bulut, annesinin siyahından,babasının beyazından rengini almış gri renkli bir attı.Gri renkli olması bu ismi almasına sebepti.Bir bulut gibi koyu,sıkıcı ve hüzünlü değildi oysa. Hareketli,enerjik,renkli,cıvıl cıvıl,huzur vericiydi.Koruya gitmeden onu sevmiş yürüyüşe öyle çıkmıştı. Seyis Ahmet’e belki dönüşte uğrayıp ata binebileceğini,bunun için Bulut’u hazırlamasını istemişti. Ancak dönüşte pansiyonun solunda kalan at binme alanına yaklaşırken bir süpriz onu bekliyordu.
O gün gelecek olan gurup ilk olarak pansiyonun çevresini gezmek istemişler ve Mayıs’ın babası da onlarla birlikteydi. Süpriz ise gurupta Mayıs on beş yaşlarındayken Bursa’da platonik aşık olduğu Ömer’in de olmasıydı. Ömer’in sekiz yıl önce çocukluğundaki Filiz ile evlendiğini duymuştu. Onları el ele, yanlarında da kızlarını görünce buruk bir hüzün doldu içine. Onlar bir aileydi yani kutsal bir kurumun dikili taşlarıydı. Birlik ve huzurla toplumun içinde saygı duyulan, sevgiyle bir arada olan iki insan ve onların yavrularıydı karşısındakiler.Onları görünce şaşırmıştı.Gelecek olanların içinde onların olacağını bilmiyordu. Üstelik Ömer onu görünce yaşına yakışmaz bir hareket yaptı.Yüzünde alaylı bir tebessüm varken gözleriyle Mayıs’a bakıp, bir elini de Filiz’in omzuna koydu. Filiz,Mayıs’ın platonik aşkından haberdar değildi ama Ömer farkındaydı ve onunla o zaman da olduğu gibi dalga geçer bir hali vardı. Mayıs selam verip odaların hazır olup olmadığına bakma bahanesiyle oradan ayrıldı.
Pansiyona geldiğinde ilkin Ömer’in gençliklerinde yaptığı bir ilgilenip sonra ilgiyi bıraktığı, platonik duygular besleyen Mayıs’ı uzaktan arkadaşlarına gülerek gösterdiği zamanlardaki acılarını anlattığı Mübeccel ’in yanına geldi. O da çalışanları koordine etmiş kendi odasında dinleniyordu. Dertleşip kendi odasına ağlamaya giden Mayıs’ın üzüntüsü aşk acısı için değildi. Zaten içinde sevgi kırıntısı bile kalmamıştı;Ömer umurunda bile değildi. Ancak en doğal,en güzel duygularını değer vermeyen bir erkeğe vermiş olduğundan önünde küçük duruma düştüğünden üzülüyordu. En azından saygı duyabilirdi. Ama o yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ geçmiş duygularıyla dalga geçiyordu. Ağlayıp sakinleşince aşağıya idare odasına gitti. Annesi Filiz’in geldiğini,görüp görmediğini,biraz sohbet etmesini, ayıp olacağını,ne de olsa eski arkadaş olduklarını kendinden emin, küçümseyici ifadeyle ortaya döküvermişti tüm söyleyeceklerini. Günü, zoraki konuşarak,işleriyle ilgilenerek ama yüreği ağzında,kendini heyecanlı,huzursuz ve ağlamamak için nefesini tutarak geçirdi.
Aradan üç gün geçti. Bu günlerde olabildiğince ortada görünmüyor işlerini yapıp odasına çıkıyordu.Birkaç kez formaliteden Filiz ile görüşmüş,çok samimi olmamış ve bahanelerle ondan kaçmıştı.Filiz çocukluğundan beri üsten bakışlı,küçümseyen, hiçbir zaman ona sıcak davranmayan bir kızdı.O da mecburiyetten konuşuyor vakit geçiriyordu Mayıs’la.Tıpkı Mayıs gibi...
Bir hafta sonrasında misafirler gitti. Mayıs’ın babası Bülent kızını odasına çağırdı. Sinirliydi yine... Neden bir haftadır suratı asık dolaşıyormuş;neden Filiz ile ilgilenmemiş, eski arkadaşı değil miymiş?Bu sorulara karşılık alamayan ve cevap bulamadığı sorulara daha çok sinirlenen Bülent kızına bağırıp çağırıp,yüzüne tükürüp dışarıya çıkmıştı. İşte o an cevaplasa da kızacağına emin olduğu babasına herşeyi anlatabilmeyi ve onun da kendisini anlamasını isterdi. Onu hiç anlamaya çalışmayan birisine, babası da olsa anlatmak nafileydi. Daha önce birçok şeyi anlatmaya çalıştı ama hep söyledikleri yarım kaldı;sert tepki aldı ve asla anlaşılmadı.O da artık anlatmamaya çoktan karar vermişti. Babası çıkınca kendisine söz verdi;daha önce çalışmadan girip kazanamadığı memurluk sınavını kazanacaktı. Buradan uzaklaşacak ve güçlü bir birey olduğunu ailesine kanıtlayacaktı.
İlk söylediğinde herkes olumlu karşıladı. O kışı ders çalışmakla geçti. Zaten denize yakın olan butik pansiyonlarının kışın müşterisi çok olmuyordu. O kış öğrenmeyi çok sevdiği ve yararlı bir şeyler yapmanın,hayalleri için çabalamanın verdiği hazla güzel bir ders çalışma dönemi geçirdi. Üstelik hiç beklemediği şeyler de yaşadı. Ders çalışsın diye ilk kitaplarını babası aldı. Kızına yanında olduğunu hissettirdiği ilk zamanlardı. Bazen gelip yanında oturuyor kızıyla muhabbet ediyordu. Bakışları adeta değişmişti. Güven vermeye çalışıyor gibiydi. Ama ne oluyordu ki? Ben mi büyütmüştüm,yanlış anlamıştım diye düşünmeden edemedi.Yine peşini bırakmayan suçluluk kapladı içini.
Bunalmaya, suçluluğu artmaya başladığında Mübeccel ile paylaştı durumu.Mübeccel onu sakinleştirmeye çalışsa da o sakinleşmedi. Suçluluk öyle bir duyguydu ki kalp damarlarının tıkanması gibi çöküştü. Bu durumdan dolayı derslerde ki verimi azaldı. Böyle olunca Mübeccel dayanamayıp anlattı.
Sınava çalışmaya karar verdiği yarınki gün Nisan ile Mayıs beş yüz metre uzaklıktaki markete alışverişe gitmişlerdi.Gittiklerini bilmeyen Bülent Mayıs’ın odasının kapısını tıklamış cevap gelmeyince uyuyor diye içeriye girmişti.çünkü çok geç olmuştu. Mayıs’ın günlükleri yatağının üzerinde duruyordu ve Bülent bunları karıştırdı.Kızının nasıl özgüvensiz olduğunu aslında bunun tohumunu istemeyerek de olsa ona yanında olduğunu,güvendiğini göstermeyerek kendinin ektiğini anladı. İki cümle vardı içini yakan"bugüne kadar ne yaptıysam babamın sevgisini, saygısını kazanmak için yaptım.O ise beni görmedi."Nasıl olmuş da fark etmemiş ;ona sevgisini gösterememenin onu nasıl hırpaladığını görememişti.Karısına ve Mübeccel’e anlattı durumu. dehşete düştüğünü gören karısı Semra ve Mübeccel ona moral vermeye bir şeyleri düzeltebileceğini anlatmaya çalıştılar. Tabii bu durumdan Semra da etkilenip onları mutfakta bırakıp payına düşen cümleleri okumaya gitti. Mübeccel normalde günlüğü okutmazdı ama belki yaralı serçesini yaralayan iki büyüğü hatalarını anlar bir daha yapmazlardı. Olanları öğrenen ve artık davranışları değişen anne babasıyla altı ay sonra ayrılmak zorundaydı Mayıs. Çünkü sınavı kazanmış ve Balıkesir’e gidecekti. Kızlarını yalnız bırakmak istemeyen ama Datça da kurulu işleri,düzenleri de olan aile kızlarının yalnız kalmasına gönülleri razı olmayarak Mübeccel ’i de gönderip Balıkesir’e evlerini kurup aynı hayatlarına geri döndüler.
Her şey çok güzel gidiyordu. Ama içinden çıkamadığı girdabını, arapsaçı olmuş iç dünyasını da düzeltmesi gerekliydi. Babası artık çok sevgisini gösteremesede rencide etmiyor ve yanında olduğunu hissettiriyordu.
FİNAL BÖLÜMÜYLE DEVAMI YARIN
YORUMLAR
tekrar merhaba sevgili çiğdem hanım.
öykünün bu bölümünü de okudum.
en azından mayıs'ın sisli dünyası bir nebze de olsa atandığı memuriyetle aralanmaya başlamış oldu. yalnız tabi ki bu durum tam olarak kişinin kendini bulduğu anlamına gelmez. sadece ailesinin yanında çalıştığı işinden ayrılıp devlet hizmetinde belki farklı ortamda yeni kişilerle tanışarak özgüvenini kazanmasını çabuklaştırabilir. ailenin mübeccel karakterini kızının yanına göndermesi aslında daha öncesinde kendilerinin de atanılan bölgeye gitmeyi istemesi fakat yerleşik düzenin elverişli olmadığı gerekçesiyle vazgeçmeleri durumu düşündürdü beni. üniversite hayatı olmuştu sonuçta mayıs'ın. ailesiyle mi kalıyordu o dönem (eğer yazılmışsa bu kısım öykü içinde benim dikkatimden kaçmış olabilir). filizle kıyaslamaya çalışıyorum şuan mayıs'ı... filiz sanırım yaşıt ana karakterle. evlenmiş çocuğu olmuş bazı hareketleri hoşa gitmese de özgüveni yerinde. Mayıs ise halen geçmişe takılıp kalıyor. yaşadığı her şeyden çok fazlaca etkileniyor. önemsendiği kadar önemsemesi gerektiğini düşünecek yaşta aslında. bu anlamda yolu uzun mayıs'ın...şuan babasının aldığı ilk kitapları saymazsak eğer ailesinin çok da fazla desteği olmadan kendi çabalarıyla sınavı kazanarak işini bulmuş mayıs. içe kapanık bir karakter için bu bile büyük adım. ancak yine de öykünün başlığına uygun olarak gerçek anlamda mayıs karakteri kendini bulana kadar bu güzel yazı devam etmeli derim ben:)
kaleminize emeğinize sağlık çiğdem hanım
sevgiler
Çiğdem Karaismailoğlu
Elbette atandığı yere gitmelerini nedeni yalnız kalamaması değil ailenin kızlarını anlamaya başlayıp yanında olmak istemeleri.
Hikaye tam olarak bitmedi. Sonu yarın yayınlayacağım.
Mübeccel i göndermeleri yapayalnız kalmasın diye.
Bunu belirtmemişsem bakıp düzeltirim.
Teşekkür ederim yazımın daha iyi olması adına verdiğiniz eleştirilere.