- 452 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİLİMSEL BİR ŞİİR DENEMESŞ
BİLİMSEL BİR ŞİİR DENEMESİ ( HAKK’IN HİKMETİ VAR ) İÇİN
AÇIKLAMA
Bu şiir çok sayıda teknik terim ( tabir ) içerdiği için açıklama yapmak zorunluluğu duymaktayım. Mevzuuya girmeden önce şiirle ilgili bir özelliği de hatırlatmak durumundayım.
Bu şiir kapsam bütünlüğü açısından üç bölümün ilkidir. İkincisi ‘O’ başlıklı şiirdir. Üçüncü bölüm ‘O’NU HATIRLA’ başlıklı şiirdir. Son iki şiirinde kendilerine mahsus açıklamaları vardır.
İlk şiir hece vezinli ve kafiyeli olarak yazılmıştır. Çalışma madde, canlı ve evrenin yaratılışını izah etmeyi amaçlamaktadır. Kainatın varoluşu ve yaşaması tesadüflerle açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Kainatın tesadüflerin eseri olduğunu kabul etmek; olma ihtimali sıfıra en yakın sayı olan hesapların onbinlercesine tesadüf demek gibi bir şeydir. Bunun altarnatifi yaratıcıya inanmaktır. Yani madde, canlı ve evrenin bir yaratıcı tarafından tasarlanma ihtimali yüzde yüze en yakın olayların onbinlercesidir.
‘O’ başlıklı şiir serbest vezinle yazılmıştır. Şiirde insanların yaratıcı olarak düşündüklerinin bazıları zikredilmektedir. Kendi inanç sistemimdeki yaratıcının adı ve yarattıklarının isim ve sıfatlarının bazıları sıralanmıştır. Şiir kolay anlaşılsın diye sadeleştirilerek tekrar yazılmıştır.
‘O’NU HATIRLA’ başlıklı şiir hece vezinli ve kafiyeli olarak yazılmıştır. Zor durumda olanların umutsuzluğa düşmemelerini , kendilerini kaybetmemelerini, yaratıcı gücü hatırlayıp O’na güvenmelerini, O’nun tavsiyeleri doğrultusunda tavır almalarını ve davranmalarını öğütlüyor. (Bir de geriden bakıp, bahsi geçen olaylar için senin tavsiyelerin ne olurdu iması var )
Şiirdeki teknik terimleri kıtalara göre açıklayacağım. Şiiri yazmak yerine kıta sırasını yazacağım.
Kıta 2 :
Hidrojen ( H ) yanıcı bir gazdır. Oksijen ( O ) yakıcı bir gazdır. İki yanıcı (H2) ile bir yakıcı (O1) bir araya gelmesiyle su meydana gelir. Mantıken iki yanıcı ve bir yakıcı bir araya gelince, ateş meydana gelir. Oysa bu birleşimden ateşi söndüren su meydana gelmektedir.
İnsanı robottan ayıran özelliklerin başında beyin ve ruh gelmektedir. Robotların beynini insan programlamaktadır. Ama insanın beyni ve kapasitesi tam olarak anlaşılamamıştır. Şimdilik sıradan insanın beyninin 2,5 milyon CB olduğu söyleniyor. ( Küçük bir şehirdeki bütün bilgisayarların kapasitesi sıradan bir insanın kafasında bulunuyor. ) İnsan herhangi bir robotu % 100 oranında bilir. Ama kendi beynini bilmez, çünkü beyin henüz çözülememiştir. Kimine göre benimizin % 5’ ini kullanıyoruz. ( Aslında % 100’ ünü bilmediğimiz şey hakkında oran vermek pek doğru olmaz. Çünkü bir milyon CB kullandığımız zaman, beynimizin kapasitesi kaç CB olacak bilmiyoruz. )
İnsanlar güler, ağlar, sevinir, kızar, hayeller kurar. Ama robotlar yüklenen bilgileri kullanmaktadır, uygulamaktadır. Toka yapar ama yüklenmeden sevinme ve küsmeyi bilmez. Yemek taşır ama yaşlı bir insanın kalkamayacağını tahmin edemez. Gözlere bakar ama bakışları anlamlandıramaz. İnsanla dövüşse yenebilir ama insan robotun gücünü sıfırlayabilir ve patlatabilir. Belki bunlar Ruh dünyamıza ait. Lakin ruhumuzu da çözemedik.( X ) Tarih boyunca ruhtan bahsettik ama, mevcut teknolojiyle görülebilir ölçülebilir hale getiremedik.
Kıta 3 :
Uzayın genişliğini tam olarak bilmiyoruz. Uzayın % 20 ‘sini biliyoruz gibi oranlar verenlere rastlıyoruz. Şiirde vurguladığım yıldızların sayısını bilmediğimizdir. % 100’ ünü bilmeden şu oranda olanını görüyoruz demek te doğru bir iddia sayılmaz. Çünkü uzay devamlı genişlemektedir. Ayrıca Allah’ın yaratma faaliyetleri devam etmektedir. Allah Kur’an-ı Kerim’de yarattıklarımı saymaya çalışsanız, sayamazsınız demektedir. Sadece bağırsaklarımızda bulunan bakterileri tek tek saymaya çalışsak, ömrümüz yetmez. Uzayı bırakın, okyanusların derinliklerindeki canlı ve bitkileri bile tam olarak bilmiyoruz. Sık sık yeni canlılar keşfediliyor.
Dünya hem kendi hem de güneşin etrafında hızla dönmektedir. Hiç bir sabite bağlı olmadığı halde (yani boşlukta ), çekim gücüne bağlı olarak, gece ve gündüz belirli saat dilimleriyle şaşamadan peşpeşe gelmektedir.
Dünyamızın ekseni insanoğlunun kaderini tayin etmektedir. Bildiğimiz bazı yasalara göre; kuvvetin zorlamasıyla dünya ekseni ve dönme yörüngesi arasındaki açının 90 derece veya sıfır derece olması gerekir. Halbuki mevcut açı bu kuralın dışına çıkmakta ve insan yaşamasına uygun olacak şekilde 23 derecede kalmaktadır. Yani olması beklenen değil. Bu olayda Allah’ın yartma gücü görülmekte , yerde ve gökte olan şeyleri insanlar için yarattığı iddiası ispatlanmaktadır (XX )
Kıta 4 :
Tabiatta hayvan ve bitki dengesi vardır. Bazı hayvanlar diğer hayvanları yiyerek hem kendilerini besler hem de tabiatın insan yaşamasına zarar verecek hale gelmesini önlerler. Bazı bitki ve hayvanlar yok olsalar insan yaşayamaz hale gelir. ( Bitki eğer oksijen dengesi bozulmuşsa, ölmek üzereyken bile oksijen salar ) Son zamanlarda tabiattaki dengenin bozulmasının olumsuz sonuçlarına şahit oluyoruz.
Kuzular biyolog gibi zehirli otları seçer yemezler. Bazı hayvanlar zehirlendiklerinde panzehir olacak bitkiyi bilir, onu arar bulur yer ve kendini kurtarırlar. Hayvan kimyager olmadığına göre bu bilgiye nasıl sahip olmuş olabilir? Hayvanların bazıları insanlardan yaşlıdır. Hayvanları bilgisayar uzmanları yaratmadığına göre, bu bilgiyi ancak Allah yüklemiş olabilir. Çünkü arılardaki petek yapma bilgisi milyonlarca yıldan beri değişmemiştir. Arılar petekleri mimar mühendisi gibi özenle oluştururlar.
İnsanlar tarih boyunca sevgiden ( kin, nefret, stres ), aşktan söz etmişlerdir. Bununla ilgili kütüphaneler dolduracak kadar kitap yazmışlardır. Ama bugüne kadar aşk ( nefret ) görülmemiştir. En son beyinde sevgi hakikatini etkileyen bölgeler bulunmuştur. Ölü ya da canlı beyne dokunuyoruz, elektromanyetik işlemlerini görüyoruz, hatta bunları anlamlandırıyoruz. Ama beyni kesince aklı göremiyoruz.
Kıta 5 :
Madde üzerinde araştırmalar devam etmektedir. Maddenin oluşumunu sağlayan Tanrı Parçacığı dedikleri şey bulunamamıştır. ( İsviçre’deki laboratuvarda Tanrı parçacığı kayıp o zaman dünyanın da olmaması gerekir gibi sonuçlar çıkaranlar olmuştur ) En son anti-madde bulunmuştur. Kainatın sonunun anti-madde ile meydana gelebileceğini söyleyenler vardır. Madde anti-maddeyle birleşerek birbirlerini yok edeceklermiş.
Isık hızına ulaşan maddenin varlığı tartşılmaktadır. Madde ışık hızına ulaşırsa zaman yok olur diyenler vardır.
Demir insanın yaşaması için önemlidir. Yalnız demirin oluşması için dünyanın imkanları müsait değildir. Demir çok sıcak süper-novaların patlamasıyla dünyaya gelmiştir. Allah Kur’an-ı Kerim’de demirin dünyaya göklerden indirdirildiğini bildirmiştir.
İnsan vücudunu hem kendi içinde hem de uzayda dengeleyen bir altın oran vardır. Bu nedenle beş duyunun gücü sınırlıdır. Mesela gözlerimiz X ışınını göremez ya da su dolu bardakdaki kaşığı kırık görür.
( Kanada’da gösterilen ve insanı görünmez kılan pelerin olayından sonra, İsrail Savunma Bakanlığı ( ) Polaris
Solutions’la birlikte askerleri gerçek anlamda görünmez kılan kamuflaj teknolojisini geliştirdiğini açıkladı. Toplam ağırlığı 500 gram. Testleri bitmiş durumda, orduda kulanılıyor ) Biz noksanlarımızı deney aletleriyle kapatırız. Ama aletleri de kısıtlı çünkü beş duyumuzla imal ederiz.
İnsanın gözü tek merceklidir. Allah çok mercekli gözler de yaratmıştır. Kartallar 2 bin metreden tavuğu görebilir. 300 derecelik görüş açıları vardır. Biz kartalın gördüğünü dürbünle görebiliriz. Yalnız dünyada yaşamak zorunda olan insan için bu, dezavantaj sayılmaz. Gözlerimizin mikropları, virüsleri görebilecek kadar hassas olduğunu düşünelim. O zaman yediğimiz, içtiğimiz şeylerdeki bakteri ve virüsleri görebilirdik. Ellerimizde bile binlerce bakteri, virüs bulunur. Bu haldeyken nasıl yemek, meyve yiyebilirdik. Bakterilerden oluşan suratları görebilseydik, karşı cinsi nasıl arzulayabilir, sevebilirdik. Başka misaller vereyim: Köpekler 3-4 metre toprak altındaki kokuları tanırlar. Biz de her kokuyu algılayabilseydik, rahatımız kaçmaz mıydı? Ev tozu Akarlar adlı bir canlı var. Bu hayvan 1 mm’nin 3’te biri kadar büyüklüktedir. Gözle görülmez. Baş konulan yastıkta , yorganda, perdede, mobilyada yaşarlar. Bunlar kepeklerle, deri döküntüleriyle vs. beslenirler. Bunları görebilseydik rahat uyuyabilirmiydik. (Bin465 metre yükseklikteki bulut suyunun bir milimetresinde ortalama 8 bin bakteri bulunmaktadır ) Büyüme hormonu uykudayken salınır. Küçükten itibaren uyuyamasaydık, nasıl büyüyebilecektik? Kulağımız seslerin azını duyar. Kulağımız karıncaların bile ayak seslerini duyabilseydi, mışıl mışıl uyumak mümkün olabilir miydi? Havada gözle görülmeyen canlılar var. Bütün canlıları görebilseydik, rahat nefes alabilir miydik? 20 dakika nefessiz kalan insan ölür, buna nasıl katlanacaktık?
Allah kainatın ve insanın bütün gerçeklerini bildiği için kulağımızı, gözümüzü mevcut kapasitede yaratmıştır.
Deney aletleri de hata yapmaktadır. (Bir tıp profesörü beyinle ilgili çalışma yaparken, mevcut bilgisayarların yetersiz kaldığını söylemiştir. Çünkü beyinde 80-100 milyar nöron bulunduğu söylenmektedir. Her nöronun 10 bin bağlantısı olsa, işlem sayısı katrilyonu geçiyor. Bir teoriye göre uzayda bir noktadan sonsuz doğru geçer. Bu bize nöronlar arasındaki ilişkilerin kaydedilmesinin güçlüğü ile ilgili fikir veriyor ) Ayrıca, en yoğun bilgiyle donatılmış bilgisayarlar bile hata yapabilmektedir.
Katalizör kimyasal/fiziksel olayları etkileyen cisimlerin adıdır. Her kimyasal olayın katalizörü yoktur.
Kıta 6 :
İnsan vücudunda bazı organlar vardır ki onlardaki bilgi birkaç profesörde olabilir. (Mesela, mide çeşitli hormon ve kimyasal salgılar üretir. Bunların hem miktarları hem de sıralanışları önemlidir. Ters bir sıralama mideyi bile yakabilir) Uzman gibi hangi organa ne lazım onu saniyecikler içinde öğrenir ve ihtiyaçlarını giderir. Vücut dışardan gelen mikrop virüs gibi zararlı maddelere karşı ordular kurmuştur. İnsan vücudu ileri düzeyde geometrik bilgilerle donatılmıştır. Bazı araştırmacılar altın-oranlar bulmuşlardır. Hava olmadan, yeterli kan olmadan yaşayamayız. Kan kirli kalır temizlenmezse yaşayamayız. Bu yüzden kanda yabancı maddelerle savaş vardır. Beyin kalp yüzyıl civarında durmaksızın çalışır. Biz bunları isim olarak biliyoruz ama ne beyini, ne kalbi, ne de kanı tam olarak anlayabilmiş değiliz. Uzay gemileri yapabiliyoruz ama bir damla kan yapamadık.
İleri düzeyde mikroskoplarla görebildiğimiz bir bakterinin DNA molekülü, birkaç milyon sembolden oluşan bir dizidir. Bu semboller bir kitaba yerleştirilirse, bir bakteri için 1000 sayfalık kitap yazmak gerekecektir. Bu bilgi bir hücrenin içindeki küçücük kromozomlarda yer almaktadır. İnsanın DNA’ sındaki bilgileri yazmaya kalksak ( 1 milyon X 8 milyar ) kadar sayfa gerekir. Bu da 8 tirilyarlık ansiklopedi sayfası demektir. Gözle görülmeyen minnacık varlıklara bu kadar bilginin tesadüfen yerleşmesi mümkün müdür? Üstelik dizilimlerde en ufak bir hata hayati derecede önemliyken. Tek bir proteinin tesadüfen olma ihtimali sıfır ya da ona en yakın sayıdır. Bir DNA’ nın tesadüfen ortaya çıkma ihtimali : ( 1 / 4.80 X (10) 50 ) dir. Bu da sıfır ya da en yakın sayıdır.
İnsan vücudu bir üst aklın projesidir. Yaratılmış olma ihtimali %99,9999...dır. Tesadüfen meydana gelme ihtimali sıfır ya da ona en yakın sayıdır ve normal bir akıl bu oranı doğru kabul edemez. Hayatın tesadüfen meydana geldiğine inananlar, (Allah yaratmıştır demek yerine), sıfıra en yakın sayılar zincirine inanmaktadırlar.
Kıta : 7
Kırlangıçlar, somon balıkları çok uzak yerlere göç eder ve mevsim değişince eski yuvalarına dönerler. Bir somon balığının hangi şartlar altında nasıl yol aldığını gözlemlerseniz elinde bir pusula mı var diye düşünebilirsiniz. Üstelik balık hafızası da zayıftır. Bunun da tesadüfü olduğunu söyleyenler olabilir. Ama bu bilginin yaratıcı tarafından onlara yüklenmiş olduğunu kabul edersek izahımız kolaylaşabilir.
Ahtapot gibi bazı hayvanlar zarar gören organlarını kendilerini tedavi ederler. Ahtapotlar veteriner fakültesini bitirmediklerine göre, bu yenek nereden gelmektedir. Bukelamunlar düşmanlarını görünce tanır ve bulundukları yerin rengine bürünürler. Mavi olarak yol alırken birden beyaz taşların rengine dönüşürler. Düşmanı onu göremeden uzaklaşıp gider. Bu yeteneklerde tesadüflerin değil yaratıcının gücünün sonucudur.
Kıta : 8
Dünyamız ‘yedi kat gök’ diye nitelenen katmanlardan oluşur. Katmanların her birinin insanların yaşayabilmesi için hayati önemleri vardır. Katmanların bazıları bizleri zararlı ışınlardan korur, bazıları göktaşlarından. 5-10 dakika oksijensiz kalsak ölürüz. Bu katmanlar bugüne kadar ölmemize neden olmadı. Havayı yaşayamaz hale getiren yine insanlar oldu.
Ay dünya ve güneş aralarındaki mesafeler yine bizim rahat yaşamamamıza göre ölçümlenmiştir. Ayın dünya üzerinde med-cezir dediğimiz etkisi vardır. Med-cezir ayın dünyaya yakınlaşması ve uzaklaşması ile ilgilidir. Uzaklık normalin dışına çıkarsa, denizler ırmaklar taşar ve su altında kalırız.
Benzer şey güneş için de geçerlidir. Güneşin yaşamımıza çok faydaları vardır. Yalnız aramızdaki mesafe değişirse, mesela biraz daha yaklaşırsak yanar kavruluruz , uzaklaşırşak donar buz yığını oluruz. Dünya güneş mesafesi tedadüfidir diyebilir miyiz?
Hareket; bir cismin duran bir noktaya göre değişen halidir. Newton’un II. Hareket kanununa göre , duran bir cismi harekete geçirebilmek ya da hareket halinde olan bir cismi durdurabilmek için bir kuvvetin müdahalesi gerekir. Evrende canlı cansız hiç bir şey yokken harekette sözkonusu olamaz. O zaman big-bang denilen büyük patlamayı sağlayan kuvvet kime aittir. Bu patlamadan sonra çok kısa süreler içinde evrendeki parçaları oluşturan fizik, kimya, biyoloji, astronomi, coğrafya, meteroloji, elektirik, elektronik, biyoloji, tıp vs. bilgileri kimde bulunmaktadır. Mesela tıp, biyoloji, kimya, fizik, elektirik, elektronik, geometri vs. bilgilerinin hepsi aynı beyinde olmadan bir insan meydana getirmek imkansızdır. Bu bigilerin tabiatta herhangi bir şeyde tesadüfen olması mümkün müdür?
Kıta 9 :
Heisenberg’den öğrendiğimize göre atomun içinde var olan küçücük elektronlar henüz çözülememiştir. Sonsuz şekilde mükemmelleştirilmiş ölçme metodları ile dahi, atomun ( bir hesaba göre, bir karbon atomu (( 12 / (6,02 X 1023) ) gramdır ) içindeki zerrelerin mevkini ve hızını mutlak bir prezisyonla hemzaman olarak tayin etmek neredeyse imkansızdır. Yani, elektronların ya yerini ya da hızını ölçebiliyoruz. Yerini belirlediğimizde hızını, hızını ölçünce de yerini belirlemek son derece güç oluyor. Yeri ve hızı net olarak anlaşılamıyorsa, atomun sırrı çözülememiş demektir. Etrafımıza baktığımızda gördüğümüz her maddede elektronlardan oluştuğuna göre, geniş bir kütlenin iç yapısını bilmiyoruz.( Bazı fizikçiler göre elektron, çekirdek dediğimiz şeyleri gören yok. Biz modellemeleri kesin bilgi gibi yazıp çiziyoruz) Bu oluşumu tesadüfle açıklamak zor.
Meteryalistler yaratıcının varlığına inanmamaktadırlar. Evrenin ( maddenin ) ezeli ve ebedi olduğunu kabul ediyorlar. Onlara göre evren kendiliğinden varolmuş, bazı tesadüflerle bu hale gelmiştir. Halbuki bugün geçerli olan fizik yasalarına göre evren 14-15 milyar yıl önce büyük bir patlamadan meydana gelmiştir. Rakamlar birkaç puan değişse de kainatın bir yaşı vardır. Teknik cihazlar kesin olmasa da toprağın, canlının yaşını ölçebilecek güce ulaşmıştır.
İnsan ve kainatın bir gün yok olacağını ispatlayan çok sayıda fiziki, jeolojik, astronomik vs. bilgi vardır. İnsanın kalp ve beyin hücreleri kendilerini yeniliyememektedir, yaşlandıkça kasları erimektedir. Alzaimer hastaları için beyin hücrelerinde bazı iyileştirmeler görülse de, kesin bir çözüm bulunamamıştır. 9 biliminsanının tespitlerine göre, 79 farklı parçadan oluşan Distrofin proteininde bulunan hatalar kas erimesine neden oluyor. DMD adlı kas hastalığına 79 farklı ekzondan biri veya birkaçının eksik olması neden oluyor. Ayrıca kas dokusu kas yapıtaşı proteini olan distrofini üretemiyor.
Dünya meteryalistlerin idda ettiği gibi sonsuza kadar yaşayamayacaktır. Fiziğin konusu entropide geriye dönülmeyen bir olay vardır. Soğuk odaya ısı veren sobanın verdiği ısı bitince, odaya yayılan ısının kendiliğinden sobaya geri dönmesi imkansızdır. Tabiatta bunun gibi olaylar çoktur. Kainattaki enerji termodinamiğin birinci kanununa göre, miktar olarak yok edilemese de, ikinci kanununa göre şekil itibariyle değişmektedir. Bu değişme suyun bayır aşağı akışı gibi olup, daima yüksek elverişlilikten alçak elverişliliğe doğrudur. Eneri ilelebet bayır aşağı gidemez ve saat topu gibi bir an gelir dibe vurur. Enerjinin kullanılamaz hale gelmesi hayatın durması anlamına gelir. Nasıl bir havuzdaki su, o havuzdaki çarkı çeviremezse, kainattaki iş yapma kapasitesi de tükenmiş olur.
Maddenin sonsuz olarak varolacağını iddiası güneş ve galaksiler de kapsamaktadır. Halbuki güneşin bir ömrü vardır. Güneşteki hidrojenin 1 ya da 4 milyar yıl sonra biteceği tahmin edilmektedir. Güneş hidrojenini bitirince patlamasa bile, dünya için ölmüş olacaktır. Bu da dünyayı yaşanamaz hale getirebilir. (Ayrıca, güneşin kendine çektiği ve üzerine yönelmiş yıldızın olduğunu okuyoruz. Son sürat kayan güneşe bir yıldızın çarpması dünyadaki hayatı çok rahat sonlandırabilir) Dünyanın merkezinde güneşe yakın derecede mağma vardır. Atmosferin değişmesi mağmayı patlatabilir. Yeryüzü ile mağma arasında çok miktarda su vardır. Suların yeryüzüne çıkması karaları sular altında bırakabilir. Günesin ısı vermemesi dünyanın donmasına yol açabilir. Buzulların erimesi durdurulamamaktadır. Buzulların altındaki virüsler aktif hale gelebilir, canlılara bitkilere zarar verebilir. vs.
Dünyadaki nükleer güç insanlığı birkaç kez öldürebilecek potansiyele ulaşmıştır. Biyolojik ve kimyasal silahlarla insanlar yaşayamaz hale gelebilirler. Sözlerini ciddiye alırsak, Stephan Hawkin ; “önümüzdeki 200 yıl içinde uzaya yerleşmeyi başaramazsak, insanın sonunun gelebileceğini” söylemiştir.
Eşya ( madde ) bir realitedir. Hakiki bir varlıktır. Bazıları Ahmet, Joe hakikat (reel ) değil, insan düşüncesinin gölgesi ve sonucudur demektedir. Maddenin titreşimlerden oluştuğu anlaşılmıştır. Onları hayvan, bitki, taş vs. yapan titreşim sayısıdır. Ama bir kütle ve ağırlık vardır. Bünyemizin imkanları sınırlıdır. Madde ve ruhla ilgili yorumlarımız da bu kısıtlar altında olmaktadır. Biz kapı derken , dikdörtgen bir bütünü düşünüyoruz. Halbuki tahta atomlardan meydana gelmektedir. Atomlarda çekirdekten ve elektronlardan oluşur. Gözlerimiz atomları görecek kadar hassas olmuş olsa, biz dikdörtgen bir tahta parçası değil , nokta ve büyük boşluklardan oluşan bir cisim görürüz. Bu kapıyı hafızamızdan silse bile, madde gerçeğini silemez. Yorumlarımızın çoğu dünya hakikatlerine bağlıdır Yani kainat bir hayel veya gölge değildir.
Kıta 10-11 :
DNA’ larda kendimizle ilgili ayrıntılı bilgiler vardır. Maddenin yaşı ölçülebilir hale gelmiştir. Yıldızlar belli bir süre sonra enerjilerini tüketerek veya patlayarak ömürlerini tamamlamaktadırlar.
Aksiyom; apaçıklığı herkes tarafından kabul edilen önermedir. ( Mesela, kar soğuktur, güneş sıcaktır, iki elma iki armutla birleştirilse dört elma yahut dört armut etmez gibi ) İnsan aklı dünyayı düz olarak ta, yuvarlak olarak ta kabul etmiştir. Evrene sabitte demiştir genişleyen de. Maddenin en küçük yapı taşını atom olarak okuttular, şimdi elktron, proton, nötron çıktı, daha sonra da onların içinde de bölünmeler görüldü vs. İnsanın kesinlikle doğru dediği bazı şeylerin, yanlış olabileceği deney aletleriyle ortaya çıkarılmıştır.
Enzimler, organik moleküllerdir. Canlı hücresindeki bütün kimyasal etkinliklere düzen verirler, onları kotrol ederler. Canlı hücrelerinde ( insan hücrelerinin tam sayısı hesaplanamıyor. 30-40 trilyon civarında olduğu kabul ediliyor ) binlerce enzim bulunur. Her enzim özel bir kimyasal tepkimeyi hızlandırabilir. Enzim seçip kilitlediği maddeyi bazen parçalara ayırır, bazen iki maddeyi birleştirir. Enzimlerin kimi midede bulunan yiyeceklerdeki proteini parçalar, kimi şekeri parçalayarak enerjinin açığı çıkmamasına katkı sağlar. Bir reaksiyonun hücre dışında muhtaç bulunduğu enerjinin büyüklüğünü hem reaksiyonu yapmaya yetecek kadar büyüklükte, hem de hücreye zarar vermeyecek kadar azlıkta tutabilmektedir. İnsan hücrelerinde atom santralleri gibi çalışan bu küçücük organların yeteneklerine tesadüf demek, olayı basitleştirmektir. Enzimlerdeki enerji alış-veriş bilgisi insanüstü bir beyinin organa yaptığı yükleme olabilir.
İnsanların organları dünyanın dengesiyle uyumlu çalışır. Değişik şartlar ve ortamlarda bulunan canlının görünen karekteri-tenotipinde meydana gelen değişikliklere, modifikasyon denir. Yalnız şartlar nedeniyle bünyede meydana gelen değişmeler ( mesela Çinliler güzel görünsün diye çok dar ayakkabı giyiyorlarmış. O da bayanların ayaklarının şeklini bozuyormuş ) kalıtsal değildir, dölden döle geçmez, teknik müdahale olmadıkça kişisel özellikleri taşıyan DNA’ları değiştirmez.
Kıta 12 :
Hücre zarının özelliklerinden biri, lazım olan besinleri seçerek almasıdır. ( Zar istediği maddeye geç, istemediğine dur demektedir ) Mesela su, geçişme ya da osmoz denen fiziksel bir süreçle hücre içine girebilir.( Yani doğrudan geçemez ) Geçişler moleküllerin kinetik enerjisiyle gerçekleşir. Yine ( hücrenin yaşamasını sağlayan ) maddeler pompolama yoluyla hücreye alınır ya da (atık hale gelenler ) atılırlar. Hücrede sanki kimya profesörleri var. Faydalı olanları seçip alıyor, atıkları işe yaramıyor diye atıyor.
Evrimciler attaki nasırlarin, eski canlılardaki fazla parmakların kalıntıları olduğunu söylerler. Halbuki nasırlar atın yürümesine katkı sağlar. Hayatta bazı şeyleri mantıksız görürüz. Fonksiyonlarını öğrenince kararımız değişir. Mesela zehirli topraklar üzerinde bir bitkinin yaşaması gibi. Zehirli toprakların bitkinin yaşamasına imkan vermemesi gerekir. Oysa dikkatli bakarsak bikinin dibinde bir de mantar olduğunu görürüz. Bu mantarlar zehirin ağacın bünyesine sızmasını önlerler. Zehiri emerler, ağacı yaşatırlar.
Meteryalistler niceliksel ( ölçülebilir olan ) birikmenin bir safhasında, yeni nitelikte (soyut haldeki ) bir nesne varoluyor derler. Niceliğin niteliğe dönüşmesi iddiası bütün tabiatta geçerli kabul edilirse, bileşkelerin kendilerini meydana getiren elementlerin elektron ve protonlarından meydana geldiğine inanmak gerekecektir. Hakikatte bu iddiayı geçersiz kılacak olaylar mevcuttur. Mesela, Na, 11 elektron ve 11 protondan meydana gelir. CI ise, 17 elektron ve 17 protondan meydana gelir. Bunların bileşkelerinde 28 elektron ve 28 proton vardır. Ve 28 elektron ve 28 protonla Nİ ( nikel ) oluşması gerekir. Ama Nİ değil, NaCI meydana gelmektedir.
Kıta 13 :
Genel bir fizik kanununa göre, dönen veya titreşen elektirik yükleri, elektromanyetik ışınlar şeklinde enerji yayarlar. Elektronların çekirdek etrafında dönmelerinden, elektromanyetik ışınımların hasıl olması gerekir. ( Işınımın sebep olduğu enerji kaybı dolayısıyla, elektronun hareketinin gitgide yavaşlaması, hatta çekirdeğe doğru düşmesi beklenir ) Enerjilerinin büsbütün tükenmesiyle elektronların çekirdeğin üstüne düşmesi durumunda, kocaman bir taksi bir kilo haline geliverir. Ama elektronlar dönmeye devam etmektedir ve otobüsler, trenler fiziksel değişime uğramadan çalışmaktadır. Meteryalistler belki buna tesadüf derler.
Elektron eksi, proton artı yüklüdür. Fizik kanunlarına göre, aynı elektirik yüklü tanecikler ( artı-artı, eksi-eksi gibi ) birbirlerini iter, farklı elektirik yüklü tanecikler ( artı-eksi, eksi-artı gibi ) birbirlerini çekerler. Bu kanun atomun içinde geçerli olsa ciddi patlamalar olur. Çünkü artı (pozitif ) yüklü protonlar yanyana durmaktadır.
_____________________________________________________________________________________________________________________
( X ) : Can ve ruh kelimelerinin anlamı ile ilgili tartışmalar bitmemiştir. Saygılı’ya göre, " psi=ruh beynin fonksiyonlarına verilen addır. Şuur, idrak, muhakeme gibi fonksiyonların hepsidir.
İslamiyet’te ve diğer dinlerde ise ruh beynin üstündeki bir varlığın adıdır. Beyin ruhun aletidir. Bedenimizi yöneten odur. Şöförsüz ( ya da programlanmamış ) araba nasıl hareket ede"mezse , insan da ruhsuz "kalırsa" cansızdır. "Ruh bedeni terk ettiğinde ölüm vuku bulur." Bazıları can ve ruhu birbirinden ayırmakta. Can bedenden ayrılınca ölüm gerçekleşir diyorlar.
Vücudumuzun "her gramında 3-5 milyar hücre yaşar ( ) Hücre nukleustan ( çekirdekten ) yönetilir. Nukleusu ise enzimler ve haberci RNA aracılığı ile DNA içindeki genler idare eder. Kısacası, hücrenin beyni ( ) DNA"dır. DNA’nın "nereden yönetildiğinin cevabı" aranırsa, bugünkü bilimin buna vereceği cevabı yoktur. Bu yüzden RUH’U KABUL ETMEK ZORUNDADIR. (SAYGILI Sefa, Bizi İdare Eden Ne, 10 Eylül 2022 Yeni Akit )
Öğrendiğimize göre, hücrelerde bölünme bilgisi olmasaydı, bugünkü canlılık olmazdı. Kalp ve beyin hücreleri yenilenmez, bu da ölmemizin nedenleri arasındadır. Özetle, hücrelerin yaşaması (çoğalması) bölünmeyle oluyor. Bölünmezse ölüm geliyor ( Hücreler AİDS ve HİV gibi virüslerin saldırısıyla da ölüyorlar ) Bir hesaba göre hergün 2-3 tirilyon hücre mitoz bölünme geçirmektedir. ( Mitoz bölünme canlının, bitkinin büyümesini de sağlar )
Hücre içindeki DNA ve onun atası RNA’larda çoğalmayı mümkün kılan enzimlere ait bilgiler var. Canlılığın 4 milyar yıl önce başladığını kabul edersek, hürelerdeki bu bilgiler bugüne dek yaşamıştır. Bu bilgilerle hücreler bölünerek ( onarımı ve büyümesi dahil ) çoğalıyor. Gözlerle görülemeyen DNA ve RNA’lardaki bigiler onbinlerce sayfalık ansiklopedi kadardır. Beyin bir et parçasıdır. Flaşbellek değildir. Ufacık et parçasına devasa bilgileri yazan ( yükleyen ) gücün kim ( ne ) olduğunun cevaplanması gerekmektedir. "Beyni harekete geçiren, programlayan idare edici kuvvet ( ) İslami inançta RUH’TUR. Bu ruh bilimin araştırma sahasına girmez, ( ) labaratuvarın dışındadır. " ( SAYGILI Sefa, a.g.e. )
( XX ) : Yeni tespitlere göre, "Dünya’nın kendi etrafındaki tam bir tur attığı süre kısal"mıştır. 4-5 miyar yıldır dönen dünyanın minnacık saniye yavaşlaması şu yorumlara neden olmuştur.
"Dünyanın kendi etrafındaki tam bir tur attığı sürenin kısaldığı bildiril"miştir. "Uzmanların verdiği bigilere göre, mavi gezegen 29 Haziran 2022’ de kendi etrafındaki tam turunu kendi standardı olan 24 saatten 1,59 MİLİSANİYE ( saniyenin binde birinden biraz uzun ) daha kısa sürede tamamladı.
Dünya artan hızla dönmeye devam ederse, bu durum Dünya’nın Güneş’in yörüngesindeki hızını, atomik saatlerden gelen ölçümle tutarlı kılmak için negatif atık saniye uygulanmasına yol açabilir. Ancak negatif atık saniye bilişim teknolojileri sistemleri için potansiyel sorunlar oluşturabilir. Bazı uzmanlar atık saniyenin ’esasen bilim insanlarına ve gök bilimcilere fayda sağladığını’ fakat bunun faydadan çok zarar veren riskli bir uygulama olduğunu belirten bir açıklama yayınlanmıştı"r. "Bu riskin de, saatin 00.00.00 ’ da sıfırlanmadan önce 23.59.59’ dan 23.59.60’ a geçmesi ve bir tür zaman sıçramasının programları çökertmesi veya veri depoları üzerindeki zaman etiketleri yüzünden veriyi bozması olduğu vurgulanmıştı"r. "Benzer şekilde negatif atık saniye meydana geldiğindeyse, saat 23.59.58 ’den 00.00.00 ’ a geçiyor. Bunun da ’kronometrelere veya zamanlayıcılara dayanan yazılımlar üzerinde YIKICI ETKİYE ’ sahip olabileceği uyarısı yapılmıştı"r. ( 30 Temmuz 2022 Türkiye ) Açıklamayı fazla teknik bulanlar dönmenin ne kadar hassas dengelerle sağlandığını düşünebilirler.
BİLİMSEL BİR ŞİİR DENEMESİ
(HAKK’IN HİKMETİ VAR)
Issız gecelerin mehtaplarında
Soyulmuş dalların yapraklarında
Masmavi ummanın martılarında
Hakk’ ın hikmeti var
Yananla yakanın birleşmesinde
birlikte ateşi söndürmesinde
Ruhun bünyemize yerleşmesinde
Hakk’ ın hikmeti var
Uzayın sayısız yıldızlarında
Gündüzün geceyi çağırışında
Dünyanın bir miktar yatıklığında
Hakk’ ın hikmeti var
Kuzunun otlarken melemesinde
zehirli otları yememesinde
Mecnun’ un inleyen namelerinde
Hakk’ ın hikmeti var
Maddenin şaşırtıcı varlığında
Deney aletinin hatalarında
Katalazörle ester olmasında
Hakk’ ın hikmeti var
Sonbaharda kırlangıç göçlerinde
ilkbaharda yuvaya dönmesinde
Ahtapotun organ tedavisinde
Hakk’ ın hikmeti var
Vücut denilen muazzam yapıda
noksansız düzenli organlarında
Kromozomların sayılarında
Hakk’ ın hikmeti var
Uyumlu atmosfer katmanlarında
Ayın yeryüzüne yakınlığında
Müdahale hareket arasında
Hakk’ ın hikmeti var
Fiziğin Heisenberg. kuralında
Termodinamiğin kanunlarında
Eşyanın realite olmasında
Hakk’ ın hikmeti var
DNA’ nın bilgi hazinesinde
Maddenin yaşının ölçülmesinde
Yıldızın ömrünü bitirişinde
Hakk’ ın hikmeti var
Deneyden bağımsız aksiyomlarda
Enzimin şuurlu davranışında
Kalıtımsız modifikasyonlarda
Hakk’ ın hikmeti var
Hücre zarlarının tırafiğinde
Artık organların iş görmesinde
Nicelik nitelik ilişkisinde
Hakk’ ın hikmeti var
Elektronun yaşam biçiminde
Protonlar arasındaki güçte
Işıkta fotonun dalga halinde
Hakk’ ın hikmeti var
Osman KİLİCKİRAN
Beğen
Osman Kılıçkıran
Kayıt Tarihi:28 Mayıs 2020 Perşembe 20:40:37
« Önceki Yazı
Sonraki Yazı
BİLİMSEL BİR ŞİİR DENEMESİ ’ NİN İZAHI YAZISI’NA YORUM YAP
"BİLİMSEL BİR ŞİİR DENEMESİ ’ NİN İZAHI" başlıklı yazı ile ilgili
düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
Yorum yapın...
Gönder
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.
Bölümler
Şiirler
Yazılar
Forum
Arama
Bölümler
Kitaplar
Ne Nedir?
Edebiyat TV
Kütüphane
Bölümler
Burçlar
Bebek İsimleri
Rüya Tabiri
İsimler
Site
Kurallar
Yardım
İletişim
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com’a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızc
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.