- 449 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Bir Taşın Kalbini Kanatanlar
“Üzerimde yorgun bir ömür
Ne ölmeye ne de yaşamaya ikna edebiliyorum onu
Kulaklarımda çocukluktan kalma safsatalar
Ne kadar uğraşsam da söndüremiyorum içime bıraktığı koru.”
İçteki seslerden biri…
Sana anlatacak çok şey var. Hangisinden başlasam bilemiyorum. Nasıl bittiğimi, yeniden nasıl diriltildiğimi, tekrar tekrar -ama diriltilmek adına- nasıl katledildiğimi…
Anlatsam, dinlemek ister miydin beni. Bilirim can sıkıcı konuları dinlemek istemiyor insanlar. Duymaz , görmez, bilmez olmayı tercih ediyorlar.
Taa ki sıra onlara gelene kadar…
Aslında, düşününce tanrıyla birbirimize çok benziyoruz. Aynı çarpıtılmış gerçekler, aynı düzülmüş sistemin içerisinde sıkışıp kalmışız. Her gelen bizim adımıza bir şeyler söyler olmuş ama iş sorumluluk almaya gelince sadece işleri tövbelerle savuşturmuşlar.
Ah ah ne çektik be arkadaş, ne bilen ne de sayan var…
Şaka bir yana denmez artık.
Kanımı akıttınız be, daha ötesi berisi mi var ...
Aslında çoktan çekip gidecektim bu biçimsiz hayattan ama giden olmayı yakıştıramadım kendime. Öyle tarih boyunca anlatılan en büyük günah korkusu falan da değildi beni durduran, yenilginin ağırlığıydı üzerime kaya gibi oturan. Lakin kalan olmak da hep ağır geldi ya bana. Sordum kendime,ortasında bir şeyler yok muydu, bu yaşamak denilen safsatanın...
Ama baktım, ortada bir şeyler yoktu. Belki de, belki de vardı da ayaklarım ortalamak için hayatın çok ucunda kalmıştı. Acaba, dedim sonra, beklemeyi bunun için mi yarattı sevgili tanrım. Yarattı da iyi etti ama, bekleyeni ne beklediğinden haberdar etmeyince bekleyen ne yapsın.
Sonuç ortada...
Bekleye bekleye sonunda kurudum kaldım.
Ah yorgunum öyle bir yorgunum ki, canından bezmiş bir örtü gibi kapanıyor gözlerim. Bir de huysuz ki huysuz sormayın. Kapanmaktan şikayetçi, açılmaktan şikayetçi. Uyutulmaktan şikayetçi, gördüklerinden, sezdiklerinden, olandan, olmayanlar, her şeyden, herkesten…
Bu durum öyle bir hal aldı ki,rüyalarımın bile hayrını göremez oldum. Kıçı açıkta kalmış, bir de o açık kalan yerden en hoyrat rüzgar içine kaçmış gibi,kırıp geçiriyor her gece beni.
Ah kızıl gözlü yılan, ah gözü çıkasıca, yine mi geldin beni ciğerimden sokmaya...
Ee buyur öyleyse ne duruyorsun.
Bazen fazla geliyor insan olmak, başka bir şey olmasaydım diyorum. Taş olsam mesela. Öyle olduğum yerde taş gibi dursam. Onca vahşete taş kesilsem. Kan kırmızıya boyansa da bedenim taşlığımdan hiçbir şey kaybetmesem…
Ama dayanamıyorum. Düşüncesi bile taş kesiyor beni. Taş gibi ufalanıyor içim, tepkisiz kalmak en büyük çaresizlik benim için.
Sonra senaryoyu değiştiriyorum, taş olsam bu coğrafyada diyorum, önce kendi başımı yarardım. Kendimden geçene kadar kendime vurup, öylece taş kesmiş bedenimi boşluğa bırakırdım.
Düşerken de anlardım ki, bu insanları görünce “Taş” olsam çatlardım.
Oysa ,bekleyenin muradına erdiği ,sabredenin ödüllendirildiği ya da tevazu gösterenin el üzerinde tutulduğu bir gerçeklikte yaşamıyor muyuz.
Ben de ne kadar abarttım değil mi.
Yoksa tüm bunlar, bunların hiçbirini yapmayanların bizi kandırmak için uydurduğu cicişler mi...
Tıpkı diğerleri gibi
Tıpkı her şey gibi
Tıpkı adına hayat denilen bu kaypak düzen gibi...
Ah çocuk!
Sen benden güzel masallar bekliyordun, ben sana ateşten bir gömlek bırakıyorum. Her yeri yarım kalmışlıklarla,hüzünle, acıyla kaplı.Seni üzmek gibi bir niyetim yok.
İnan bana!
Tüm bunlar bana atalarının emaneti.Haydi sıra sende, dalgalandır o şanlı bayrağı, durma.
Sistemlerin kurbanı olduk belki de. Asırlardır bitmeyen, bitse de hemen yerine yenisi üretilen sistemlerin. Nasıl düşüneceğini, nasıl tüketeceğini, nasıl rahata ereceğini, nasıl bedel ödeyeceğini ya da hiç ödenmeyeceğini en önemlisi nasıl ruhunu arındıracağını anlatan sistemler.
Önce taraftar topladılar bu sistemler. Sonra o taraftarlar arasında fanatikler yarattılar. Haksız cümleleri bile alkışlamakla görevliydi bu kişiler. Yüzlerinde ifadesiz bir ifade, başka sesleri susturmakla görevlendirildiler. Her yol onlar için olasıydı, kan dökmek için hele, bahaneleri boldu. Sonuç ne oldu. Olan taşlara oldu. Toz oldular, buz oldular, canları yokken kendi kanlarında boğuldular…
Sonra...yok oldular…
Ama diğerleri kaldılar. Onlar kazandılar. Onlar kazdılar taşı toprağı, altında bile can bırakmadılar.
Kaç onlardan, aklın varsa kaç kendini kurtar.
Basit bir oyuncak olduğumuzu anlayan yanım işte tüm bunları sana yazıyor. Belki de korkulan kadar açgözlü değillerdir, di mi.
Olabilir mi…
Belki...
Sadece çocuklarının,çocuklarının,çocuklarının…
büyük evelerinin güzel bahçeleri içindir tüm hırsları. Fazla abartmaya gerek yoktur değil mi…
He ya he diyelim de kavga çıkmasın emi.
Ah ah katlin vaciptir ey insanoğlu!
Sen ki taşı bile toz, tozu bile buz, buzu da tuz yapıp bastın ya yaraya…
Ne gelse müstehaktır senin başına.
İyiler yok mu, ama biz uğraştık diyenleri duyuyorum. Yapacak bir şey yok, çoğunluğun iyiliği için bu sefer de ben sizi harcıyorum.
“ Bir gecenin sabahı
Ya da sabahın geceye benzediği bir an
Hasarı hatırlayan son yanım da öldü
Ve o gün oldu olan
O son taşı da toza dönene kadar kanattım hiç acımadan."
“ içimden taşan başka bir ses”
y...
YORUMLAR
Taşlara senelerdir öykündüğüm ve ne hale geldiğim apaçık ortada...Bahse girerim ben senden daha yorgunumdur:)
Hiç düşündün mü bunu Sky? Yani başka biri 'yorgunum!' deyince neler hissettin? Senin de böyle iç geçirdiğin oldu mu benim gibi:
"Ah bi de bana sorsanız!"
"Derdimi arz etmeye ol şûha bir dem bulmadım. Hâlimi hiç rahmeder ãlemde, hemdem bulmadım. " Nesrin Sipahi hicaz makamında söylemiş bu şarkıyı. İnsan dinleyince -dert sevenler derneğinin- bir toplantısında derdine derman olacakların arasında beyhude buruyor içini nağmeler.
Bazen sıramı savim diyorum. Hep duvara bakar gibi değil de, güneşe bakar gibi bakim de zımba gibi olim.
İnsan dediğin biraz da; kozasında çırpınan ipekböceklerine ve kanatları açık, uçmaya hazır üç günlük karnındaki kelebeklere hiç sormadan, kalbini taşa tutmaktır belki.
Biz taşlaştık...daha da taşlaşırız...ya ne bilim bu aralar kalbimde buram buram taş toprak kokusu, toz duman...
Yine açtım ağzımı yumdum gözümü.
Sevgiler çokça...
black_sky
Yorgunluk bile ağzımızda yoruldu söylenmekten, bitmeyen bir döngü sanırım bizimkisi. Bazen ben de; bu sefer tamam, tüm enerjimle güne başlayacağım diyorum, ama nerede... iki adımdan sonrası yine yorgunluk.
Varlığın kıymetlidir her zaman, hep sevgiyle.
Selamlar olsun.
Bitecek mi bu kendinden kendine
bilenmiş bıçak yarası yaşamlar !
Çıkacak mı yarınlar temiz bir sayfa açıp
zihinlerinde
ve sırtımızdaki kambur açgözlü devler yenik düşecek mi
düşüncenin gücüne...
Okumak güzeldi....
Tebrikler.
black_sky
Elimizde kalanlara diyelim.
Eksik olmayın dilerim değer kattınız.
Sevgi ve selamlarımla
black_sky
Saygı ve selamlarımla.