- 344 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
SADAKAT YEMİNİ ETTİM RABBİME...
Hangi rengin asasısın, sevgili ruhum hangi asaletin de uzamında saklıdır sonlanmayan umudum, ufkum…
Göğün reçinesine bandım aşkı.
Azadesiydim yüreğin şanımla şerefimle yaşadığım kadar aşktı başımın tacı.
Yüce Rabbim, meylettiğim yeminin üstüne ant içtiğim kutsal kitabın ve tüm değerlerin nüktesi sihirli bir varlık siması tanıdık bir acı.
Evrelerde saklıyım.
Devrim kapanmadı devrelerim yanmadı devrettiğim ilhamın ve kalemin ayak izinde saklı yüreğin nüansı, romansı.
Dipçiği hüznün.
Kesif sessizlikte saklı geçip gitti de ömür.
Kayrası sözcüklerin kayıp mazimde kaybolan nefsimde ve o zümre ki:
Mazlum ve mahzun yüreklerin ç/ağladığı…
Ben ki:
Acının zirvesinde…
Kutsandığı kadar yüreğim gözüm de gönlüm de en tepede ne de olsa İlahi Kavşaktır adımladığım ve o İlahi Rakım, hidayetin b/eşiği aşkla eşleşen sözcüklerim bazen naçar bazen isyankâr af, eyle beni ey yüce Tanrım.
Sancılı bir gün bir döngü.
Sanrılar uçuşan.
Sadakat yemini ettiğim o günü unutmak ne mümkün?
Bir yaşındayım belki de bin yaşında:
Esefle kınandığım acılar yokuşunda.
Araf’tadır yüreğim ve emre amade tutulan nutkum:
Yüce Rabbimin nezdinde bilediğim kadar umudun ve ruhun döşemeleri ne çatlak ne de kaygan yere düşmem an meselesi gel gör ki vardır illa ki beni bir koruyan.
Göğsüm kabarmakta.
Göğün revnak sessizliğinde kuşlar nasıl da uçuşmakta.
Kendimden çaldım ben bu yüreği.
Kendime kandım acıyla baltalansa da mizacım asla arıza çıkarmadığım kadar asasıdır kalemim, bu sonsuz aşkın.
Bir rengim ben belki nicesi.
Bir rakım ki:
Ne kuytulardır beni benden alan ne de izbelerde fısıldayan nice karanlık gölge nice yalan dolan.
Doğruyum.
Eğri de oturmadığım kadar…
Dürüstüm Rabbime sevdalı ve minnettar.
Ruhumda uçuşan gamlı notalar var bir de solumdaki Sol Anahtarı ve işte başımın tacı sözcüklerin firarı.
Ben bir esintiyim ve delişmen bir rüzgâr.
Genelde suskun ve Pişekâr.
Hazanın güftesiyim de bir ömür.
Hüznün gediklisi…
Nice şiirin esintisi ve işte yüreğimdir sevginin kâh nesri kâh neşri.
Bir edim.
Bir hayal.
Bir gerçek.
Rotamsa adil Rabbime dönük yüzümde güzergâhım baş koyduğumdur sevgi ve umut ve İlahım yüce Mevla’m.
Umudun bileşkesi sözcüklerin esintisi.
Lal yüreğimden dökülür notalar:
Bazen la.
Bazen sol.
Bazen do.
Rengimle azat edilesi bir firakım.
Saydam ruhum nice günahım ve sevabım…
Kat çıktığım tepeye ve kat izinde duygularımın nasıl da müşfik ve Rabbine minnettar.
Kulu kölesi olmadım hiçbir insanın.
Kuruşun dahi hesabını yaparken nicesi ve işte:
Ak akçe kara gün içinde nezdinde İlahi Sevginin nezdinde İlahi Adresin.
Girizgâhım aşk.
Güzergâhım umut.
Beylik söylemlerden uzak.
İçine düştüğüm bir tuzak değil asla aşk bilakis büyüyen bilakis şahlanan ve şerefimle altına imzamı attığım nice nutuk.
Ben bir şiirim.
Ben asla şair değilim.
Ben bir nesrim belki onlarca yüzlerce roman ve işte romansı aşkın özlemin de bam telinde infilak eder yüreğim.
Domino taşları.
Ya da piyonu iken yaşların.
Oysaki ben tek bir zerreyim haiz olduğum sonsuzluğun gizinde saklıdır aşkın esareti ve deli cesareti ile baş koyduğum yolun da elbet vardır ulaşacağı o İlahi Adresi.
Dünüm.
Günüm.
Yarınım.
Kalan yarısı ömrümün.
Yâdım.
Yârim.
Yarenim.
Tiz sesinde yalnızlığın.
Sadakat yemini ettiğim Rahman ve işte İlahi Rüzgârın eksik olmadığı kalemimle koştuğum aşkla ulaştığım yüce Dağın yamacı bir de burnu K/af dağında olanların dinmek bilmeyen gururu elbet af dilediğim Ümmetin sesinde birliğinde ansızın hâsıl olan nice mucize ve gördüğüm kadar acıyı gömdüm de dünümü.
Mizacım yaralı.
Mihrabım yerinde.
Miladım saklı Allah katında.
Şairin Mihriban’ıyım.
Sevginin kutsadığı yoldayım.
Ne isyan ederim ne yalan söylerim.
Ben Hak yolunun yolcusu nurlu bir Yıldız’ım.
İmha edemediğim kadar kötülüğü idrak ettiğim kadar olanı biteni ben sevdalı bir Gül’üm.
İbrazım.
İtikadım.
İtibarım.
İhmal ettiğim yine kendim gel gör ki sonsuzluğa hasrettir yürekte biriken sevgim.
Ve benim tek ilacım: İlahi Sarnıcım.
Sevgiyle hemhal…
Umutla iştigal.
Seyyah kalemimle izdivacına talibim kâh rüzgârın kâh yeni bir şiirin kâh hikâyelerde demlendiğim kâh durduk yere dertlendiğim…
Aşikâr:
Ben delişmen bir rüzgârım aşkla intikal eden aşka sirayet ve riayet eden defolu ruhlardan kaçındığım kadar sevgiyle harmanladığım sözcüklerim ve aşk iken başımın tacı baş koyduğum Hak yolunun da duacısı.
YORUMLAR
AŞKA DAİR BİR YOLCULUKTUR KALEMİN YAZDIĞI...
‘’Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim
sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf’tum belki. Ama
durmadan soruyorlardı. Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri,
peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. Ama yine de soruyorlar,
soruyorlar, soruyorlar…
Adımdan gayrısını bilmiyorum.’’(Alıntı)
Yalıtılmışlığın girdabında senfonik bir rol bir ses neye mahal verdiğini asla bilemediğim bir vazgeçiş değil sadece binlercesi tekerrür ettiği kadar yüreğimde ve işte bilediğim o ses:
Metruk heceler veryansın eden.
Münferit acılar eşlik eden.
Yerin göğün konçertosu dürtülerin ölümü oysaki yaşamak değil miydi bir içgüdü?
Mevsimsel bir iç çekiş muhatap olduğumsa rüzgâr kurumuş cildimden dökülen çiller çil yavrusu gibi ruhumun kıvamında saklı o pasta tadı ve işte kendimi bilediğim ve işte kendimi hece hece b/öldüğüm
Münferit bir ışık sızan kara deliğin amblemi olsa ne ki ruhun kör noktasında saklı binlerce şifre ve defansı ömrün diskalifiye edilmiş ruhumdan çıkarıyorum yokluğun hıncını.
Adı yok hayallerin.
Benimse tek bir adım yok belki onlarcası yüzlercesi:
Yüz göz olduğum çiçekler muhatabım.
Yüzümde açan güller değil kuruyan nicesi bazen sürgün edildiğim başka duygular ve hayatın alfabesi iken yüreğin şamar oğlanı gibi tokatlandığı yalnızlığımın yazılı dilekçesi ve işte altına imzamı attığım yorgun düşler ölü şehirler külliyesi.
İzdiham ertesi sona kalan.
Ölüm öncesi dona kalan.
Rölantiye aldığım mutluluk ve neşenin kıblesi elbet içimde seken o kör kurşun ne cahil ne sıradan ne de ahvali ila kapışan varsa yoksa sevginin emsalsiz gülüşü ve çekincelerimi uyuttuğum bir hazan döngüsü hüznü israf ettiğim kadar isyanımı saklı tuttuğum zulmü dayatan kâfirlerin silik güncesi ve işte yiten nice insan oysaki barış ve sevgi değil miydi tutkum?
Zafiyet yüklü cihan ve el aman, demenin meali elbet afiyette olmakla iştigal yüreğim azgın dalgalara pabuç bırakmadığım ve her biri adam boyu bense bir imgede saklı tuttuğum kadar sevebilme cesaretini ve uyuttuğum kalemim uyruğu olmayan ve seyyah acılar külliyesi ima yoluyla değil imha edilesi nice hüzün nice zulüm ve kan ağlayan yerküre göğünse temennisi saklı en derinde:
Sevgiden medet ummak mı?
Sevgiyle hemhal olup kötülüğün tokalaştığı o cehalet mi yoksa ruhumu örten kalemden ve dimağımdan sökün eden nice vaveyla oysaki ben bir lal satırdım ve lal yüreğimle sökün ettiğim duygulardan başımı alamadığım kadar başımı alıp gitmek istediğim yorgun bedenimin ertesi arda kalan yürek sızım ve ruhumun karanlık geçitlerinde ansızın veryansın ettiğim.
Uçuşan perdeler.
Sahneye konan o oyun:
Sırasız ölümle ve sıra dışı acılar elbet son söz henüz söylenmedi.
Ön sözün ifşa ettiği bir şiir bir hikâye bir roman.
Takati kalmayan evrenin ibrazı ve itibar görmekle de eş değer acının kerrat cetvelinde büyüyen açılar açamadığım kalbimden yola dökülenler.
Un ufak edilmiş iken kalemim.
Ummanlara denk düşen hasretim.
Leyli satırlar ve nazenin heceler kalemin kalibresinden sızan hayaller ve işte şatafatlı yalnızlığımın en derdest hecede var olması ile iştigal.
Bir yemin.
Bir yama.
Yağmalanmış yüreğimden sağa sola sıçrayan binlerce kelime.
Azat edilesi ruhumdan firar eden nice şiir.
Nice beis.
İç içe yeis.
Aşka dair bir yolculuk ve kıvamında duyguların kıyama durduğum yalnızlığın hararetli neticesi…
Bir sözcükten nemalanıp medet ummuşken nice şiire nice hikâyeye vesile olan iç sesin dinmeyen tutkusu ve sonu olmayan hayallerin bir adım sonrası yoksa ne kalırdı benden geriye?
GÜLÜM ÇAMLISOY