- 360 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN TÜRKİYE’M
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN TÜRKİYE’M
Tarih boyunca birçok devlet kurmuş, birçok devleti yıkılmış bir milletiz. İskitler döneminden bu yana birçok lider tanıdık. Alp Er Tunga Destanı’nı Türk ve İran kaynaklarında okuduk. İran kaynaklarında geçen Afrasiyab’ın Alp Er Tunga olduğunu öğrenerek Saka Türklerinin (İskitler)kahramanlığıyla gurur duyduk.
Her devletin yıldızının parladığı dönemler de yaşanmış; sarsıldığı, yeniden güçlenmek için çabaladığı dönemler de. Devleti zirveye çıkaran, sarsıldığında ayakta tutmaya çalışan, tamamen yıkıldığında yeni bir devlet kurma cesareti gösteren liderleri kahraman addedip aradan yüzyıllar geçse de saygıyla anarız.
Bilge Kağan, kardeşi Kültigin ve vezir Tonyukuk’u Orhun Abideleri’nden tanıyıp hâlâ sever, sayarız.
İlteriş Kağan, Teoman, Alparslan, Tuğrul ve Çağrı Beyler tarihe yön veren (sadece Türk tarihine değil, dünya tarihine yön veren) kahramanlarımız. Ertuğrul Gazi, Osman Bey, Orhan Bey kahramanlarımız.
Tüm Türk tarihi içinde en sevilen kahraman, hiç şüphesiz Fatih Sultan Mehmet’tir. Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olduğuna inandığımız için Fatih’in yeri hepimizin gönlünde ayrı bir yerdedir. İstanbul’un fethi Avrupalılar için Ortaçağ’ın karanlığından kurtulmadır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle başladı günümüzdeki sanayileşme, buluşlar, keşifler…
Devlet-i Âl-i Osman sınırlarını genişletip güçlendirdikçe içten ve dıştan gelen tehlikeler de değişti. Seyrettiğimiz dizilerden Osmanlı padişahlarının tümünü Ertuğrul Gazi gibi, Osman Gazi gibi, Fatih Sultan Mehmet gibi, Kanûnî Sultan Süleyman gibi kahraman zannediyoruz.
Devlet-i Âl-i Osman, Müslüman Türk Padişahların döneminde Devlet-i Âl-i Osman’dı. Biraz tarih okuyan bilir ki Osmanlı, son yıllarda basiretsiz padişahların elinde adım adım çökmeye başladı.
Osmanlı’yı Devlet-i Âl-i Osman yapan Şeyh Edebali idi, Akşemseddin idi. Padişaha bile eyvallah etmeyen âlimleri idi. Eğitimi idi.
Osmanlı’yı Devlet-i Âl-i Osman yapan Ebussuud Efendi idi, Zenbilli Ali Efendi idi. Padişaha bile eyvallah etmeyen şeyhülislamları idi. Adaleti idi.
Dışarıdan kışkırtmalar, isyanlar, yenilgiler, savaş borçları yanında içerideki basiretsiz padişahlar, haris eğitimciler, dini kendine alet eden şeyhülislamlar Osmanlı Devleti’ni yıktı.
Bir savaştan çıkıp darmadağın olan koca bir medeniyetten geriye Atatürk ve silah arkadaşları sayesinde bir tek Anadolu toprakları kaldı. Geriye Anadolu halkının isimsiz kahramanlıkları kaldı.
Savaş biter bitmez Atatürk yoksul halka iş istihdamı sağlamak için fabrikalar açtı. Halkın işe, ülkenin ithalat ve ihracat için sıcak paraya ihtiyacı vardı.
Miras hukuku getirdi. İnsan etrafında gördüklerinden miras hukukunun değerini daha iyi anlıyor. Erkek kardeşlerin kız kardeşten mal kaçırmasını engellemek adına taşınır veya taşınmaz her şey kayıt altında ve devlet güvencesinde.
Kız çocuklarının eğitimine önem verdi. Kız çocuklarının kimseye muhtaç olmadan yaşaması için iş imkanları sundu.
Medenî Kanun’la kadının şeref ve haysiyetini korudu. Günümüzde sorulan “Evlenen kadınlar kocasının soyadını alsın mı, almasın mı?” gibi soruların cevabını Atatürk o zaman verdi. Bir erkeğin bir kadına verdiği değer, ona soyadını vermesidir.
Çocukken sadece çizgi film diye seyrettiğimiz Heidi’nin karanlık bir hikayesi olduğunu öğrendiğimde Avrupa’nın ortasındaki dünyaya örnek Medeni Kanun hazırlamasına rağmen İsviçre’nin bile bizden çok daha gerilerde olduğunu anladım. Birçok ülkede kadınların hak arama mücadelesini gördükçe biz içine doğduğumuz için bu nimetlerin farkında olmadığımızı anladım.
Kurtuluş Savaşı’nda ve cumhuriyetimizin kurulmasında emeği geçen; namusunu, vatanını, toprağını korumak için mücadele eden Satı Kadın, Kara Fatma, Çete Ayşe, Nene Hatun, Adile Onbaşı, Gördesli Makbule, Binbaşı Ayşegül, Kılavuz Hatice, Şerife Bacı ve nice isimsiz kahramanlara bir kez daha saygı duydum.
BİZ BU VATANI KARŞILIKSIZ SEVDİK
Boğazımız yanarak içtik zehri,
Gam değil; yudum yudum geçtik nehri,
Hal ehli bilir zehirdeki sihri,
“Biz bu vatanı karşılıksız sevdik!”
“İncili Kaftan” misal çul olmadık,
Makam mevki dilenip pul olmadık,
Allah’tan gayrısına kul olmadık,
“Biz bu vatanı karşılıksız sevdik!”
Ne küstük ne yurda ihanet ettik,
Ne isyan ettik ne bir gün küfrettik,
Bıçaklar kemiğe dayandı bazen,
“Biz bu vatanı karşılıksız sevdik!”
Tırnağımız kerpetenle sökülse
Kemiğimiz tekmelerle ezilse,
Derimiz diri diriyken yüzülse,
“Biz bu vatanı karşılıksız sevdik!”
Nevşehrî’yim, ay yıldızım sol yanımda,
Damarımda, oluk oluk kanımda,
Alnıma yazılmış sevdan, canımda,
“Biz bu vatanı karşılıksız sevdik!"
Hayatta hiçbir kararını kendi veremeyen, hiçbir konuda seçme - seçilme hakkı sunulmayan kadınların varlığını bildikçe sadece seçimlerde oy hakkı değil, her konuda seçme - seçilme hakkına sahip olmanın değerini daha net kavradım. Bize sıradan gelse de kız çocuklarının okula gitmesinin, diploma almasının, araba kullanmasının verdiği özgüvenin değerini daha net kavradım. Bir kadın olarak Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bize sunduğu nimetlere, cumhuriyetin kazanımlarına minnettarım.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşına girdi. Manda ve himayeyi kabul etmeyerek bize cennet vatan emanet etmek için cehennemde yaşamayı seçen Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını sevgi, saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Sanatta, edebiyatta, teknolojide, ilimde, sanayide, ekonomide, tarımda, hayvancılıkta bağımsız; kendi kültürüyle çağa ayak uyduran nice yüzyıllara…
Eğitimde, sağlıkta, haklarda fırsat eşitliğinin olduğu; ay yıldızlı, al bayrak altında nice yüzyıllara…
Bugün 29 Ekim 2023. Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşına girdi. Doğum günün kutlu olsun Türkiye’m.
Aziz Türk milletinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.
Hamiyet Su Kopartan ✍️
29.10.2023
YORUMLAR
Merhaba
Değerli yazınızı üç bölüm halinde algıladım
Birinci bölüm Türk tarihinin yüksek zamanlarına atıfta bulunulması
Burada İslam öncesi ve sonrasından örnekler sunulmakta
İkinci bölüm sarsıntılı evreler ve toparlanma arayışlarına ayrılmış
Üçüncü bölüm ise devletlerin ve medeniyetlerin çözülüp, dağılmaya yüz tutması üzerine kurulu
"Her devletin yıldızının parladığı dönemler de yaşanmış; sarsıldığı, yeniden güçlenmek için çabaladığı dönemler de. Devleti zirveye çıkaran, sarsıldığında ayakta tutmaya çalışan, tamamen yıkıldığında yeni bir devlet kurma cesareti gösteren liderleri kahraman addedip aradan yüzyıllar geçse de saygıyla anarız."
"Devleti zirveye çıkaran, sarsıldığında ayakta tutmaya çalışan, tamamen yıkıldığında" vurgusu dikkat çekmekte
Haliyle bu perspektif yazınızı sağlam temellere oturtmakta, iskelet, omurga tesis etmekte, futbol üzerinden okursak bir defans ofans/ savunma hücum dengesi sağlamakta, orta alan etkinliği vermekte bize
Şimdi futbolda nereden çıktı demeyeceğinizi umuyorum, iletişimde de benzer dengeler vardır ya o mana
Yalnız kıymetli hocam, finale doğru biraz kontrolü kaybetmişiz sanki
Osmanlı'nın son dönemleriyle Cumhuriyetin erken zamanlarını homojen yapılar algılarsak eğer yanılgıya düşeriz zannımca da
Her ikisi de heterojen yapılardır kanımca
Efendim! Okul eğitiminde de Osmanlı'nın her asrını, her dönemini saflaştırarak verirler maalesef
Kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme, çöküş bir insan ömrünün bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaş, yaşlılık, ölüm safhalarıyla benzeşebilir, benzer de
Ne ki, insan hayatında da ara safhalar vardır, devletlerin ana katmanları içinde de ara evreler vardır
Mesela imparatorluğun son üç asrını bölersek böyle, on yedinci asırda feci bir anarşi de var, reformcu yıllarda bulunmakta
On sekizinci yüzyılda Lale devri misali lüks, şatafat problematiği olduğu gibi başlarda bir Prut zaferi, sonlarda Üçüncü Selim reformculuğu da karşılamakta bizi
On dokuzuncu yüzyıl ise askeri başarısızlıklar kadar ciddi hamlelere de tanıklık etmekte
Hatta şöyle söylemek isterim, bu üç asır içerisinde en kötü on sekizinci yüzyıl, ikinci on yedi, en iyi ise paradoksal biçimde on dokuzuncu asırdır, on yedi yoksa en kötü müydü laa, aanaaa! Tabi latife yapıyorum da, papatya falı havası estirmedi mi sizce de?
O değil de, On dokuzuncu asır için imparatorluğun en uzun asrı da derler, her ne kadar her asır rakamsal bazda yüzyıl görünse de, kendi içinde esneme yapabilir de
Bunun gibi on dokuzuncu asırda 1789-1914 olarak okunabilir
Hem 1789'un Fransız ihtilali ölçeğinde modern zamanlar üzerinde tayin edici rolü, hem bizde Üçüncü Selim gibi reformcu bir sultanın taht döneminin başlaması bağlamında on dokuzuncu yüzyıla kapı açan yapısı
1914 ise tarihte eşi benzeri görülmedik Cihan harbi mefhumuyla beraber siyasi tarihi bıçak gibi kesen duruşuyla dikkat çekmekte
Öyle ki, Osmanlı'nın on dokuzuncu asrı bir yanardağın fokurdaması misalidir, daha altlarda Magma etkileşimleri ona keza, müthiş bir dinamizmle birlikte madde enerji dönüşümleri muazzam bir enerjiyi açığa çıkarır da
Batılılaşma, Modernizm derken işçi hareketlerinden, kadın hareketlerine kadar erken nüveler oluşturmakta
Bir küçük parantez açmak isterim, seksenlerde bu ilerici akımların Osmanlı'da temellenmesi İslamcı, Osmanlıcı çevrelerde mason hareketler olarak okunur, dudak bükülürken, son yirmi yılda İslami Muhafazakar hükümetle birlikte erken Cumhuriyete karşı bir tenkit imkanı sağlamakta
İktidar olmak ülkemiz İslamcılığının, Muhafazakarlığının gözünü açmakta, müzmin bunalım çizgisinden uzaklaştırıp pragmatik faydacı bir çizgiye çekmekte
Eskiden Mason dediğimiz Osmanlı modernleşmeciliği şimdilerde Muson halini alarak sular seller gibi çağıldamakta
Demem şu ki, Milenyumda Halide Edip, Nakiye Elgün gibi isimler eskisi gibi Sabetayizm kapsamında lanetlenmiyor, aaa Osmanlı'da da kadın hareketleri vardı, Cumhuriyetle başlamadı bu işler deniyor
Normalde kadın hareketlerine günahını vermeyecek ideolojik yapılar Osmanlı modernleşmesine öykünüyor, eskisi gibi iki yüzyıllık bir batılılaşma ihanetinden söz edilmiyor mesela
Yine arka plan dinsel katmanlarda kız çocuğunun okuyabilmesi kardelen olmasına bağlıyken, İslam dünyası gerilik bataklık içinde bocalarken, Atatürk'e eyvallah paşam dememek için ne varsa yapanlar, bu uğurda Osmanlı Modernleşmesini dahi seferber eden çevreler, çehreler kamufle olabilmekte
Şu kadar ki, ne Osmanlı modernleşmesini ne Cumhuriyet modernleşmesini ne kalıp olarak kabul ne de ret etmek yanlısıyım
Her iki evreninde İslam aleminin binyıl hatta beş yüzyıl önceki dinamizmini yitirmesine ve Fransız devriminden bu yana dünyadaki felsefi, siyasi çalkalanmalara bağlı olarak şekillendiğini göz ardı etmem yalnızca
Sözün özü, size naçizane tenkidim, kadın konusunun maalesef Kur'an ve Peygamberin sunduğu ulvi ve inkılapçı değerlerin zıddiyet halinde negatif bir tarihselliğe toplumsallığa dönüşümü ve kırılma noktasında şekillenmekte
Şöyle ki, İslamcı, gelenekçi yapıların kadın konusunda ataerkillikle Allah'ın dinini birbirine karıştıran bağnazlığı ve egoizminin tuzağına düşmemeli ve Modernizm'e sapmadan münevver/aydın çıkış yolları aramalıyız
Nihayet bu tenkidimden bu yazınızda sizi muaf kılan bir nokta var karşımda, kıymetli yazınızı Cumhuriyetin ilanının yüzüncü yılına hasretmiş olmanız
Hani derim ki
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
levent taner tarafından 6.12.2023 10:28:00 zamanında düzenlenmiştir.
Merhaba;
Bu yazınızı okuduğum günden bu yana yazılarınızdan uzaklaştım. Siteye giriyorum, ama sonra çıkıp gidiyorum. Belki fark etmişsinizdir; müstakil yazmaktan ziyade yorum yapmayı seviyorum ben. Yazmak, tek başına oynamaktır; yorum yazmak, karşılıklı oynamaktır.
Alev Alatlı'nın şu satırları belki rahatsızlığım hakkında size ipucu verir diye düşünüyorum:
"...İnas Rüştiyeleri 1858'de, Atatürk iktidarından altmış-yetmiş sene önce açılmıştı. Ama resmî tarih her türlü ilerici hareketi Cumhuriyet Türkiyesi'ne atfetmek istiyor. Nedeni de belli: Cumhuriyeti bembeyez göstermek için kontrastı artırmak, yani Osmanlı'yı mümkün olduğu kadar karanlık tutmak lâzım. (...) Abdülhamid Efendimizin kız çocuklarının okumasını istediği biliniyor olsaydı, saçma sapan itirazlardan çoktan kurtulurduk.
"... resmî tarihi, sahtekârlığı alt etmenin yolunun da, her şeyden önce 'kelâm'ın bütünüyle haysiyet olduğu bilincinden geçtiğini düşünüyorum."
Alev Alatlı - Yaşasın Ölüm / Or'da Kimse Var Mı? Sh: 33-34
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, Çankaya’da yakın çalışma arkadaşlarına “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” dediğinde “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” düsturunu harekete geçirmişti aslında.
Cumhuriyet, insanı merkeze alan yönetim şeklidir. Kadın,erkek;genç yaşlı fark etmeksizin herkesin yönetimde söz sahibi olmasıdır. Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesillerin yetişmesidir. Cumhuriyet, gençlerin korunması ve kollanmasıdır.
Cumhuriyet ile ilgili ne çok şey yazılır. Ne çok şey okunur. Kıymetini bilmek lazım.
Yazınızda o kadar güzel alanlara dokunmuşsunuz ki herkesin okuması gerekir. Cumhuriyetimizin nice yüzyılları olsun.
Saygılarımla...
muhteşem!..''Doğum günün kutlu olsun Türkiye Cumhuriyeti'' ..Nice yüz yıllara..Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, Özgürlük ve bağımsızlık uğruna göz kırpmadan can veren vatan sevdalılarına selam olsun.Duyarlı yüreğiniz var olsun Sağlıcakla.Saygıyla.