“KUVVACI” ADINDA BİR ROMAN
“KUVVACI” ADINDA BİR ROMAN
Çanakkale sınırları içinde doğmak, büyümek farklı bir durumdur. Çanakkale’nin en merkezi yerleşim yerinden en ücra bölgesine kadar, bu coğrafyada yaşayan insanların belleğinde, mutlaka bir kahramanlık öyküsü vardır.
Dedesinin, ninesinin kucağında, yanı başında oturan her çocuk, mutlaka tarihi bir olayın oluşunu yaşanmış, canlı şahitlerinden dinlemiştir. Bu çocuklar şimdilerde altmış yaşını geçmiş birer birey olarak, Cumhuriyetin 100 yılını yaşama sevinci içindedirler.
Durum böyle olunca çocukluklarında dinledikleri tarihi olaylar daha da kıymetli olmaktadır.
Yeniceli birisi olarak, tarihi olayların merkezi olan bir köyde doğmuş olmak, “Kurtuluş Savaşı’na ruh kazandırmış” bir kahramanın nasıl şehit edildiği dinlemiş olmak ve de olayın geçtiği yerleri gezip incelemek heyecan ve hüzün veriyor insana.
Kurtuluş Savaşı başlamadan önce Osmanlı Devleti’nin üzerinde dönen oyunları hisseden, dış ve iç düşmanların entrikalarıyla çaresiz bırakılan bir milletin önünde, lider olabilme cesaretini yüreğinde hisseden bir kahraman var.
Bu kahraman bu güne kadar çok basit araştırmaların ve belgelerin ışığı altında anlatılmaya çalışılsa da yeteri kadar tanıtılamadı. Bu kahramanın adı sanı ve yaptığı kahramanlıklar hep eksik kaldı.
Geçmişle gelecek arasındaki bağlar kurulurken, zemin sağlam olmalı. Tarihi gerçekler, kahramanlarıyla birlikte yeni kuşaklara anlatılmalı. “Milli Şuur” ya da “Ulusal Bilinç” dediğimiz olgu genç beyinlerde şimşekler çakmasına neden olmalı.
Çanakkale’de, Çan’da, Biga’da ve Yenice’de bu tarih bilincine sahip değerli insanlarımız var.
Benim yolum 2013 yılında, Çanlı Çan’da görev yapan bir öğretmenle kesişti. Ben yerelde Yenice’yi yazıyorum. O’da Çan’ı yazıyor. “Çan’a Bahar Geldi Minim” şiiriyle, doğduğu toprakların insanlarını anlatıyor. Bende, “Evleniverem Gali Aratlik” derken, farklı bir duygum yok.
Çocukluğumuzda dinlediğimiz ortak bir olayın çeşitli yerlerde ortaya çıkması, bizleri bir kahramanın üzerinde düşünmeye sevk ediyor.
Gelibolu’da Akbaş Cephaneliğinde düşman silah ve cephanelerinin ele geçirilmesi. Silahların yarısının Çan’a getirilmesi. Yarısının Yenice’de bir camide saklanması. Gelişen olaylar. Anadolu’nun tamamen işgal edilmesi. Düzensizlik ve kaos!
Rumeli’den Edremit’e gelen bir kaymakam. Burhaniye, Havran bölgelerini de içine alan milli bir hareketin önderliğini yapıyor. Yenice’de birçok köyün bu harekete güç sağlaması… Bu hareketin milli bir yapıya bürünmesi olayları… Milli bir hareketin bu ülkenin kurtuluşu için bir meşale yakması… Çanakkale ve Balıkesir yöresinde, bu harekete Kuvâ-yi Milliye denilerek isimlendirilmesi… Bu kurtuluş kuvvetleri içinde yer alanların “Kuvvacı” olmaları… Daha ne ibretlik olaylar…
Birçok dersin alınması gereken, bu milli hareketin lideri Osmanlı içindeki görevinden ayrılırken “Rütbe devletinse, ceket milletindir” diyen, “Köprülü Hamdi Bey’den” başkası değil. Yani “Kuvvacı”
O kahraman ki Cumhuriyetin ilan edildiğini görmedi. Ancak yaktığı meşalenin ışığı hala önümüzü aydınlatıyor.
Bugün Kuvâ-yi Milliye hareketinin başladığı Edremit yöresinden, Anzavur hareketleriyle toz duman olan Biga, Gönen ve Bandırma yöresine kadar olan her bölgede, gelişen olayları soluksuz okumak, yüreğinizde hissetmek istiyorsanız, okumanız gereken bir kitap var.
Fazıl Sayın’ın yazdığı, “Kuvvacı” tarihi ibretlik bir roman.
Bu kitabı nasıl yazdığını çektiği meşakkati bir kendisi, birazda ben bilirim. Dönem romanı olarak, Cumhuriyetin 100.yılında yol gösterici bir kitap olarak, değeri okuyucuya kalmış.
Fazıl Sayın’ın 3. Dönem romanıdır bu.
İlki “Maydos’t İskelesi,” (Çanakkale Savaşları Dönemi Mübadele ve Göçler)
2. Kitap, “Kuşlar Köstebekler ve Tanrılar” (Balya’da Yabancı Sermayenin Maden İşletmesi)
3. kitap “Kuvvacı” “Köprülü Hamdi Beyin hizmetleri ve hüzünlü hayatı)
“Kuvvacı” geç kalınmış bir tespitin, yüz yıl sonra ortaya çıkarılmasının bir romanıdır.
Fazıl Sayın ile bu üç romanın ortaya çıkmasında emek harcarken, toz zerresi kadar katkım olduğu inancındayım.
“Kuvvacı” onlarca kitabın araştırılıp okunması ve doğru bilgilere ulaşılarak bir süzgeçten geçirilmesiyle, yerinde yapılan alan taramalarıyla oluşmuş bir kitaptır.
Yazar bu kitaba tam beş yıl emek vermiştir. Emeğinin karşılığı bir lambanın içinde azıcık yağla çok ışık verecek kadar mıdır? Yoksa yağ bittiğinde sönüp yok olacak kadar mıdır?
Bu kitabı alıp okumak lazım. Okuyun desem, bana kim inanır? Kimselerin inanması gerekmiyor. Susayan suyu bulur. Okumak isteyende “Kuvvacı” adındaki bu kitabı bulur okur. Okuyunca kafasının içinde, gazı bitmeyen bir lambanın ışığında, geçmişten geleceğe uzanan o kutlu yolu görür. Bu yolda, bugün ve yarın nasıl yürümesi gerektiğine karar verir.
Fazıl Sayın, bugün ya da yarın kimlerin dikkatini çekecektir? Yaptığı bu tarihi görev takdir edilecek midir? Bir öğretmene bu hizmeti karşılığı vefa gösterilecek midir?
Biliyorum! Fazıl SAYIN’ın böyle bir beklentisi yok. Yine de “marifet iltifata tabidir” sözünü boşuna söylememişler.
Kazdağları’nın “Homeros’u” olmak nasıl bir duygudur? Size bu duyguyu hissettirecekler mi?
Yoksa her şey, bir Halik/Malik öyküsü gibi mi kalacak?
Ben inanıyorum ki; tarihle yargılanıyorsa her insan, Çanakkale coğrafyasında bir “Fazıl SAYIN” ve yazdığı kitapları kalacak.
“Kuvvacı” yüzyıllık bir geçmişin, bir vatan ve milletin kurtuluş hareketinin başladığı bir noktada yakılmış ateşinin içinde çekip çıkarılan kahramanlarının hikâyesidir. Köprülü Hamdi Bey, bu ateşin içinde gizlenmiş, yeni ocaklara ateş dağıtan bir kor parçasıdır.
Kuvvacı’dan birkaç söz paylaşalım.
“İleri atılanlar, gözlerini daldan budaktan sakınmazlar. İleri gelenler ise ölçer biçer işlerine gelirse harekete geçerler. İleri atılanlar, cesurdur. İleri gelenler ise ürkek…”
“Ne kadar düşünürseniz düşünün, yastıkta sadece başınızın izi kalır. Lakin yazarsanız düşündüklerinizin izi olur kâğıtta.”
“Efelik terfidir işte. Kendinden vazgeçiştir. Varlığını borçlu olduklarına kendini feda etme işidir. İsyanı devlete değil, liyakat yoksunu idarecilerden kaynaklı adaletsizlik ve hakkaniyetsizliğedir. Efeye eşkıya dedi mi, bu dağlar gücenir, yer titrer, gök ağlar. Eşkıya dağlara çıkar; efeler dağlara çekilir. İkisi de, sırtını dağa yaslar ama biri yiğitlik biri itlik derdindedir.”
Kazdağları’nda yılkı atları hep vardır, var olacak.
“Memleket işgal altındayken göz kırpmak yok bize.” Diyenleri tanımak lazım.
“Çeşmeyi yıktınız bi tamam, ya kaynağı…”
Kuvvacı’nın ruhunu okumakla anlayabiliriz/anlayabilirsiniz. Çeşmeler yıkılabilir. Ya suyun kaynağı ne olacak? Diye soranların yeni çeşmeleri hep akacaktır.
Bu böyle biline!
Benim sözüm bu kadar bi tamam!
Şuayip ODABAŞI
13.10.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.