- 277 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Taviz
Ben Defter’i kendim için bir öykü yazma atölyesi olarak görüyorum. Fikir ya da sosyal bilim alanlarında yazmıyorum; dahası bunların tartışmalarına da katılmıyorum. Fakat Sayın Suat Zobu bir ödev verince ister istemez aşağıdaki denemeyi yazmak zorunda kaldım.
Yıllar önce Defter’imizin önde gelen yazarlarından Sayın Sami Biberoğulları’nın bir yazısına denk gelmiştim. Özetle Biberoğulları özetle 622 deki Akabe Biatının temelde demokratik bir hareket olduğunu belirtiyordu. Sami Beyle fikirlerimiz genelde örtüşmezdi ama bu yazısı beni bir anlamda çarpmıştı. Uzun süre o yazıya bir yorum yapıp yapmamayı düşündüm ama en sonunda fikir tartışmalarından uzak durma düsturum baskın geldi. Bugün keşke o zaman yazsaymışım diyorum çünkü Sami Beyin o yazısı diğer 1511 inin arasında yitip gitti. Aklımda kaldığı kadarıyla o argümanın üzerinden geçelim. Şunu da eklemeliyim: Eğer kendisini yanlış yorumlamışsam özür diler ve tekzip hakkının baki olduğunu belirtmek isterim.
Peki ne yazabilirdim?
Öncelikle Biat’ın tanımına bakalım: TDK Sözlüğüne göre biat ‘Bir hükümdarın veya ileri gelen birinin egemenliğini tanıyarak onun hükmü altına girme’ anlamını taşır. Bir anlamda boyun eğmedir. Ama yine de Akabe Biatının yapısı sözlük anlamının ötesinde olabilir. O yüzden 622’deki bu hareketin demokrasi kriterlerine uyup uymadığına bakmak gerekiyor.
Demokrasinin değişik uygulamaları olsa da üç tane temel özelliği evrensel ve tüm zamanları kapsayıcı şekilde. Peki Akabe Biat’ında bu özelliklere denk geliyor muyuz, onu görelim.
1) a) Her demokrasi geniş bir tabana dayanır.
Demokraside oy verme dar bir grubun imtiyazında olamaz. M.Ö. 411 deki darbe sonucu Atina demokrasisi devrilmiş ve yerine 400 kişiden oluşan bir oligarşik yapı gelmiştir. 400 büyük bir sayı gibi gözükse de Nüfusu 200,000 e varan bir şehirde ‘geniş taban’ tanımına uymaz. Evet, Atina’da kölelerin, kadınların ve Atinalı olmayanların oy verme hakkı yoktur ama tüm erkeklerin oy kullanması söz konusudur. Akabe’de Medineli müslümanlar aralarında her birinin görüşünü ve oyunu alarak mı bu biatı yapmışlardır yoksa kabilelerin ileri gelenlerinin vardığı bir karar mıdır? Bence ikincisi.
b) O geniş tabanda da her oy eşit ağırlıklıdır.
Demokrasinin vazgeçilmezi her oyun eş değerde olmasıdır. Yeni yetme bireyle kabile şefinin arasında bir fark yoktur. Akabe’de böyle bir durum söz konusu mudur? Orada bir kabile şefinin ‘Aslında benim kişisel olarak biat etmeye niyetim yoktu ama kabilede oyladık, iki çobanın oyu benimkine üstün geldi’ demesi mümkün müydü? Hiç sanmıyorum.
2) Her demokraside seçilenler belirli bir süre için göreve gelirler.
Süreçin ne kadar uzun olduğu değişir ama bir ya da beş yıl farketmez, önceden belirlenen sürenin dolumunda görevden ayrılınır. Peki Akabe’de peygambere biat edenler ‘Biz sana beş yıllığına biat ediyoruz. Sonrasında durumu tekrar gözden geçireceğiz’ mi demişlerdir? Diyanet Vakfının İslam Ansiklopedisine göre böyle bir zaman kısıtı söz konusu değildir.
3) Her demokraside göreve gelenler yaptıklarından sorumlu tutulurlar ve topluma hesap verirler.
1982 Anayasasında Milli Güvenlik Kurulunun beş üyesinin kanuni kovuşturmanın dışında olacakları maddesinin varlığı o anayasanın ne kadar antidemokratik olduğunun bir göstergesidir. Benzer şekilde her seçilmiş kişi iktidardaki sürede yaptıklarından dolayı hesap verme durumundadır. Bu tip bir sorumlu tutulma durumu Akabe Biatında var mıdır? ‘Hiç yoktan Mekke’ye savaş açtın, bizi kırdırdın’ diye yargıya başvurabilirler miydi? Görünen o ki yoktur.
Demokrasilerin daha bir çok özellikleri vardır. Bunların en başında da demokrasiyi bir çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşmesini engelleyen ‘Azınlıkların temel haklarının korunması’ kavramı gelir ama bu kavram tarihteki tüm demokrasilerde eksiksiz yer almadığı için yukarıdaki incelememize dahil edilmedi (Bkz. Sokrates’in Savunması).
Kişisel görüşüm Akabe Biatı demokrasinin üç temel kriterini taşımadığıdır. Taşımak zorunda da değildir, Medine’li bazı kabilelerin İslam’ı isteyerek kabul etmeleridir. Dönemin kendi dinamikleri içinde gayet normal bir harekettir. Bu istemli kararda da çoğunluğun iradesi değil, kabile şefleriyle ileri gelenlerin isteği ön plandadır.
Peki, Cumhuriyet’in 100. Yılı ile demokrasi dersinin bağlantısı nedir?
Her ne kadar cumhuriyet rejimleri bir temsilci meclisi ve devlet başkanı seçimi içerseler de hepsi demokratik değildir. Ama şu var ki demokrasinin filizlenmesi için gerekli koşulları oluştururlar. Bu yüzden Cumhuriyetin ilanı hayati önemdedir. Monarşik yapılarda da demokrasiler vardır ama bu ancak hanedanın sembolik temsil rolünü kabullenmesi ile mümkündür.
Crown dizisinde bir sahne demokrasiyle monarşinin ilişkisini göstermesi bakımından ilginçtir. 1952 deki ölümcül sis Londra’ya çöktüğü zaman genç Kraliçe kendini bir demokrasi krizinin ortasında bulur: ya tarafsız bir hükümdar olarak sessiz kalacak ya da başbakanı göreve davet edecektir. En sonunda kararını verir ve Churchill’i toplantıya çağırır: Ondan harekete geçmesini isteyecektir. Dikkat çekici olan nokta Kraliçe başbakan Churchill’e ne yapacağını söylemeyecek, sadece ondan Churchill’in gerekli göreceği önlemleri almasını talep edecektir. Bu talep bile bir demokrasi krizidir çünkü gerçek demokraside seçilmiş bir başbakana harekete geçip geçmemesini bile söyleyemezsiniz. Monarşi kültürü farklı olan toplumlarda (Dünyanın Alplerin kuzeyinde kalmayan tarafı) bu tip bir hassasiyet söz konusu değildir.
Herkesin ilk yüzyılını kutlarım!
YORUMLAR
Akabe Biatı, demokratik çiçeğin güzel bahçesine pek uymayan bir daldır. Burada, demokrasiyi resmetmeye çalışırken, kalabalık arenanın yerine kabile liderlerinin belirleyici olduğu, eşit oylamanın adeta bir yabancı olduğu bir tablo bulunuyor mı?
Görevdekilerim süre sınırlaması veya hesap verebilirlik kavramının bile esamesi okunmuyor. Ayrıca, pekala azınlıkların haklarını koruma ilkesi, Akabe Biatı'nda adeta unutulmuş gibi gözüküyor mu?
Cumhuriyet rejimlerinin demokrasi bahçesine tohumlar ekebileceğini düşünürken, demokrasiyi yalnızca seçimler ve temsilcilerle sınırlamamanın önemini unutmamalıyız.
Akabe Biatı, demokrasiyle uyuşmayan bir manzara resmediyor ve demokrasinin evrensel ilkeleriyle toplumların evrimi üzerine değerli bir pencere açıyor benceee….
Bu konuda size uzun bir yazı yazacağım, lakin hasta ve bitkinim. Sabahda dersim var.
İlhan Kemal
'Cumhuriyet rejimlerinin demokrasi bahçesine tohumlar ekebileceğini düşünürken, demokrasiyi yalnızca seçimler ve temsilcilerle sınırlamamanın önemini unutmamalıyız.'
Gezi parkı protestoları sırasında iktidarın 'Bir derdiniz varsa gidin, seçimlerde sandık başında arayın' demesi bana insanlarımız demokrasinin bundan ibaret olduğunu mu düşünüyorlar sorusunu sordurdu.
Amerikan vatandaşı olmaz için bir sınavdan geçersiniz. Bu sınavdaki olası yurttaşlık bilgisi sorularından biri konumuza cuk oturmaktadır:
'Amerikalıların demokrasiye katılabilmelerinin iki yolunu belirtiniz.' (Kötü tercüme bana ait)
Yanlış anlaşılmasın. Yurttaşlık bilgisi broşürü ilk elde on farklı demokratik katılım yolu belirlemiş. Soru bunlardan ikisini söylemenizi istiyor. İlkini iktidar bize zaten söylemiş: Oy kullanın. Peki ya ikincisi? Kaç 'Yaşasın Cumhuriyetçi' buna cevap verebilir? Neyi kutladığımızın farkında mıyız? Laiklik kavgasını denklemden çıkardığınızda hala ortada bir demokrasi mücadelesi kalıyor mu?
Tabi bu soruları sormak yeni bir yazıyı gerektirirdi. O yüzden de sormuyorum. Suat Bey'e verdiğim sözü tuttum, İskilip Dolmasına hak kazandım; benden bu kadar. Saygılarımla.
Burada tek muhatabım metin… L
Ey Metin,
Seninle ilginç bir yolculuğa çıkıyorum. Lakin önce kemerleri bağlayalım.
Akabe Biatı ve demokrasi, sanki tıpkı Batman ile Joker gibi karşı karşıya gelmiş gibi anlatılmış gibi görünüyor. Bu iki güç arasındaki savaş, biraz fazla film platosunda geçen bir kavga gibi duruyor, değil mi? Ancak tarih kitaplarına bir göz atarken, karmaşık sarmaşıklar gibi dolanan dallarla karşılaşırız. O dönemin insanlarının gözünden Akabe Biatı'na bakmak, demokrasi derslerini almak yerine, tarih derslerini almak gibi görünüyor, değil mi?
Her neyse, demokrasiyi kutsal bir mücevher olarak göstermek, diğer toplumsal yapıları "eksik" veya "yanlış" olarak damgalamamıza neden olabilir. Belki de demokrasi her toplumun kendi tarihi ve kültürel bagajına göre bir yol haritası çizmesine izin veren bir pusula gibidir. Olamaz mı loo!!!
Çok ama çok hastayım. Grip beni tarihin taa diplerine kadar itti. Bu nedenle metni çıkışını düşmanca ve zıt kutuplar arasında bir savaş gibi anlattım, kusura bakmayın, ama sanırım bu işin mizahıdır.
Tarih bir bulmaca gibidir, bazen parçaları bir araya getirirken kahkaha atmak önemlidir. Bu nedenle, metnini daha fazla detayla doldururken, bunu yaparken gülümsemeyi unutmayınız.
Keyifli yazmalar!
Not: Bu sitedeki hiçbir yazı ve yazarın (yazman benim için) yazdıklarını asla ciddiye almam. Şöyle bir göz ucuyla bakar, kaçarım. Çok bilmişlerin çok olduğu, çok okumuşların çok olmadığı bir yer.
Tarih konusunda uzman mıyım? Ehh, en azından İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünü bitirdim. En azından yine aynı üniversitenin Eski Çağ Dilleri Hititoloji bölümünü bitirdim. Kıtısından köşesinden bir iki kelam edebilirim diye düşündüm.
❤ Nice 100 yıllara ❤
🇹🇷Cumhuriyet bayramız kutlu olsun 🇹🇷.
İlhan Kemal
Bence değil. Ya da en azından benim ortaya koymaya çalışma şeklim bu değil. Daha çok 'Geyik bir tür attır' iddiasını masaya yatırıp, 'Atın özellikleri şunlardır. Bakalım geyik de bunlar var mı?' yaklaşımıdır. Biat bir eylemdir, demokrasi bir metottur. Biri öbürünün karşısında yer almaz.
'Belki de demokrasi her toplumun kendi tarihi ve kültürel bagajına göre bir yol haritası çizmesine izin veren bir pusula gibidir.'
Güzel bir tanım. Tanımı farklı bir şekilde söylersek: 'Demokrasisi (pusulası) kaybolmuş toplumların...'a geliriz. Peki demokrasiyi 'kutsal bir mücevher' olarak mı gösteriyor metin? Daha çok demokrasi olmayacaksa cumhuriyetin pek bir anlamı yok diyor metin. 'Kutsal mücevher' riskli bir terim. Bir mücevherle genelde işe yaramaz, ikincisi kutsal olan her şey tartışma dışıdır. Demokrasi kendisini tartışmanıza izin verir, o tartışma ortamı ortadan kaybolmadığı sürece. O yüzden metin demokrasiyi 'kutsal mücevher' olarak sunmuyor diyebilirim.
'Tarih konusunda uzman mıyım?'
Bu yazıda ister istemez belirli bir tarihi perspektif gerekiyor. Biat'ın demokratik bir hareket olup olmadığını 21. yüzyıl demokrasi kriterlerine göre değerlendirmek anakronistik olurdu. O yüzden M.Ö. 4 ten beri süregelen kriterleri kullanmak zorunda kaldım.
Eğer metin okuyan da 'Bu yazar da ok bilmişlerin çok olduğu, çok okumuşların çok olmadığı bir yere ait' fikrini doğuruyorsa kartvizimde ne yazdığının pek bir önemi yok diye düşünüyorum. Saygılarımla.