- 203 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Tutunmak Meselesi
Tarifini yapabilecek miyim bilmiyorum bu sancının. Yüksek bir uçurumdan hızla, yuvarlana yuvarlana düşüyorsun, tutunabilmeye dair zerre kadar umudun yok içinde. Düşmeyi, savrulmayı, sona doğru hızla yaklaşmayı kabullenmiş, tutunup doğrulmanın inancını tamamen yitirmişsin. Sonra bir mucize oluyor ve bir dala takılıp kalıyorsun; ona sımsıkı sarılıyorsun. O yapraksız, yeşilsiz dal seni kendi yaprağı kendi yeşili gibi benimsiyor, seni kendi ile besliyor. Yitirdiğin ne varsa tekrar geri kazanabileceğini ümit etmeye başlıyorsun, ona tutunurken yenilere, yinelere, hayata, umuda, aşka tutunuyorsun; her şeye yeniden doğmuş gibi sarılıyorsun. Her şeye hiç olmadığı kadar bağlanıyorsun. Karlar yağıyor, çığlar düşüyor, depremler oluyor; kendini siper edip o dalı koruyorsun. Üzerine titriyorsun. Hayatında ondan başka bir gerçek olmadığı için her şeyi onda, onunla yaşamak istiyorsun.
Sonra, seni kendi yaprağı gibi benimseyen o dal senden şikâyet etmeye başlıyor. Varlığınla, ilginle, sevginle, üzerine titremelerinle ona yük olduğunu hissetmeye başlıyorsun. Öfler, ahlar, vahlar çıkmaya başlıyor dudaklarından, çatırtılar duyuluyor. Damarlarında onun parçaları akarken aşağı bakıyorsun. Bıraksan düşeceksin. Bırakmasan incinmeye devam edeceksin…
Dakikası bin şiire bedel anlar var, yaşanmış. Maviye boyanmış yarınlar, yüzlerce yapılacaklar listesi, dinlenmiş ve dans edilecek şarkılar, yazılacak şiirler, okunacak kitaplar…
İnsan inanmışken son hakkında bütüne kavuştuğuna, kulaklarını tıkayamıyor şikâyet nidalarına.
O mutlu şarkılar son ses çalsa da cızırtı yapıyor arkadaki sesler. İnanç eksiliyor, umut eksiliyor.
O sımsıkı tutunan parmaklar acımaya başlıyor üzerinde çiçekler açarken.
İnsan o dala kendine sarılır gibi sarılırken sarıldığına değil, aşağıya bakıyor;
göz hesabı yapıyor…
Selim Akgün / Bir tutunmak meselesi
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.