- 142 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FAYTON
*FAYTON*
Güher Hanım Adana Havalimanı’ndan uçağa binerken içini yakan gizemli duygularla dopdoluydu. Yıllardan sonra Atatürk Havalimanı’na uçakla Yeşilköy’e inecekti. Eski anılarıyla çocukluk yıllarına duygu selinde dem dem akacağı için çok heyecanlıydı. Kızı Gülnaz sözlüsü Arda ile Amerika’dan eğitimlerini tamamladıkları için Türkiye’ye kesin dönüş yapmışlardı. Kızını iki yıl görememenin özlemi, İstanbul’un Avrupa Yakası’na da otuz yıl özlemi vardı. Anılar sağanağında, uçaktan inerken ılık yumuşak bir hava yüzünü okşadı. O inanılmaz kalabalığın arasında iç hatlar yönünde sıraya girip kalabalığın ardından bagajını aldı. Her şey çocukluk anılarında saklıydı, mavinin coşkulandığı denizdeki dalgalar gibi köpükler kıyıya doğru tuzunu savuruyordu. Başının üzerinde umut dağıtan gök, yakınlarda gülümseyen deniz ve acı tatlı çocukluk anılarıyla dopdolu yıllar, film şeridi gibi resimlerle hızla akmaya başlamıştı…
Arda ile Gülnaz, Güher Hanım’ın kalbindeki yürek yakan anılardan habersiz onu sevgiyle, güzellikle karşıladılar, neşeler içinde Arda’nın kiraladığı arabayla Yeşilköy’e doğru anayola koyuldular. Güher Hanım kızı Gülnaz’ın daha da güzelleşip yetişkin bilgili bir kişiliğe ulaştığı ayırdına vardı hemen. Yolda Yeşilköy’e doğru ilerlerken Arda ile sohbetleri o kadar derindi ki bir an içi titredi. Kızı ekonomi, Arda ise bilgisayar mühendisliği alanında lisans eğitimini tamamlamıştı. Konu tartışmalarında yeni sözcükler, yeni terimler anında ilgisini çekti. Araba hareket ettiği anda çocukluğunda gerilerde bıraktığı o eski sakin, sessiz sayfiye yeri dedikleri semt yoktu artık. Işıltılı bir kent görünümünde, kalabalık, capcanlı cıvıl cıvıl bir yerleşim yeri olmuştu Yeşilköy. İç hatlardan çıkış kapısına doğru ilerlerken yolcu yoğunluğu Atatürk Havalimanı’nın yıllar içerisinde geçirdiği evreleri yansıtıyordu her durumuyla. Tamamen yüzü, rengi işlevi hareketliliği de değişmiş, metro istasyonunun Atatürk Havalimanı içerisinde yer alması da ayrı bir zenginlikti. İç hatlar, dış hatlar yoğunluğu. Kalabalık halk arasında, hostesler, kaptanlar, yüksek üstünlükteki uluslararası uçuşlar….
Arda ile tanışması yüreğinde aşırı heyecan yaratmasa da Güher Hanım’ın, Arda’nın ailesiyle akşam yemeğinde tanışacağı için epey heyecanlıydı. Açık renk saçlarının yanı sıra yeşil gözleri, beyaz teni, uzun boyu yakışıklı kılıyordu Arda’yı. Güher Hanım’ın ilgisini çeken başlıca unsurlardan biri de kızıyla sohbetinde, edinimlerini aktarmada etkileyici anlatımı olmasıydı. Yıllar sonra doğduğu semte gelmesi yüreğini sızlatsa da kızının mutluluğu adına içindeki umut bahçesi al al tomurcuklanmaktaydı. Bu umut tomurcukları içinde katmerli güllerin açacağını düşünürken, mutlu olduğu kadar, her yanını bir hüzün çemberi sarmış gibi duyguları birbirine karışmaktaydı. Anılar sandığında ruhunu sarsan ne çok yaşanmışlıklar vardı çocukluk dönemini yaşadığı bu semtte...
Çınar Otel’deki odasına yerleştikten sonra Arda ile Gülnaz nişan hazırlıkları için çarşıya çıkacaklardı, izin isteyip gitmeleriyle kendi boşluğunu kendisi doldurdu Güher Hanım. Ruhen bu nişan olayına henüz hazır olmamasına karşın ses çıkaramadı, onun için gençler mutlu olsunlar yeterliydi. Belki erkendi, belki kızının büyüyüp evden uçacağı fikrine kendisini henüz alıştıramamıştı. Pencereden gözlerini Marmara sularına bırakarak uzun uzun baktıktan sonra ‘Yeşilköy’ ismini Halid Ziya Uşaklıgil’in verdiğini anımsadı. Cumhuriyet’in ilanından sonra birçok yerleşim isimleri Türkçe olarak değiştirilmişti. Yüzyıllardan beri süre gelen eski ismi Ayastefanos (San Stefano) olan bu semt de Yeşilköy olarak değiştirilmiş oldu. On dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar bir balıkçı köyü özelliklerini taşıyan daha çok bir sayfiye yeri olan Yeşilköy’ün eski ismi tarihi kaynaklara göre Ayastefanos, erken Bizans dönemine kadar gittiğini göstermektedir. Yeşilköy tarihi tam bir kültür mozaiği. Tarih boyunca Türkler ile Rum, Ermeni ve Levanten nüfusu beraber yaşamışlar. Ayastefanos yani aziz Stefan, bir azizin adıydı. Yeşilköy tarihi yapıya sahip, eski ile yeninin harmanlanmış olduğu çok güzel bir sahil semtiydi zamanında…
Güher Hanım yolculuk yorgunluğunu üzerinden atmak üzere duşunu alıp odasında dinlenince, akşamı ve akşam yemeğini büyük bir sabırsızlıkla beklemeye koyuldu, çocukluk anılarını sonralara bırakarak. Oturdukları sokağın adını hatırlamaya çalışsa da kızının Arda ile kuracağı yuva için düşler kurmaya başladı. Eşi Kemal Bey öleli üç yıl olmuş ve eşinin yokluğunun ruhunda açtığı tarifsiz derin yaralar henüz iyileşmemişti. Mersin’deki o güzelim, mutlu yaşamı eşinin ölümüyle ters yüz olmuştu. Ankara’daki üniversite yıllarında birbirlerine âşık olup mezuniyetin ardından evlenmişlerdi. Eşi Kemal, Mersinli olduğu ve işi gereği Mersin’in merkezinde ev alarak mutlu bir yuva kurmuşlardı. Biri erkek biri kız, iki çocuk sahibi olmuşlar, tüm dünyaları çocuklarıydı. Eşi Kemal dünya iyisi, mutlu etmesini bilen ruh yapısıyla eşsiz bir kişiliği vardı., Çok güzel günler yaşatmış, ne yazık ki sonunda veda etmişti Güher Hanım’a…
Arda’nın dayısı inşaatçı olduğu için, beş yıl önce iki daire alıp yerleşmiş oldular Yeşilköy’e. Dairenin birinde Arda’nın annesi Feride Hanım, diğer dairede ise dayı Cevat Bey oturuyordu ilk bilgilere göre. İstasyon Caddesi de değişiklikten payına düşeni almış olmalıydı. Güher Hanım’ın anılarından; çocukluğunda en çok sevinç veren olaylardan, bir pazar günü yolun kenarından sırayla kalkan faytonlardan birine babasıyla binip sokaklarda tur atarak gezmenin o ilk heyecanı hala taptazeydi. Tımar yapılmış atların arkalarına gübre torbaları takılırdı. Bu gübre kokuları, ağaçlardan güzelim evlerin bahçelerinden yayılan çiçek kokularına karışırdı. Faytoncunun çan sesliyle uğurlaması da ayrı bir hazdı. Gece dönüşü için mutlaka sürücü yerinin, her iki yanında süslü birer de fener vardı, far niyetine yakılan ışıklandırma düzeneği. Ah, fayton sefaları, nal tıkırtılarının tınısında masalsı buğulu anılar….
Güneş ufukla vedalaşma hazırlıkları içerisinde şimdi, deniz yansıyan renklerle ve göz alıcı ışıltılarla büyüleyici gülüşler dağıtırcasına umutlar döşetmekteydi. Yalnızlığın sesindeki bu büyü, bu gizemli mutluluk hiç bitmesin diye düşündü kısa bir an. Koridorda duyulun fısıltılar, gülüş sesleri ardından kapı vuruldu. Güher Hanım, tüm duyarlılığıyla, olumlu düşüncelerle akşam için hazırdı. Evet, gelişmeler umut verici, yüreği yarınları dokuyacak güzel yaşam sayfaları için hazırdı. Gülnaz ve Arda’nın yüzlerinde güller açıyordu, Feride Hanım tanışma heyecanıyla akşam yemeğine bekliyordu. ‘Ah zaman’ diye düşündü Güher Hanım, ruhunun tortularını savuruyordu akşamın ılık esintilerine eşlik ederek. Otel çıkışında uzaktan duyulan bir çello melodisi “All Of Me” ruhunu güncellercesine içini yaktı. Gün boyunca kaçmaya çalıştığı anılar pusuda bekliyordu. Usunun içinde zamanın, yaşananların, değişimin yelpazesinde bekleşen tortular…
Gülibrişim Sokak’ta bahçe içinde beş katlı, on daireli bir aparmanın giriş üstündeki daire kapısı açık beklemekteydi. Güler yüzüyle modern giyinişiyle Feride Hanım ve Dayı Bey eşiyle karşıladı onları. İçerisi büyük bir salon dışında dört odası olan sıcacık bir yuva görünümündeydi. Şirin eşyalarla döşenmiş, geniş camlar, bahçedeki ağaçlar, asmalı kameriye, çiçekler, güller, mis gibi kokusuyla hanımelleri…Laternadan sızan ışık dingin bir huzur veriyordu adeta insan ruhuna. Salonun sağ yanında geniş bir masa özenle hazırlanmıştı. Tanışmanın ve keyifli bir yemeğin ardından kahveler içildi. Dayı Bey görmüş geçirmiş kültürlü birisiydi, sıcacık sohbetleriyle ince düşünceli, nazik davranışlı bir ruh yapısı vardı. Arda, ailesinin tek çocuğuydu, babasını erken yaşta kaybettiği için Dayı Bey sahip çıkmış, yaşamlarına gereken her şeyle ilgileniyordu. Balkan kökenli olup bin dokuz yüz altmış yılları başında kendi istekleriyle Türkiye’ye göç etmişlerdi. Güher Hanım’ın ninesi de bin dokuz yüz on üç yılında, Yunanistan’dan göç edip Türkiye’ye yerleşen ailelerdendi. Haftaya nişan günü belirlendi, aile ortamında Feride Hanım’ın evinde sade bir tören yapılacaktı. Arda ve Gülnaz Güher Hanım’ı otele bırakmak için hazırdılar. Otele farklı yoldan dönerken sokaktaki tabelada ‘Tayyareci Nuri Sokak ‘, yazısını görünce, gözlerine kocaman far lambalarının çarpışı gibi ruhu alt üst oldu Güher Hanım’ın. Gençler mutluluktan düşler ülkesinde gezdikleri için hiç fark etmediler ve hemen gerisin geriye Feride Hanım’ın evine döndüler….
Otel odasında tek başına, yapayalnız, kendi gerçekleriyle baş başaydı, eski aile kalabalık günlerini sorgulayarak! Denize karşı tekli kanepesinde otururken, gökyüzündeki dolunayın yıldızlarla olan dansı da büyüleyiciydi hani. Denize yansıyan mavi kırmızı sarı ışıklar, romantizme uzanan düşlemler. Anılar yüreğe akan gecenin hem sonsuz zenginlikte hem de duygularla bezenmesinin esrikliği içinde sardı yeniden ruhunu. Yanından hiç eksik etmediği küçük el radyosu ona arkadaşlık ediyordu. Türk sanat müziğini çok seviyordu babasını anımsatırdı birçok eser belki ki. Sırası mıydı bilinmez ama “Yalnız bırakıp gitme bu akşam erken” şarkısıyla Müzeyyen Senar, o enfes sesiyle ilerleyen geceye daha da duygusal bir hava katmıştı “Ey anılar sizi bekliyorum haydi sökün edin bakalım, sizi kucaklayacağım, sizinle olacağım”. Bunu başaracağına inanıyordu, küçücük yüreğinde ustura kesiği gibi yara izlerine karşın güçlüydü bu gece Güher Hanım. Kim tutabilirdi artık onu, çocukluğuna uzanan tünele girmiş bulunuyordu, adeta ucu keskin çakmak taşlarına basa basa ilerliyordu o yıllara…
*****
İlkokul ikinci sınıf yaz tatilinin ilk haftası. Ilık ılık meltem esintileri arasında komşu çocuklarıyla geniş bahçeli evimizin kocaman bahçesinde oynayıp yorulmuştum. Ev büyük amcanın babasından kalma iki katlıydı, üst katta büyük amca, yaşlı eşi Halime yenge oturuyordu, alt katta da bizler. Babam, annem, ben ve abim Tuncer. Abim ile on bir yaş farkı vardı aramızda. Ben evin küçüğü, nazlı çiçeği, annemin sümbül kokulu bebeğiydim. Babam, yapımı tamamlanmak üzere olan Ataköy 1. Kısım Mahallesi’nden üç odalı bir evi, yirmi yıllık banka kredisiyle almıştı. Önümüzdeki yıl Bakırköy’e bitişik olan Ataköy 1. Kısım Mahallesi’ne taşınacaktık. Bu eski, iki katlı ahşap bahçeli evde ne güzel günlerimiz olmuştu. Dolunaylı, yıldız ışıltılı gecelerimiz, sonsuz samanyolları. Ne çok mis kokulu çiçekli sabahlara uyanmış, pırıl pırıl güneşli gün akışlarında kendimiz olmuştuk. Annem, babam, abim ve ben, renkli yaşantımıza arada ziyaretimize Göztepe’de oturan Güher Hala gelirdi. Babam ismimi halamdan alıp koymuştu bana, annemin bu ismi benimsemeyip itiraz etmesine karşın. Annem her zamanki gibi saat dokuzdan sonra bana masallar okuyup odamda uyuttu beni. Uyumada zorluk çektiğim gecelerde halamın eliyle yaptığı kocaman bez bebeğe şikâyet ederdi; ismi Fadime olan bez bebek sözde cevap verirdi:” Aman sakın kızma Behiye anne, biz hemen şimdi uyuyacağız “…
Başım yastıkta gömülü, kucağımda bez bebeğim Fadime, huzur içinde mışıl mışıl uykulardayken, düş mü gerçek mi algılamama olanak yoktu ama bağrışmalarla, çığlıklarla annemin hıçkırıklarıyla ürkerek uyandım. Saat epey geç olmalıydı, yatak odamın kapısını araladım koridorda abimin el işaretiyle hemen gerisin geriye odama döndüm. Konu babamdı, bazen geç vakitlerde geldiği oluyordu. Gecenin bu vaktine kadar niye eve gelmediğini düşündüm. Büyük amca, annemi sakinleştirmeye çalışıyordu. “Tamam kızım her şey açığa çıkacak, haklısın Behiye, hem de çok haklısın!” Annem sabırlı, sakin bir karaktere sahipti, böyle isyankâr sözlerle çıldırırcasına öfkeli olmamıştı hiç. Onu isyanlara itip, çıldıracak kadar hüzne boğan konu ne olabilirdi!...
Evdeki tartışmalardan, yaşlı amcanın annemi sakinleştirme gayretleri, annemin haykırışları babama ama kesinlikle babama bir şey olduğunu düşünmeme neden oldu. Koridorda abim Tuncer beni yatak odama gönderirken “sana yarın her şeyi anlatacağım, hadi sen şimdi odanda sessizce otur, kafana bir şeyler takma” demesi de yaşanan bir acı olayı işaret ediyordu. Odamda yalnızdım, uzun uzun düşüncelere daldım, yüzüm düşmüş, o mutlu çocuktan eser kalmamıştı, bir duman bulutuna sarılı, sisli puslu bir çocuk kalbiyle bebeğime sarıldım. Sonra bahçe kapısının sertçe açılıp kapanma sesleri yayıldı şüpheli geceye…
* * * * *
Feridun Bey, görüşme ısrarlarına dayanamayıp ‘peki yarın akşam görüşelim’ dedi, üç haftadan beri görüşmediği Vartanuş Hanım’a. Üç yıldan beri arkadaştılar, zaman buldukça görüşmelerini sorunsuz sürdürdüler. Feridun Bey bir banka müdürüydü ve Vartanuş Hanım da onun en varsıl müşterilerinden birisiydi. Hoşluk dolu zamanlar geçirip mutlu etmişlerdi birbirlerini gözlerden uzak. Akşam yemeğine gelemeyeceğini eşi Behiye’ye söyleyip beş çayından sonra evden ayrılıp sokağa çıktı. Canı çok sıdkındı ve bunun nedenini de bilmiyordu, içini kemiren bir şeyler dolanıp duruyordu usunda. Çözümsüz bir düğüm gibi göğsündeki sıkışmalara, kasılmalara da anlam veremiyordu. Ne zamandan beri Vartanuş Hanım’ı unutamasa da unutmaya kararlıydı. Faytona birlikte binip Yeşilköy sokaklarını turlarken güler yüzüyle, ışıl ışıl safir bakışlarıyla mutluluk dağıtıyordu Vartanuş Hanım. Feridun da özlemişti yumuşacık tebessümlerle, işvelerle, cilvelerle fethedilmeyi, buna karşın aile yaşamının akışını değiştiren bu kaçamak aşk serüvenini sonlandırmak istiyordu. Güler yüzüyle yüzünde güller açan gülüşüyle; “İyi ki tanıdım, sevdim seni, seninle geçirdiğimiz tutkulu, o çağlayan akışlı, köpüklü aşk günlerimizi asla unutmayacağım. Sana duyduğum bu güçlü aşk, bu dayanılmaz sevda tutkusuyla senden ayrılmak zor biliyorum. Tüm hazırlıklarımı yaptım önümüzdeki hafta Amerika’ya abimin yanına tatile gideceğim.” Dedi. Feridun Bey şaşırıp üzülse de yüreği göz göz olsa da bu ayrılık haberine, içten içe yüreği serinledi, sevinç tomurcuklarıyla doldu. Sessizce derin bir oh çekti, Vartanuş’u mutlu etmeye son kez hazırdı. Her zaman bakımlı, şık giyimli, dalga dalga sarı saçları omuzlarından dökülürken şuhluğunu daha da yansıtıyordu, kapalı fayton tentesinden yüzüne sızan ışık büyüleyiciydi. Kırmızı dolgun dudaklarından öpme arzusu ateşlenerek tüm hücrelerini yakıp kavurmaya başladı. Vartanuş Hanım; “Bak senin o çok sevdiğin elmalı turtadan yaptım, üzümleri roma yatırdım, tereyağlı çok leziz oldu.” Dedi. Uzun bir fayton gezisi, tekerlek sesleri, atların nal seslerine karışan şen kahkahalar, neşeli sohbetler. Şenlikköy dönüş yolunda tam Yeşilköy’e yaklaşınca Vartanuş Hanım arabacıya seslenip ineceğini bildirip indi. Bir zaman sonra da ilerleyen arabacı İstasyon Caddesi’ne kadar gelip durdu. Arabacı parasına bakıyordu elbette ve çokça bir para alacağını içinden geçirirken sevinçli ve mutluydu. Atlar kişneyerek yorgunluklarını bildiriyorlardı sanki, sezgilerinin çok kuvvetli olduğu gibi de duygusaldırlar. Arabacı ses seda çıkmayınca faytondaki beyden, içine bir kurt düştüyse de hemen endişelenmek istemedi. ‘Beyefendi uyuyakaldı kesin olarak’ diye içinden mırıldanarak yumuşak bir sele selendi “Beyim, Beyim geldik nerede inecektiniz bilemedim”. Derin bir sessizlikle irkildi yüreği, usu, her bir hücresi, düşünceleri çarpışmaya başladı. Yüzündeki tedirginlikle arka tarafa geçti, faytonun tentesini açıp bakmasıyla koltukta başı öne eğmiş, rengi solmuş Feridun Bey’i görünce içi daha da korkunç ürperdi. Eğer adam ölmüşse bu kendisi için de diğer faytoncular için de büyük şok, dahası utanç verici bir durumdu! Faytoncu arkadaşlarından yardım istedi çaresizce, belki tanıyorlardı fayton koltuğunda son nefesini veren bu beyi! Umutla alacağı yüklü parayı düşünürken, şimdi yüzünü gölgeleyen bu hüzünle, öfkeyle, gelişen bu belirsiz açmazla karşılaşması çok kötü oldu. Ne yapacağına dair bir şey gelmiyordu aklına, karakola mı haber verecekti ne yapacaktı bu gelişme karşısında…!
*****
Feridun Bey, o akşam arkasında çözümsüz sorular bırakarak faytonda son nefesini vererek yaşama veda etti. Feridun Bey’in bu hazin acılı olayla, dayanılması bu zor durum karşısında büyük amca tarafından kimliği tespit edilip yakınlarına teslim edildi. Kalp hastası değildi ama defin için verilen doktor raporunda kalp krizi sonucunda öldüğü kanısına varıldı. Zehirlenmiş olabileceği değerlendirmelerinde bulunulsa da otopsi yaptırılmadı. Güher Hanım o akşam o çocuk yaşta; abisinin büyük amcaya, “Hayır, hayır amca kesinlikle otopsi olmaz, otopsi yapılmayacak” derken babası ve o kadın (Vartanuş Hanım) hakkında çok şeyler bilmiş olacağını küçücük kalbiyle düşünüp abisi Tuncer’e hak verdi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.