- 371 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
LİDER VE SANATÇI
LİDER VE SANATÇI
Mustafa Kemal, Milli Mücadele yıllarında kendi kaderini dokudu. O’nun kaderi bizim de kaderimiz oldu. Atatürk’ü başka yönleriyle de tanıyalım istedim.
Mustafa Kemal Atatürk hakkında hemen hepimizin askeri dehası ve siyasi devrimciliği konusunda bir fikri vardır. Fakat sanatçılarla diyalogları onun asıl kişiliğini ortaya koyar. Özellikle Neyzen Tevfik ve Nazım Hikmet’le ilgili iki olayı açıklamakla yetinip o büyük insanın hoşgörüsünü ve sanatçıya verdiği değeri belirtmek isterim.
***
Mustafa Kemal’in içki masaları ünlüdür. Bu masalarda her şey korkusuzca konuşulur. Böyle bir gecede Neyzen Tevfik’i de davet ederler. Üstadın ney çalışı muhteşemdir. Fakat zaman ilerledikçe Neyzen’in neyini dinleyen olmaz. Anlayacağınız Neyzen kendi çalar kendi dinler hale gelir. Bu duruma kızar ve neyi bir kenara bırakarak; “Böyle sanattan anlamayan hayvanlara neden çalıyorum ki!” diye seslenir. Masada büyük bir sessizlik olur. Herkes, Mustafa Kemal’in tepkisinin ne olacağını beklerken Mustafa Kemal; “Üstat haklıdır. Lütfen kendisine saygı gösterip adam gibi dinleyelim!” der.
***
Nazım Hikmet, Milli Mücadele’ye katılmak için Ankara’ya gider, Mustafa Kemal Paşa ile tanışır. Mustafa Kemal, Nazım Hikmet’e şunu tavsiye eder:
"Gayeli şiirler yazın!"
Yıllar sonra Atatürk cumhurbaşkanı, Nazım Hikmet namlı bir komünisttir. Şiirlerini okuduğu ilk plak kapışılmaktadır. Plağın ünü Atatürk’e kadar ulaşır. Atatürk dinlemek ister. Plak bulunup getirilir, dinler. Yanındaki şairlere:
"Bu şair sizlere benzemiyor." der; ardından Nazım Hikmet’i yakından tanımak ister, talimat verir:
"Bulup getirsinler, şiirlerini bu akşam bize kendisi okusun bakalım."
Vali, polis merkezini arar; talimat verir. Polisler seferber olup Nazım Hikmet’in kapısına dayanır. Nazım alışkın ya polis görmeye, hiç şaşırmaz: "Emniyete mi gidiyoruz? Beş dakika izin verin, çantamı hazırlayayım." der.
Polis geliş sebebini izah eder:
"Aman Nazım Bey, estağfurullah; öyle bir durum yok. Reisicumhur hazretleri sizi emretmişler, şiirlerinizi dinlemek istiyorlarmış."
Rahat bir nefes alan Nazım Hikmet düşünür. Ne düşünür? Gitse, bütün belalardan kurtulacak; artık başı derde girmeyecek, hapislere düşmeyecek, belki de rejimin yarı resmi şairi olacaktır.
Yok, ona göre değil bu durum; polise şunu söyler:
"Reisicumhur hazretlerine benden selam söyleyin. Ben Denizkızı Eftelya değilim!"
Polis şaşkın, şok döner. Cevap merkeze, oradan Vali Bey’e iletilir. Oradan da Atatürk’e.
"Peki Gazi ne yapacaktı? Ne yapması beklenirdi? Hele diktatör diye adı çıkmış bir devlet başkanından ne beklenirdi?
Şairi zorla getirtmesi mi, tutuklatması mı?"
Hayır, hiçbiri değil. Atatürk der ki:
"Aferin çocuğa! İşte şair dediğin böyle olur."
***
Ya, işte böyle! Gerçek sanatçı isteyen mi, kendine soytarı arayan mı? Hangisi demokrat, hangisi diktatördür?