- 205 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) Gaipten Verdiği Haber Mucizeleri 6
26-Müslümanlar hicretin dokuzuncu yılında İslamiyet’i kabul etmeyenlerin bir güç oluşturduğunu duyunca bunu etkisiz hale getirmek için yola çıkmışlardı. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm komutasında Müslümanlar aç, susuz, sıcak demeden en ağır şartlarda çölde ilerlemeye çalışıyorlardı.
Ebu Zerr’in (R.A) devesi yürüyemeyecek hale gelmişti. Kervan ilerliyordu. Ebu Zerr, geri kalmıştı. O da çareyi devesini bırakıp eşyasını sırtına alıp kervanın peşine düşmekte buldu.
Müslüman ordusu bir yerde konaklamak üzere durdu. Bir müddet sonra uzaktan birinin geldiğini gördüler. Bu Ebu Zerr’di. Durumu Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâma bildirdiklerinde:
“Allah, Ebu Zerr’e merhamet etsin! O, yalnız başına ölür ve yalnız başına haşrolur!” buyurdular.
Gerçekten de aradan yirmi iki yıl geçmiş Ebu Zerr hanımı ve hizmetçisiyle insanlardan uzak bir yerde yalnız yaşarken, orada yalnız başına vefat etmişti.
27-Bir gün Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Enes İbni Mâlik’in halası olan Ümmü Haram’ın evinde kısa bir istirahattan sonra uykudan kalkmıştı, çok neşeliydi ve tebessüm ediyordu. Yanındakilere şöyle buyurdu:
“Ben ümmetimi, tahtları üzerine kurulmuş sultanlar gibi, denizde savaşırken görüyorum.”
Bu sözleri işitince,Ümm-ü Haram Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâma şöyle niyazda bulunmuş:
“Dua ediniz, ben de onlarla beraber olayım.”
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm:
“Beraber olacaksın” buyurmuş.
Aradan kırk yıl geçtikten sonra, Ümm-ü Haram kocası Ubâde ibni Sâmit ile beraber Kıbrıs’ın fethine gitmiş ve orada vefat etmiştir. Daha sonrasında bu mübarek kadının kabri Kıbrıs ta insanların ziyaret edip, dua ettikleri bir yer haline gelmiştir.
Hadise peygamber Efendimizin Aleyhissalâtü Vesselâm haber verdiği gibi aynen meydana gelmiştir.
28-Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, bir gün şöyle buyurmuşlardır:
“Sakîf kabilesinden biri peygamberlik iddiasında bulunacak ve bir de zalim biri ortaya çıkacak.
Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm yıllar öncesinden peygamberlik iddiasında bulunacak olan, meşhur Muhtar’ı ve yüz bin insanı öldüren zalim Haccac-ı haber vermiştir.
29- Bir gün Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazreti Ali’ye (r.a.) şöyle ferman etmiş:
“Senin yolunda, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi, iki kısım insan helâk olur:
Bunlardan ilki seni aşırı derecede seven, diğeri ise aşırı derecede düşmanlıkla hareket edendir.
Bazı insanlar, Hazret-i İsâ’ya, Hıristiyanlığın verdiği muhabbetten dolayı meşru sınırı aşarak, hâşâ Allah’ın oğlu dediler. Bazıları ise, Yahudilere, düşmanlığından çok ileri giderek, peygamberliğini ve faziletini inkâr ettiler. Senin hakkında da, bir kısım insanlar, normal ölçüler dışına çıkarak sevgisinden helâk olacaktır. Onların bir lâkâbı vardır onlara Râfızî denilir.”
“Bir kısmı, sana düşmanlıkta çok ileri gidecekler onlar da, Haricîler ve Emevîlerin aşırı bir kısım taraftarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilir.”
Günümüzde de benzer durumlar maalesef söz konusu olmaktadır. Hz. Ali’yi çok sevdiğini iddia edenler onun İslâm adına gerçek manada yolundan gitmedikleri gibi bazıları daha da ileri gitmişlerdir. Peygamberliğin Hz. Muhammed yerine gerçekte Hz. Ali’nin hakkı olduğunu iddia edecek kadar işi ilerletip, yanlışa düşmüşlerdir.
30- Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ferman etmiş ki:
“Hayber Kalesinin fethi Ali’nin eliyle olacak.”
Bu haberden iki gün sonra hiç tahmin edilemeyecek bir hadise meydana gelmişti. Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâmın bir mucizesi olarak, Hazreti Ali Hayber Kalesinin kapısını yerinden söküp, kalkan gibi kullanmış, Hayber Kalesi fethedildikten sonra kapıyı yere atmış. Sekiz kuvvetli adam o kapıyı yerden kaldıramamış.
Bu hadiseyi nakleden bir ravinin de Hazreti Ali’nin yere attığı kapıyı kırk adamın kaldıramadığını bildirilmiştir.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Yukarıda sunduğumuz hikayeler, gerçeklikle bağlantısı zayıf ve lütuftan beslenen masalsı fikirlerdir. Bu masalı anlatılar, gerçek tarihle uyumsuz masallardır; ancak sağlam bir zemin eksikliğiyle karşı karşıyadır. İslam tarihini şekillendiren önemli olayları ve figürleri böylesine hayal gücüyle yüceltmek, gerçekliğin sınırlarını aşamaz. İslam'ın öğretilerini ve peygamberini kavramak için, sıkıca oturan temeller ve tarihsel kesinlik gereklidir.
Bu masalı anlatılar, gerçek İslam öğretilerinden saptırmakla kalmaz, aynı zamanda tarihsel anlamda derin yanılgılara yol açar. Gerçeklikten uzaklaşarak, gerçek İslam'ı ve peygamberini anlamak daha zorlaşır, bu da İslam'ın özünü saptırır ve tarihsel anlamda yanıltıcı olur. Bu masalı anlatılar, gerçeklik yerine, hayal dünyasının içinde kaybolmaya devam eder.
Elhamdülillah diyelim…