Sadece Gerçekler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Seni etkilemek istiyorum, kelimelerle, hecelerle, harflerle. Senin de vardır sözcüklerin, nefeslerin benim için değil mi. Nasıl etkileyebiliriz birbirimizi.
Ben ilgimi kaybettim nesildaşlarım, hayata, hayatın içindekilere. Mücadele etmek için gönderildiğim bu dünyada mücadele etmek istemem bile başkası için, başkaları için. Belki bu son cümlem bile koca bir yalan, kimi kandırıyordum ki.
Bebeklerin nasıl bir canavar olduğunu anlatıyordu düşünürün biri. Kimdi unuttum. Dünyaya geldikleri andan itibaren durmadan ağlayarak kendisinin istekleri için anne ve babasını dört döndürüyordu çevresinde. Annesini kendisi için bir hizmetçiye, köleye çeviriyordu insan yavrusu. Sadece insan yavrusu değil ki, tabiatta üreyen tüm memelilerin yavrusu için bu böyle değil miydi, köstebek yavrularından, kurt yavrularına, domuz yavrularından, aslan yavrularına vb vs. hep aynı istek peşinde koşmuyor muydu dünyaya gelenler.
Şimdilerde köylerde, beldelerde bile renkli çocuk parkları kuruluyor, hatta yaylalarda bile görebilirsiniz; salıncakları , kaydırakları, atlı karıncaları artık. Eskiden nerde yaylada, köyde çocuk parkı. Aileler çocukları için plan yapıyordu durmadan, ben okuyamadım çocuğum okusun, ben giyemedim çocuğum en iyisini giysin, ben yiyemedim o yesin.
Oysa Tanrı varsa; hiç de umursamıyordu dünyadaki yaratıkları. Oysa insanlar da dünyanın dört bir yanında tapıyordu bilmedikleri bir güce. O güç hakkında neler neler demediler ki? Oysa o gücün hiç umurunda değildi dünya ve içindekileri. İnsan durmadan yüzyıllar boyunca kandırıp durdu kendini.
Dünyada hiç bitmeyen bir ikilik vardı, bir nefret büyüyordu asırlardır, kadimden bu yana. Hangi kıtaya bakarsanız bakın böyle değil mi? Japonlar sevmiyor Çinlileri, Sudanlılar Mısırlıları, Türkler Arapları, İngilizler Fransızları, İspanyollar İtalyanları… Sonra Yahudiler Müslümanları sevmiyordu, Hristiyanlar Yahudileri, Müslümanlar da Hristiyanları, Hindular sevmiyordu Müslümanları, Hristiyanlar Paganları sevmiyordu, Paganlar da Yahudileri, Göktengriciler veya doğaya tapanlar da sevmiyordu diğerlerini. Kuzeyliler Güneylileri, Doğulular Batılıları veya hepsinin tam tersi.. Batılar sevmiyordu Doğuluları gibi. Merkez çevreyi sevmiyordu, çevre ise merkezi.
Sonra bakıyordunuz daha derine, Japonlar da kendi içinde sevmiyordu birbirini, Ninjalar ve Samuraylar savaşıyordu durmadan. Çinin içinde hangi grup hangisini sevmiyordu, Türkler de kendi içinde sevmiyordu Göktengriyi bırakanları, Hristiyanlaşanları, Müslümanlaşanları sevmiyorlardı. Türklerin içinde Kırgızlar Kazakları sevmiyordu, Özbekler Tacikleri.. Kızılderililer de sevmiyordu birbirini, Apaçiler sevmiyordu Komançileri. Farslar Arapları sevmiyordu, Azeriler Ermenileri, Portekizliler sevmiyordu İspanyolları.. İskoçlar sevmiyordu İrlandalıları. Ruslar sevmiyordu Almanları… Yunanlar sevmiyordu İtalyanları, Bulgarlar sevmiyordu Makedonları, Hırvatlar sevmiyordu Sırpları. Veya tam tersi işte.
Sonra daha derine iniyordunuz mesela. Katolikler sevmezdi Protestanları, Sünniler sevmiyordu Alevileri, … Biraz daha derine bakınca çıkıyordu mutlaka bir kin nefret yani a, b’yi sevmiyordu, sevemiyordu.
İşte dünya dediğimiz yer böyle bir yerdi. Babalar oğullar, anneler kızlar yüzyıllardır bir güç mücadelesi içindeydi gerçekte belki de, hele bu imparatorluk yönetimleri içinde kardeş kardeşin ölmesini istiyordu. Habil sevmiyordu Kabili. Havva sevmiyordu Lilit’i. Veya tam tersi işte..
Peki neden sevmiyordu dünya yaratıkları birbirini? Köpek kurdu sevmiyordu, kurt ayıyı, aslan sırtlanı sevmiyordu, timsah su aygırını mesela. Bitkiler dünyası bile sevgisizlik içindeydi gerçekte. Durmadan birbirlerinin güneşini, suyunu çalmaya çalışıyordu bitkiler de.
Yıl olmuş çoğunluğun kabul ettiği takvimlere göre 2023. Durmadan siydik yarıştırıyordu dünya devletleri denilen yapılar. Rusya saldırıyordu Ukraynaya, Çin Doğu Türkistana, Amerika Çine, İsrail Filistine mesela… Veya vb tam tersi işte. Teknolojide hep öldürme üzerine gelişiyordu sanki. Diğerine tuzak kurabilmek için durmadan bir şeyler de icat ediyordu insanlar. Dünya tarihinde insanın hem birbirine karşı hem de doğa ve hayvanlara karşı icat ettikleri en mükemmel savaş aracı ise demirdi, çelikti. Sonradan kurşun oldu bu belki de. İcat ettikçe birbirini öldürmek için kullanıyordu insan icat ettiklerini.
Bir kral, bir başkan, bir peygamber, bir komutan için durmadan diğerine saldırıyordu kalabalıklar. Saldırdıklarının da vardı mesela bir kralı, peygamberi, komutanı oysa. Krala tapıyorlardı, peygambere tapıyorlardu, komutana tapıyorlardı, hatta Tanrı denilen muammaya bile tapıyorlardı. Tapıcılık; kırk yıldır düşündüğüm bir konu, kırk yılın dörtte üçünde ben de tapındım mesela. Bileydim tapınır mıydım hiç dünyayı. Dünyayı bilmediğim için tapın dediler, sandım ki doğru olan tapınmakmış.
Dünya yaratıkları dünyaya geldikleri andan itibaren bir rekabet içinde değil miydi arkadaş. Durmadan yarıştırıyorlardı, yarışıyorlardı. Spor adı altına birbirini yenmeye çalışıyorlardı mesela günümüzde de. Derecelendirme, sıralama, puanlama gibi sistemler durmadan yenileniyordu dünyada. Çocuklar okullarda başlıyorlardı yarışmaya hatta kiliselerde, camilerde, tapınaklarda işte.
Ya hu bir durun da, sevmeye çalışın bakalım birbirinizi, bir durun da yarışmayın artık soluk soluğa ne kendinizle ne de başkasıyla rekabet etmeyi bırakın bir an olmaz mı ey dünyeviler.
Yok Dünyevi yok, bu dünyada sevgi yok, aşk yok. Olan da birazcık, kalabalıkların arasında yok hükmünde gerçekte.
Zamanı geldi sevgili Tanrım, hadi yeniden bir reset çek dünya yaşamına. Yeniden başlasın zaman döngüsü. Buzulları erit iklimler değişsin yeniden çalkalansın insan toplulukları, okyanus akıntılarının yönünü biraz değiştir kutuplar yer değiştirsin yavaş yavaş. Zamanı geldi sevgili Tanrım, hadi yeniden başlat programını. Maalesef yine çaktın uygulamanda. Yeniden başla hadi. Bu sefer daha doğru, daha sevecen, daha kutlu bir yaşam, zaman ve mekan döngüsü için çevir çarklarını.
YORUMLAR
Merhabalar
Bu harika gözlemlerini henüz ilk paylaştığın anda okumuş ve güne çok yakışacağını düşünmüştüm.
Hiç şaşırmadım burada tekrar görünce.
"Sevgi" var aslında ama üç yanlış bir doğruyu götürüyor maalesef.
Ellerimizle her şeyi yok edip, dünyayı o kadar kirlettik ki...
İnsan olarak dünyaya gelmeyi biz seçmedik maalesef.
Diyorum ki; sadece kendi halinde bir kuş olarak gelseydim dünyaya...
Hiç olmazsa, kimseyi öldürmeye gücümüz yetmezdi.
Tebrik ediyorum
Eyvallah Dünyevi..
Yinsani
İlgiyi kaybedebilmek için, ilgiyi üstüne çekecek ya da ilgi odağına girecek bütün döngülerin, işlevselliğin ortadan kalkması, yeryüzünden silinmesi gerekiyor sanırım onun yerine 'hislerimi, duygularımı yitirdim' demek daha olası bi durum. Düşünceyle boğuşanların, haşır neşir olanların genelde girdiği bi çıkmaz. "Bilgeliği artanın, derdi de artar." hesabı gibi bi şey bu.
Dünyanın da ne derdi bitiyor, ne çilesi. Ne kadar kabuğuna çekilsen de, ne kadar kendini korumaya alsan da, ne kadar yalnızlaşsan da, ne kadar uzaklaşsan da, ne kadar elini kolunu her şeyden çeksen de ve bu yeryüzünde pire kadar yer kaplasan dahi çilen bi türlü dolmuyor anlayacağın. Etkileneceğin, dikkatini çekecek şeyler öyle ya da böyle, hayatına bir yerden sızıp duracak. O kaynağın yolunu kesmenin tek yolu ya aklını yitirmek olur ya kendini...
Bunları yazabildiğine göre hãlã ilgini, dikkatini çeken bi şeyler var demektir. Hani sorsan benim de bunları hiç yazasım yoktu ama işte dikkatimizi çeken/dağıtan şeyler çıkıyor karşımıza demek ki...
Yinsani
Maalesef ilgimiz hala var, tamamen ilgimizi kaybetmemiz için daha ne yaşamamız, ne okumamız, ne seyretmemiz gerekiyor onu da bilmiyorum. Dünyayı bulunduğumuz yerden mekandan görmek zor, gözlerimiz uydu gözü, kulaklarımız detaylı elektronik alıcılarla güçlendirilmeli ki, dünyada olup biteni daha net görelim. Flu bir kültürün içinde yetişenlerin net görmesi imkansız değil mi? Flu kitapların, flu inançların içinden sevgi ve aşkı görmek sadece insanların inancı kadar büyük değil mi? İnsanlar gönüllerini ve zihinlerini maalesef inançları kadar küçültüyor istemeseler de mecburen, böyle olunca her tarafta bir başka türde başkaca binlerce zulmün tohumu kök salıyor.
katkılarınız için teşekkür ederim, eksik olmayın. saygılarımla.
Sevgisizliğin hüküm sürdüğü topraklarda yürüyorum...
Çok zaman önce düşünmüşüm baktım ki söz halen geçerli. Her şey değişirken bu düşünce gelişmiş.
Nesildaşım yazıyı birden fazla okudum inan. Öyle yoğun, dolu dolu ve oldukça ciddi yani konuyu hakkıyla anlatan bir yazı olmuş.
Güne gelmeden de gelmesini beklemiştim ki geldi. İkinciye yoruma gelmeden bir taşla iki kuş vurdum. :))
Hem tebrik etmeye hem de yorum bırakmaya.
Üşengeç mi olduk iyice nedir;))
Tebrikler tekrardan.
Hep yaz emi.
Yinsani
eksik olma nesildaşım, saf sevgi ve saf saygıyı özümseyebildiğimizce özümsemek dileğiyle, en sevdiğine emanet ol. teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Eyvallah hocam
Yüreğine, emeğine, kalemine, kelamına bereket
Çok insanın, dünyanın dört yanında ekseriyetin yaşadığı muhakkak gelgitleri, çalkantıları açık yüreklilikle ifade etmişsiniz
Negatifin pozitife göre baskın, dominant bir yapısı var, menfi duyguların müspet olanlara oranla kantarda ağır çeken, tesir ve tahrip gücü yüksek yapısı
Kötülük iyiliği, bağnazlık ışığı, aydınlığı bertaraf edebilir, kısa dönemde kesin böyle
Uzun dönemde de aydınlığın karanlığı alt etmesi ya da en azından başa başlığı sağlaması güçlü bir idealizme, mücadele gücüne bağlıdır
En kötüsü aydın buhranlarıdır öte yandan, yığınlar kalıp halinde yaşadıkları için böylesi bir buhrana düşmezler, atomize olmazlar, aydın insan ötekileştiği, yabancılaştığı ölçüde atomize olabilir, dağılabilir, yüksek bilincinde yalnızlaşır çünkü
Bir de hocam, yaşamın rekabetçi bir yanı var, sevmediklerimizi söylemişsiniz, dikkat ederseniz komşulukta çatışma, sevmemek var, dünyanın öbür ucundaki milletleri sevmiyor muyuz?
Eski Türklerin en büyük düşmanı Çinlilerdi, bugün Anadolu Türklüğü için bu Yunanlılar yahut Araplar veya Ruslar, İranlılar
Mesela Peru ya da Şili halkına, Kamboçlara karşı olumsuzluk duymuyoruz, bir alışverişimiz, bir alıp veremediğimiz yok onlarla çünkü
Halbuki Kamboçları, Laos, Tayland, Vietnam toplumları o denli sevmez muhtemelen
Hani derim ki, aynı apartmanda oturanlar ya da komşu milletler birbirini sevmiyorsa, rekabet, çatışma, hayat mücadelesi vardır işin içinde
Sevmemenin nefret halini aldığı hallerde de vasıfsızlık vardır
Hiçbir meziyeti, üretimi, vasfı olmayan insanlar başkalarından nefret ederler, bu uç hali kale almamalı bence, kafasıza, dingile takılmamalı bence
Çinlilerin dörtlü insan analizini ve tatbikatını öneririm
Bir insan biliyor bildiğini de biliyorsa onu dikkate al, izle
Biliyor bildiğini bilmiyorsa onu uyar, ikaz et
Bilmiyor ve fakat bilmediğini biliyorsa ona öğret
Bilmiyor, bilmediğini de bilmiyorsa ondan uzaklaş, tüm enerjini alır böyleleri çünkü
Af edersin eşek gibi anıranlarla, katır gibi tepişenlerden hayır gelmez, onları kazanamazsın da, soru sorar gibi davranır cevabı da kendileri vermeye kalkar, ukalalık yaparlar bol bol
Nihayet
Gün başarınızı tebrik ederim
Selam ve saygılarımla.
Yinsani
belirttiğiniz gibi de keşke sadece uzak bölgelere değil de yakın bölge ve komşularımıza saf sevgiyi sunabilsek. verdiğiniz örnekler zihin açıcıydı. tekrar tekrar okunası bir yorum olmuş, teşekkür ederim, eksik olmayın. saygılarımla.
Çok güzeldi konu ve anlatım . Birazda sevme yarışına girilse . kutlarım günün yazıyı ve yazanı saygılarımla
Yinsani
Yinsani
Zahmetsiz yemek bile yiyemezsin hatta giyinemezsin.
Her şey mükemmel olamaz zaten.
Neyse...
Kısacası sevgili yazar.
Cennette değiliz.
Burası Dünya, imtihan yeri.
Kutlarım güne gelen yazınızı sevgilerimle...
Yinsani
eksik olmayın semra hanım, teşekkür ederim, saygılarımla.
Yinsani
Bu dünya da sadece kodamanlar var. Onlar tepişir filler gibi, bizde onları izleriz, bir dünya düzeni oluştururlar. Biz de kanunla kuralla, aza tamah ederek, cennet hayaliyle oyalanarak bu dünyada nefes alırız, yaşamayız. Bizim yerimize başkaları yaşar eğlenir, her b.ku yer. Kodamansan yargıyı, hukuku da alabiliyorsun mangırla.
Savaşlar çıkarırlar, silah satmak için. Uyuşturucu üretip, kara para aklarlar. Garibana zenginlik umudu satarlar, yaşa dışı kumar siteleriyle, birkaç kuruşunu da alırlar elinden. Doyumsuzluk mesele. Ne kadar büyüyeceğini bilememe, milyoner olsan, milyarder olmak istemen. Sonsuz bir haz için, ölüm yokmuşçasına keyif çatmak için. Filozofların çoğu boşuna mı delirdi? Dünyaya keyif sürmeye mi geldik sadece, acı çekmeye mi geldik?
Bunları uzun uzadıya deşmeye gerek yok aslında. Fani dünya desek de düşünebilenler, bu iki sözcüğün altında ezilecektir. Materyale ruhunu satmayanlar, huzuru bulacaktır bir gün. Bu kapitalizm hepimizi paranın köpeğine mi çevirmek istiyor nedir? Neden biz evler, arabalar hatta telefonlar için yaşar hale geldik?
Dediğim gibi fani dünya. İyi ki ölüm var. Bizden sonrakiler düşünsün sonra.
Tebrik ederim ağabeyim. Güne yakışıyorsun :)
Yinsani
lakin hak vermemek elde değil, bizden sonrakiler düşünsün.
bizden sonrakiler düşünsün, neyi düşünsün, nasıl düşünsün sanki yeni bir yazının girişi gibi olmuş.. kim bilir belki buradan yürürüz bir yazıya da..
predatorü izlerken veya arka planda predator 2 nin sesleri gelirken sevgiyi düşünmek,o saf saygıyı ve saf bilince kapı açmaya çalışan zihnin halini gel bir de sen düşün:)
cem kardeşim, en sevdiğine emanet olunuz efenim, teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
“Sevgi ile dolu bir dünya yaratmaya çalışalım. İnsanlar arasında rekabet ve kıskançlık yerine birlik ve dayanışma hâkim olsun. Kendi çıkarlarımızı bir kenara bırakarak, başkalarının mutluluğunu gözetelim. Çocuklara sevgi ve paylaşmayı öğretelim. Teknolojiyi sadece öldürme amaçlı kullanmak yerine, sevgi ve iyilik için kullanalım. Düşmanlık ve nefret yerine birbirimizi sevelim. Doğanın bir parçası olan diğer canlılarla da sevgiyle yaşayalım. Tanrının umursamaz olduğunu düşünmek yerine, kendi sorumluluğumuzu alalım. Dünya üzerindeki ayrımları ve düşmanlıkları ortadan kaldıralım. Bir reset çekerek, dünyaya yeni bir başlangıç yapalım. Sevgi ve aşk olmadan dünya eksiktir. Rekabeti bırakalım ve birbirimizi sevmeye odaklanalım. Birlikte hareket ederek mutlu bir yaşam inşa edelim. Durup düşünelim, sevmeye ve yeniden başlamaya çalışalım. NE DERSİNİZ?”
Bütün bu hengamenin, korkunun, adaletsizliğin, vurdumduymazlığın üstüne, içilen onca içkinin, yapılan onca duanın akıbetini sorsak?
Bütün bu gerçeklik karşısında tanrının ya da tanrıların umursamazlığından başka ne olabilir ki?
Hayat, kısa ya da uzun boylu bir tiyatro oyunu,ve her canlı kendi rolünü oynar. Ve bizler sonlanmayan bu oyunun sadece ama sadece KABAHATLERİYİZ !
Eğer bir gün, Tanrı’nın zihnine ulaşabilirsen , bütün insanlığın, canlılığın kaderini değiştireceğim.
Yinsani
dünyanın geleceği için hem olumlu anlamda hem olumsuz anlamda bir çok kurgu film çekildi, hatta cennet ve cehennem tasvirleri ekranlara aktarıldı epey epey. ihtimal biz de o kurguların içinde kendi dar bölgemizde yaşayıp gidiyoruz. ölümden sonra düşünmeyi almazlar herhalde zihnimizden veya elimizden..
lakin saf sevgiye, kendini feda etmeden ulaşmanın yolunu daha hem eski hem yeni zihinler ve senaristler bulamadı galiba.
aramaya devam.
eksik olmayın, saygılarımla.
ekremmmm
anne babana sorsana
sen başka bir alemden mi ışınlandın bu dünyaya karlı bir kış gününde...
şua elimde eksik boncuk sayısıyla senden armağan bir tesbih var elimde...
ve bu yazından anladım ki güvendiğin dağlara karlar yağmış.. NESİLDAŞLARIN...
KUUYDAN bana su çeken kuyunun sarnıcına kurban olayım olmuş mevsim...
ama aslolan önce insan sonra, yinsani sonra da kendin olabilmek....
yıkılan yıkıldığı yerde kalıyor insan hükmünde, sonrası unutuluyor selamlar sabahlar
güzellikler birde bakıyorsun ki yuvasına tütsü salınmış bir porsuk hallerin...
sözün özü
günümüzde merhaba dediğin en güzel insan bile.... insanların insanca görmek açısından
kendine yüzde ellilik bir yanılma payı bırak olur mu... ve iyi düşün ne olur kunduzla kuduzun tek bir harfle ayrıştığını
seviliyorsun yinsani kardeş
Yinsani
tavsiyelerin için teşekkür ederim, lakin tutabilir miyim emin değilim, gördüklerimiz hep insan lakin içlerini okumak, zihinlerini görmek imkansız. en doğru ve en güzel şekilde kalabilmek ve yaşayabilmek dileğiyle efenim, en sevdiğinize emanet, saygılarımla.
Bu yazıya, ironiyle gülsem mi ağlasam mı, bilemedim.
Bütün duyguları ateşleyen bir kıvılcım gibiydi, yine...
Dedim ki kendi kendime: tanrı da (varsa tabii) acız durumda. Hangi yana yetişsin, hangi kıtaya el atsın, nereyi düzeltmekle uğraşsın? Çok mu yaşlandı, yıprandı yoksa!?
Tanrı, ezelden beri birbirini linç eden insanla baş edemiyor, besbelli...
Dolayısıyla, ezelden beri meydan bizim sevgisizliğimize, gücümüze kalmış. Bunca cehalet, doyumsuzluk, tiran, zehir ve kan bundan...
Biraz da belki de, O'nun sevgiyi öğretememesinden ve ortaya çıkıp "pes" diyememesindendir bu hallerimiz (mi)...
Her daim rasyonel ve kıymetlidir inanca, dünyaya ve bize tuttuğunuz ayna.
Çok teşekkür ederim size ve kaleminize, sayın Yinsani.
Saygılarımla.
Yinsani
teşekkür ederim, eksik olmayın, saygılarımla.
Tüya
Kimileri öldürülmüşlüğünü, ama tekrar dirildiğini; kimileri de ölümsüzlüğüne inanıyor tanrının. Bu mselenin muamma olan tarafıda var gibi (ben pek ilgili değilim doğrusu!)..
Sonuç olarak, her tayfa da (başka klikler, fraksiyonlar da var tabii) kendisini en doğru inançlı olarak görüyor. Gerçi biliyoruz ki inanç, bir mantık işi değil, varsayımlar, mitler, efsaneler, masallar vs üzerine inşa edilerek bu güne gelmiş da...
Hani, içinden çıkılacak gibi değil...
Velhasıl, efendim, arada kalmışlardır en büyük tu kakalar; en fena, en onulmaz acı çekenler...
Bu gün Ortadoğu'da yaşanan vahşet, ibret verici kıyım da bundan değil mi biraz?
O "sil baştan bir tanrı" en iyi çözüm olur muydu insanlık ve dünya için? O da belki bir arzu, bir ütopya...
Bilmukabele, saygımla, sayın Yinsani