- 402 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
VE UMUDU İMDAT EYLEYEN...
Her düş ayrı bir nida
Her düşüş ölümlüye dair
Her sözcük bir öncekinin başlangıcı
Dudaklarımdan dökülen harflerse asası yüreğin
Arz edilesi bir lütuf
Başkaldırışın nifakı
Her acı yeni bir son
Sonsuzluksa yalnızlığın raconu
Peynir ekmek gibi şiirler
Şirin bir tebessüm ekili iken gönlüme
Ardıç kuşu sayıkladığı kadar hayatı
Yarım ağız sevenlerin yalan dünyası
Aşkın hicri
Göğün feri
Yeryüzünün neferi
İşte içimde saklı o mezar taşı
Yalnızlığın kükrediği
Bazen bir susku bazense gizi
Tetikleyen her sırdaş şiiri
Dost bilen şairin nüktesi
Varsa yoksa dinmez iken kalemin nazı
Tüm şiirler iade-i itibarı
Hayatın taşlandığı kadar
Ruhun taçlandığı
Gönyesi kırık şairin
Kalemi ise pergel bilip sapladı mı
Kâğıdın zeminine
Ziyneti hüzün
Zemherilerde solan yüzün
Asık değil askıntı hiç değil
Aşina olana biat
Bunca sevgisizliğe inat
Sus payı bir söyleme konan kabrinden
Ayrı kalamadığı yalan
Kanayan yarası
Yâdı aşkın dünün minvali
Göğün serpintisi
Şakıdıkça ruhu
Kalemin toz kondurmadığı ufku
Ve umudu imdat eyleyen
Kanlı gözyaşı şiirin değil sadece
Şiarı iken sonsuzluk
Yazdığı kadar şair,
Külkedisi addedilen bir minvalde
Bozuk para gibi harcadıysa hayatını
Ne malum, malum olmadığı ölümün bekası
Hicreti dünün haiz olduğu hüznün
Dinmezken sızısı.
Bu gün farklı bir minvalde doğdu günüm gümbürtüye giden yılların yılancık çıkardığı kadar bilemedim de koynumda beslediğim yılanı zikrettiğim sevgiden de öte bir boşluğa düşmenin ertesi yolum kesişti illa ki ilham perisiyle…
Ve işte özgür bıraktım kalemi ve saçlarımı.
Özgün kılındığı kadar kalem kaile alınmadığı kadar hüznüm öz veri ile üstlendiğim görevlerin bir adım sonrası beklerken şafağı şakıyan kaleme kandığım kadar daim kıldım yolumu.
Hasretin izinde.
Sözcüklerin attığı zehirde.
Zemherilerde geçen ömrün de tetikleyicisi sözcüklerin her biri.
Varamadığım nokta mı yoksa yanlış yerde bulunduğum mu işin aslı?
Şerit değiştiren duygulardan arda kalan şivesi şiirin bazen kamburum bazen silahım bazen ruh ikizim bazen ruhumun bedenden taştığı.
Aylak sözcüklerin aymazlığında bu dinmez hasretin çeperine yığdığım binlerce kelimenin hatırına hatırşinas esintisi rüzgârın ve işte içimi üşüten her yeni gün bir öncekinin devamı.
Davam yok artık.
Derdest edilmiş yalnızlığımsa kıtlıktan çıkmışçasına racon kesiyor bir ekin tarlası iken şiir bir Ekimin de nabzını tuttuğumun ertesi beklemeye aldığım kadar mutluluğu bakaya kalandır sözcüklerim ve huzur.
Divanesi olduğum duygular.
Kırbaçlanmış yüreğim ne malum hem yarına varacağım?
Özneme sadık özlemle sırdaş ön sözü iken şiirin noktayı koyamadığım bir ilah adeta kalemin telli duvaklı mealinde rotasından sapmış artık her kimse kalsın yeter ki uzağımda.
Cumanın verdiği huzur.
Hayatın da yükü.
Yalnızlığın sönen feri.
Sevginin neferi.
İdamesi ömrün.
Kayıtlarda saklı hüzün.
Kalburüstü bir düğün ister düğün ister ölüm.
Sancılandığım kadar da savuruyorum sözcüklerimi.
Bazen sessizlik bazen derinden gelen bir inilti.
Serptiğim her imge saklı iç dünyamda teftişe çıktığım evrenin sadık müdavimi hatta kölesi iken sevginin.
Sevici ünlem.
Sarkacı ne ki ünlenmiş bir şıktan doğdu madem gün ve gece bir batında yerleşti kalbimin merkezine.
Ne gelen var ne giden, be azizim semazeni olduğum şu kutsal ziynetin bir adım noktası adeta çalıntı bir markaj içine kıstırıldığım yalan dünyanın tükenen nefesi.
Türettiğim sözcüklerden alıyorum gücümü.
Bir güç kaybı olsa da yüreğimde.
Zılgıt yiyen sözcüklerden alıyorum hırsımı.
Künyemde saklı evrenin nizamı.
Bataryam bitik sözcüklerim yatık ruhumsa bir sarkıt elbet kalemim de bir dikit.
Bazen asasıyım bazen asi bir rüzgârım.
Azadesi ömrün şakıyan kırlangıcım.
Tünediğim minvalde soyuttan bir özlem benimki somut kılmak adına kalemin izinde sözcüklerin gizinde adeta bir başkaldırı.
Göğün temposu ve akan rimeli.
Yerin dibinde saklı ölümün dehlizi.
Araf’taki mevcudiyetim ve ne gideceğim belli ne de dönecek miyim sahiden de gersin geri giderken ayaklarım bir gerilla gibi başıma musallat olan alıcı kuşların da yoktur ederi.
Mahsuni bir kurşun.
Meali de yitik ömrün.
Muhafazalı mabedimde zılgıt yiyen bir ölümlü kaderin tasniflediği yalnızlığın ve acının tetiklediği.
Şimdimi de tehir ettim dünümü de çoktan gömmüşken ve de umut iken tetikleyicisi ömrün kanat açtığım yarınları da bana çok görmeyin.
Bir dem.
Bir gam.
Bir de aşk.
Ve delice esen poyraz.
Sükûtu mesken eylediğim kalem nasıl ki neferim…
O halde başa dönelim yeniden ve yeniden doğalım annemizden anne ikliminde şakıyan çocuk kalbimizle ezeli ve ebedi bir aşkı da mihenk taşı bildim madem…
Matemin taşkınında mabedin kundaklandığı sonbaharın ortasında her ne hikmetse kayıpların nazarında garbında iken de hüznün çalsın sazlar oynasın çengi ve işte o ruhani açılımda bir volta daha atıp da eksenimizde şerh düşelim yeni güne yeri geldi mi ölüme…
Ölümsüzlüğün kıvancında yandığımız kadar da İlahi Ateşin her kıvılcımından da yeniden doğalım varsın olsun tetikleyicimiz hüzün yüz sürdüğümüz o minvalde yeri göğü çatlatan acının hikmetine bandığımız kadar rahmeti yeter ki kesmeyelim umudu gözümüzü diktiğimiz ufkun ve sevginin hatırına son bir defa da olsa gülümseyelim kadere varsın olsun keder tarafınca ihlal edilsin sınırlarımız ne de olsa umut iman gücünde saklı.
YORUMLAR
Altı çizilesi öyle çok yer var ki, öyle çok salınır, saçılır
Öyle özgür ve özgünce, şiirimi eklemeden önce sizi okuduysaydim, çekinirdim herhalde
Selam ve hürmetlerimle...
Gülüm Çamlısoy
Teşekkkür ederim engin yüreğinize.
İçten selam sevgimle
Gülüm Çamlısoy
İçten selam sevgimle
Olmuyor olmuyor işte:
Sözcükler ve duygular hız kesmiyor.
İki elim kanda da olsa karalamak zorundayım daha doğrusu içimden gelen ve günbegün büyüyen Allah sevgim bu bağlamda kalemin bana çok şey kattığı ve de sizlerin...
Kendime çok geç kaldım madem bu bağlamda kendime sitayişim:
EY, KENDİME GEÇ KALMIŞLIĞIM...
Düşkünlüğüm sevgiye ve düşlemsel bir tuzak sözcüklerin cafcaflı varlığında eşlik ediyor notalar:
Ah, o gamlı ve ısrarcı notalar.
Kentsel dönüşümde ruhum ve işte ömrün mimarisi yıkık dökük ruhumla hemhal edindiğim tecrübe ve dünde kalan muallime kimliğim.
Sözcükler düztaban…
Sözcükler yandan çarklı.
Ve çıtasını yükselttiğim sevgi kendimle hemhal kendime uzak kendime kırgın ve kızgın…
Ah, kim toplar beni kim toplar?
Top yekûn terk edilmişliğim ama yetmez…
Vakitsiz gidişlerim.
Yok da tesellisi.
Hür vicdanım hür yüreğim ve endamlı hüznüm…
Balçıkta saklı sırlar bense güneş.
Bata çıka değil yürüdüğüm yol yeri geldi mi uça uça…
Uç uç böceğim nerede ah, nerede?
Hani, çocukken bahçedeki tüm uç uç böceklerini bir kavanoza hapsettiğim ve dayanamayıp hepsini özgür bıraktığım:
Edimlerimde saklı esaret.
Sözcüklerimde saklı cesaret.
Celp ettiğim.
Yürüdüğüm minval.
Hürmet ettiğim saygıyı eksik etmediğim cihan.
Rengim soluk mu?
Ya, ulaşamadığım o tepe nokta?
İhmal ettiğim yine kendim ihya ettiğim yüreğim ve itiraz hakkım da yok iken kadere…
Muaf tutulduğum mutluluk ve bakaya kalan sevinçlerim.
Mazur görülmeyi dilesem de itildiğim ve soyutlandığım.
Failatün.
Yalnızım.
Failün.
Özlem dolu.
Kıyıldıkça içim kıyamet koşusu yürüdüğüm yol.
Kıyama durdukça büyüyen Allah sevgim.
Delişmen rüzgâr.
Tantana yüklü cihan.
Yol yorgunu düş yorgunu.
Azadesi günün azığı ömrün.
Azımsandıkça büyüyen inancım.
Azmettiren kalemim.
Azap kuşları.
Gafil avlandığım.
Sisli yolları şehrin.
İzini sürdüğüm gizin mimarı elbet içimde saklı.
Yandığım kadar yazdığım ve yazdığım kadar coştuğum ve ansızın kal geldi mi de kalafatı mevsimin ve kalantor hayallerim kâğıttan kayıklarım içine binip süzüldüğüm yol boyu dere boyu.
Ben ki bir derebeyi.
Ben ki aşkın seyyahı.
Ben ki bana düşman.
Ben ki kendini arayan.
Ben ki…
Beylik bir benlik değil benimki belki de beyhude ve işte şanlı dünüme nazire yaptığım ölgün mevsimin söküklerini diktiğim.
Can pazarı.
Gönül tezgâhı…
Düşman başına böylesi aşkın nazarında yeşeren gözlerim yaşaran yüreğim yaş aldığım kadar yas aldığım ve işte muadili olduğum o yasa:
Aşkın ambarında gagaladığım kadar özlemi…
Her halükarda daim kıldığım içsel yolculuğumda da yok iken geri dönüşü yenilgilerimle yanılgılarımla beni bana sunduğum her yazı her şiir…
Ey, kendime geç kalmışlığım…
Lafügüzaf.
Sözcüklerin hengâmesi ve içimi üşüten o esinti…
Lalezarı ömrün ve dik başlı hüznün de olmaz mı bir ederi…
GÜLÜM ÇAMLISOY
Olmuyor olmuyor işte:
Sözcükler ve duygular hız kesmiyor.
İki elim kanda da olsa karalamak zorundayım daha doğrusu içimden gelen ve günbegün büyüyen Allah sevgim bu bağlamda kalemin bana çok şey kattığı ve de sizlerin...
Kendime çok geç kaldım madem bu bağlamda kendime sitayişim:
EY, KENDİME GEÇ KALMIŞLIĞIM...
Düşkünlüğüm sevgiye ve düşlemsel bir tuzak sözcüklerin cafcaflı varlığında eşlik ediyor notalar:
Ah, o gamlı ve ısrarcı notalar.
Kentsel dönüşümde ruhum ve işte ömrün mimarisi yıkık dökük ruhumla hemhal edindiğim tecrübe ve dünde kalan muallime kimliğim.
Sözcükler düztaban…
Sözcükler yandan çarklı.
Ve çıtasını yükselttiğim sevgi kendimle hemhal kendime uzak kendime kırgın ve kızgın…
Ah, kim toplar beni kim toplar?
Top yekûn terk edilmişliğim ama yetmez…
Vakitsiz gidişlerim.
Yok da tesellisi.
Hür vicdanım hür yüreğim ve endamlı hüznüm…
Balçıkta saklı sırlar bense güneş.
Bata çıka değil yürüdüğüm yol yeri geldi mi uça uça…
Uç uç böceğim nerede ah, nerede?
Hani, çocukken bahçedeki tüm uç uç böceklerini bir kavanoza hapsettiğim ve dayanamayıp hepsini özgür bıraktığım:
Edimlerimde saklı esaret.
Sözcüklerimde saklı cesaret.
Celp ettiğim.
Yürüdüğüm minval.
Hürmet ettiğim saygıyı eksik etmediğim cihan.
Rengim soluk mu?
Ya, ulaşamadığım o tepe nokta?
İhmal ettiğim yine kendim ihya ettiğim yüreğim ve itiraz hakkım da yok iken kadere…
Muaf tutulduğum mutluluk ve bakaya kalan sevinçlerim.
Mazur görülmeyi dilesem de itildiğim ve soyutlandığım.
Failatün.
Yalnızım.
Failün.
Özlem dolu.
Kıyıldıkça içim kıyamet koşusu yürüdüğüm yol.
Kıyama durdukça büyüyen Allah sevgim.
Delişmen rüzgâr.
Tantana yüklü cihan.
Yol yorgunu düş yorgunu.
Azadesi günün azığı ömrün.
Azımsandıkça büyüyen inancım.
Azmettiren kalemim.
Azap kuşları.
Gafil avlandığım.
Sisli yolları şehrin.
İzini sürdüğüm gizin mimarı elbet içimde saklı.
Yandığım kadar yazdığım ve yazdığım kadar coştuğum ve ansızın kal geldi mi de kalafatı mevsimin ve kalantor hayallerim kâğıttan kayıklarım içine binip süzüldüğüm yol boyu dere boyu.
Ben ki bir derebeyi.
Ben ki aşkın seyyahı.
Ben ki bana düşman.
Ben ki kendini arayan.
Ben ki…
Beylik bir benlik değil benimki belki de beyhude ve işte şanlı dünüme nazire yaptığım ölgün mevsimin söküklerini diktiğim.
Can pazarı.
Gönül tezgâhı…
Düşman başına böylesi aşkın nazarında yeşeren gözlerim yaşaran yüreğim yaş aldığım kadar yas aldığım ve işte muadili olduğum o yasa:
Aşkın ambarında gagaladığım kadar özlemi…
Her halükarda daim kıldığım içsel yolculuğumda da yok iken geri dönüşü yenilgilerimle yanılgılarımla beni bana sunduğum her yazı her şiir…
Ey, kendime geç kalmışlığım…
Lafügüzaf.
Sözcüklerin hengâmesi ve içimi üşüten o esinti…
Lalezarı ömrün ve dik başlı hüznün de olmaz mı bir ederi…
GÜLÜM ÇAMLISOY