- 147 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Cilbab 2
Elbistan 6 şubat depreminden 9 ay geçmişti, birçok mülteci ve muhacir ile yaşıyorduk konteyner kentte. Yetkili makamlardan Elbistan’daki konteynerlerin kaldırılmayacağı olası depremlerde halkı ilim Elbistan’a tayin edeceklerini belirtiyorlardı.
Evimin tam karşısında Suriye’li aileler vardı, bazen çadırda bazen de evlerinde kalıyorlardı. Arapça konuşmalarından çok hoşlanıyordum, kendimi yabancı bir ülkede yaşıyorum hissi veriyordu bana. Din dilimiz Arapça derdi ve önemini anlatırdı Hocam derdim defalarca söylediniz dediğimde et tekrarı ahsen velev kanu 180 derdi.
Cilbamı ilk giydiğim gün Hocam’ın evine gitmiştim. Eşi İzar mı giydin dedi, hayırlı olsun dediler her ikisi de.
Aslında çevremde bir dönem cilbab giymiş sonrasında baş edemeyip giyip çıkarması zor diyerek (tek parça gerçekten zor, iki parça çok kolay) bırakmışlar izarı artık giyen yok ki diyorlardı.
Kırk yaşına kadar açık bir bayan olan ben, dinimi öğrendikçe kapanmayı tercih ederken Kuran’a uygun olarak, kapalıyken açılmayı dini bilginin eksikliğine ve nefsin galebe çalmasına bağlıyorum.
Hem açık hem de kapalı bayanların duygu düşüncelerini biliyordum. Elbette ki örtünmek herkese nasip olmaz. Önce niyet, emek, gayret gerekir gerisi nasiptir Allah’tan gelir.
Cilbabımla Elbistan Gençlik Merkezi kütüphanesinde biraz olsun çalışmaya gittim, bitirmem gereken ve uzun zamandır tembellik ederek boşladığım Anamoğlu’nun deyişler ve maniler hakkında çalışıyorken, iki küçük kızın bana bakıp korktuklarını hissettim. Çocuklarımız cilbab’tan korkuyorlardı. Bu ön yargıları yıkabilir özellikle kız çocuklarımıza şimdiden örtünmenin öneminden faydalarından bahsetmeliydik. Bu da ancak eğitimle olabilirdi. Dünya kız çocukları gününde küçük kızlar cilbabımda korkmuşlardı. Nitekim bu anneden kaynaklanıyordu, anne Cilbabı öğretmeli öcü göstermemeliydi.
Bir süre önce cilbab giyen ve sonra nefsine yenilerek terk eden bir bayana yardımlarını esirgemediği için beğendiği feraceyi alması için ikramda bulunmuştu arkadaşı, acaba feraceyi alıp giyecekmiydi yoksa açıldıkça açılacak ve nefsi hazlarına yenik mi düşecekti göreceğiz.
Hocam’ın hastaneye yatışından itibaren durumu iyiye gitmiyordu, bir tek ben görüyorum sanıyor, dile getirmiyor, iyileşmesi için ümit ediyordum ama durumu iyi değil sesleri giderek yükseliyordu...
Yakın çevrem ailem kapanmamı yadırgamıştı yıllar önce, acaba şimdi cilbamımla görse nasıl bir tepki vereceklerini biliyordum ve Allah’ın emrine karşı gelen bütün düşüncelerin karşısındaydım ve Allah’ın emrini uygulamak beni çok memnun ediyordu. İş hayatında patron ne derse, müdür ne derse onu yap. Okulda öğretmen ne derse onu yap. Peki ya Allah ne derse, beni benden iyi bilen beni yaratan, benim yaratıcım ne derse nasıl onu yapmam.
Gençlik merkezinde birkaç hanım, çalışanlar ile bir çay içme fırsatı bulduk sohbet ettik. Onlarda cilbabıma karşı bir ilgileri vardı ve sanki onları özendirdiğimi hissettirdiler bana. Kiminin eşi bir şey söylemese de cilbaba karşı çıkan erkeklerde vardı. Onlara Cilbabın içindeki güven ve huzurumdan bahsettim ve gözlemlerimi aktardım. Cilbabım sayesinde erkeklerin saygı duyup, gözlerini haramdan sakındıklarını, bununda benim çok hoşuma gittiğini belirttim. Taciz olmadan tecavüz olmaz. Cilbabım her iki tarafı da koruyordu. Kadınların bu konuda ön yargılı olduklarını düşünüyorum, çocuklarında neden korktukları işte bu yüzdendi.
Konu tarikata geçti, Mahmut Efendi cemaati çarşaf giyiyor dediler. Hayır dedim, islamda meşrepler, mezhep ayrılığı yoktur diye bilgi vererek, ne Mahmut Efendi ne Menzil iyim, ne şucu ne bucu değilim. Tarikat-ı Muhammediye yani Muhammed’in Yolundayım diyerek ekledim.
Cilbabımla medrese hayatım başlıyor...
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.