- 207 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Patron
Aradan yarım asırdan daha uzun bir zaman geçmiş, fakat çocukluğumda yaşadığım bir olayı unutmadım. İnsan yaşadığı kötülükleri ve iyilikleri unutmaz. Henüz on dört yaşındaydım. Güney bölgemizde bir ilçenin bitişik sayılacak kadar yakın Evkara köyünde yaşıyorduk. Babam çiftçilik yapardı. Çok inatçı, anlayışsız, bana göre kaba saba bir adam. Benim geleceğimi yönlendirmek istedi ve yaptı bunu. O zamanlar arkadaşım Yusuf, İsparta’da astsubaylık okuluna gidiyordu. Hatta bana başvuru yapmam için evraklar vermişti. Ben de heveslendim. Bir gün Babama artık çobanlık yapmak istemediğimi, Yusuf gibi astsubay olmak istediğimi söyledim. Sevinçle başvuru evrakımı gösterdim. Dedi ki:
-Olmaz öyle şey. Oraya gidersen devlet tarlalarımızı, evimizi sattırır.
-Hayır, olur mu, yatılı bir okul orası, devlet masrafları karşılıyormuş.
-Sen bilmezsin. Ver bakayım şu kağıdı ne yazıyor?
Verdim, almasıyla yırtması bir oldu. Hayallerim, ümitlerim bir anda yok oldu. Sonraki günlerde hep düşündüm, ne yapmalıydım bu durumda? Sonunda evden kaçıp gitmeye karar verdim. Niyetimi gizlemedim, bir akşam Muğla’ya gidip bir iş arayacağımı babama söyledim. Çok kızdı, neden onu dinlemiyormuşum. Baktım, bir şey arıyor, bir odun bulup beni dövecekti. Evimiz tek katlı olduğu için çare olarak o anda aklıma geleni yaptım, pencereden atladım. Yakın mesafedeki dayımın evine sığındım. Olan biteni anlattım, dayım beni haklı buldu. Ayakkabımı bile alamamıştım, dayım gidip getiriverdi. Yanımda 47 Lira birikmiş param vardı, biraz da dayım verdi. Sağ olsun, ertesi gün beni otobüse bindirip uğurladı. Artık hayat mücadelesine tek başıma devam edecektim.
Vilayete vardığımda garaja yakın bir cami gördüm. Orada dinlenir, karnımı doyururum diye cami tarafına yürüdüm. Kimseler yoktu ama camiye yakın Kayalık Fırını vardı. Gittim, bir ekmek aldım. Sonra bir köşeye çekilip katıksız ekmeği yemeye başladım. Karnımı doyurduktan sonra nereye gideceğimi ve ne yapacağımı bilmemenin şaşkınlığı ve üzüntüsüyle yürümeye başladım. O sırada bir ses duydum, dönüp ardıma, sesin geldiği taraf baktım, Orta yaşlı, biraz kilolu bir amca beni çağırıyordu. Kararsız, ürkek halimle yanına vardım.
-Çocuk sen kimsin, ne ararsın buralarda?
- Ben Serinyayla’dan geldim. Adım Abdi! Çobanlık yapıyordum, şehri görmek istedim.
-Peki, bu fırında çalışır mısın?
-Evet tabi. Bana ne yapacağımı öğretirseniz.
-Kalacak yerin var mı?
-Yok amca!
-İstersen şimdi arabayla ekmek dağıtacağın dükkanları göstereyim. Bundan sonra işin sabah erken ekmek dağıtmak. Bana da patron dersin. Benim adım Mehmet Ali.
-Tamam patron.
At arabasıyla dolaşıp dükkanları gördük. Ben iş arayacakken iş beni bulmuştu. Şükrettim.
Patron çok insancıldı. Fırının üstü üç katlı daireydi. Diğer iki çalışanı daha olup bir daire onlara ayrılmıştı. Ben de o elemanların yanında kalıyordum. Sonraki günlerde sadece ekmek dağıtmakla kalmadım. Fırında ekmek yapmayı da öğrendim. Tam beş yıl köyüme gitmedim, babam beni bulamadı. Nihayet bir kurban bayramı yaklaşıyordu. Patron, istersem köyüme gidebileceğimi söyledi. Peki, dedim. İki hafta izinliydim. Patronun hanımı Bahriye Yenge, köye götürmem için bana bir çuval dolusu elbise verdi. İçinde neler yoktu ki. Bir akşam vakti eve vardım, kapıyı tıklattım. İçerden kardeşim Halime çıkıp kapıyı açınca sevinçle bağırdı.
-Abdi gelmiiiş!
Annem sıkıca sarıldı bana.
-Neden habersiz bıraktın bizi, dedi.
-Babam yüzünden, dedim. Babamın öfkesi geçmişti. Onlara bütün olanları anlattım. Patronumdan bahsederken onun anlayışlı ve iyi bir kimse olduğunu da söyledim. Patronum gibi bir babam olması halinde ne iyi olacağını düşündüm.
12.10.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.