- 183 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Dağ, Taş ve Cansız Varlıkların Konuşması Mucizeleri 2
6-Bir gün Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman ile beraberken Uhud Dağının tepesine çıktılar. Uhud dağı, böyle mübarek kişilerin üzerinde bulunmasından aldığı zevk, heyecan ve sevincinden titredi ve kımıldadı. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dağa ferman etti:
“Dur ey Uhud! Şüphesiz üzerinde bir peygamber, bir sıddîk ve iki tane de şehid var.”
Peygamber Efendimizin yıllar önce verdiği bu haber gerçekleşti. Hazreti Ebu Bekir Peygamber Efendimize tam sadakat gösterdiği için “Sıddik” unvanını kazandı. Ayrıca Hazreti Ömer ve Hazreti Osman da şehit edildiler.
Bu hadise; cansız dağların bile vazifeli, Allah’ı tespih eden tam bir kul olduklarını bize göstermekte. Ayrıca Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamı tanıdıklarını, sevdiklerini ve başıboş olmadıklarını anlıyoruz.
7-Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Mekke’den hicret ederlerken kâfirler de arkalarından takip ediyorlardı. Derhal Sebîr namındaki dağa çıktılar. Sebîr onlara şöyle dedi:
“Yâ Resulallah, benim üzerimden ininiz. Benim üstümde sizi vururlarsa Allah’ın beni cezalandırmasından korkuyorum.”
Sebir’in bu sözü üzerine Hira dağı çağırdı:
“Ey Allah’ın Resûlü, bana gel” dedi. Ve kendilerine korumalık yapıp, sığınmalarına yardımcı oldu.
8-Yine bir gün Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm minbere çıkmış, Zümer suresinin, atmış yedinci ayetini okuyordu. Bu ayette Cenab-ı Hak şöyle buyuruyordu:
“Onlar Allah’ın kudret ve azametini hakkıyla bilemediler. Hâlbuki Kıyamet Gününde yeryüzü bütünüyle O’nun tasarrufundadır; gökler de O’nun kudretiyle dürülecektir.”
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bu ayeti okuduktan sonra şöyle buyurdular:
“Her şey kudretine boyun eğen, hiçbir şey kudretine karşı koyamayan sonsuz kudret ve büyüklük sahibi olan Allah, kendisini büyük görüyor ve diyor:
”Büyük benim, büyük benim! Yüce ve âlî olan benim!” dediği vakit minber bu ifadenin azametinden öyle sarsıldı ve öyle titredi ki, bu ifadeleri dinleyenler Resul-i Ekrem Aleyhis salâtü Vesselâmı minberin düşüreceğinden tedirgin oldular.
Yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi, dünyayı oyun ve eğlenceden ibaret sanan bazı insanlar gerçeklerden kaç mak için ve dünyada ebedi kalacaklarını zannettiklerinden her şeyi alaya almışlardır. Allahu Teâlâ Hazretleri bu ayetiyle onlara yanlış yapıyorsunuz, her şey Benim elimde ve kudretimdedir. Zamanı geldiğinde sizler anlayamadığınız Benim kudretimin nelere kadir olduğunu göreceksiniz, diyor. Bu bir hakikat fakat acaba kaç insan bunu zamanında fark edip, gereği gibi davranabiliyor.
9-Mekke fethedilmiş, mübarek topraklar kâfirlerin ellerinden kurtulmuştu. Sıra Kâbe ve etrafında bulunan üç yüz altmış put’un yok edilmesine gelmişti. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm elinde yaya benzer bir değnekle o putlara birer birer işaret ederek şöyle dedi:
“Hak geldi, batıl yok oldu. Muhakkak ki bâtıl yok olup gidicidir.” Bu sözden sonra hangisine işaret ettiyse, o yere düştü. Sanemin yüzüne işaret ederse arkasına düşüyordu, arkasına işaret ettiğinde yüz üstüne düşüyordu ve böylece bütün putlar yere yuvarlandılar.
Sanki Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâmın elinde asa değil de uzaktan kumandalı bir alet vardı. İşaret ettiği put yere düşüyordu.
10-Mescid-i Nebevi ilk inşa edildiğinde minbersiz yapılmıştı. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm hutbe esnasında kuru bir direğe dayanıyordu. Daha sonra minber yapılınca Hazreti Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm hutbesini minbere çıkarak okumaya başlamıştı.
Bu minber yapılıp Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm minbere ilk çıktığında, hurma ağacından olan bu kuru direk hamile deve gibi sesler çıkarıp ağlamaya başladı. Ce maat ağlamayı duyuyordu ve çok şaşırmışlardı. Kuru kütük ise ağlamayı sürdürüyordu. Kâinatın Efendisi Aleyhisselâtü Vesselâm kuru kütüğün yanına gelerek elini üstüne koyup, teselli etti. Bütün cemaat kuru direğin ağlamasından etkilenmişti ve onlar da ağlıyorlardı. Buna üzerine Peygamberimiz Aleyhisselâtü Vesselâmın bir çözüm bulmuş ve kuru kütük, minberin altına kazılan çukura gömülmüştür.
Birkaçını vermeye çalıştığımız bu mucizelerden de anlaşılacağına göre dağlar, taşlar ve cansız varlıklar başıboş yaratılmamışlardır. Vazifesiz ve gayesiz de değillerdir. Allah’a karşı görevlerini tam olarak yapan, itaat eden, kendi lisanlarıyla dua eden birer kuldurlar. Kâinatın Efendisi Aleyhisselâtü Vesselâmı tanıma bahtiyarlığına ulaşanları onu çok sevmişler ve hürmet etmişlerdir. Oysa devrinin bazı insanları onu tanıyıp, ellerine geçen fırsatı değerlendirip, kurtuluşa ulaşacağı yerde, onu incitmiş hatta öldürmek istemişlerdir. Demek ki cansız diye önemsemediğimiz varlıklardan alacağımız daha çok dersler var.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.