- 236 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mehmet Maden Ak kâğıt Üstünde
MADEN MEHMET, AK KÂĞIT ÜSTÜNDE
(2. Bölüm)
*
“Efsane Ormancı” diye adlandırdığım dayım Faik Argüz ölünce yengem dayımın sandığından çıkan bir kaç yaprak yazıyı tutuşturdu elime. “Bunlar nedir bilmem, dayının sandığındaymış. Belki işine yarar,” diye rengi solmuş evrakları bana verdi.
*
Başlığında “Nam-ı Değer Maden Mehmet, 1911-1966” yazıyordu. Altta dolgun yüzlü, koyu siyah saçlı, kaytan bıyıklı bir adamın resmi vardı. Mehmet Maden buymuş demek ki deyip hızla okumaya başladım...
(Bu yazıları dayıma Mehmet Maden’in oğlu Avni Maden vermiş olmalı diye düşündüm.)
*
Mehmet Maden 1911 yılında bizim köyde (Dedesil’de) doğmuş. Babası Ali Hafız Hoca Kurra hafızı bir din alimiymiş. Bu alimler Kuran’ı ezbere bilmelerinin yanında, ayetlerin okunuşları yönüyle anlamını bilen en üst düzeyde hafızlarmış.
*
Ali Hafız Hoca 1900’lü yılların başında Yatağan Medresesi’nde (Acıpayam) eğitim görmüş. Dedesil’de kendi medresesini kurup, icazet (diploma) vermeye başlamış. Bu medresenin banisi anne tarafından büyük dedem Kasımların Hacı Hüseyin Ağa imiş. Ali Hafız Hoca Karaman (Çameli), Muğla, Teke yöresinden ve kendi köyünden birçok öğrenci yetiştirmiş. Okuma yazma oranının yok denecek kadar düşük olduğu, devletin bin bir güçlükle ayakta kaldığı, yokluk ve yoksulluğun kol gezdiği yıllarda bizim köyde böyle bir hafız... Şaşırdım doğrusu. (Selami Şenel- Denizli Medreseleri syf 162)
*
Ali Hafız Hoca sağ ayak diz kapağında dayanılmaz bir ağrı varmış. Bu nedenle “Topal Hafız” da denilirmiş kendisine. Bu ağrı nedeniyle 1922 yılının yaz aylarında tedavi amacıyla İzmir Devlet Hastanesi’ne yatmış. 9 Eylül 1922’den birkaç gün sonra çıkan büyük İzmir yangınında Devlet Hastanesi de yanmış. Ali Hafız Hoca topal ayakla yangından kaçamamış ve yanarak ölmüş Mezarının nerede olduğu öğrenilememiş..
*.
On bir yaşında yetim kalan Mehmet Maden gösterdiği başarı ve zekâsı ile sınıf atlayarak ilkokulu bitirmiş. Harf devriminden sonra okuma-yazma seferberliği başlamış ve millet mektepleri açılmış. Çıkan kanunla, ilkokulu bitirenler arasından yetenekli kişilere “eğitmenlik” unvanı verilmiş. Mehmet Maden eğitmen olarak olarak 1930’lu yıllardan başlayarak Dedesil (Acıpayam), Çameli köylüklerinde (Kalınkoz, Yusufiye) ve Tavas Kabalar’da 8-10 yıl eğitmen olarak görev almış. Bilgisi, önder ve seçkin kişiliğiyle tanınmış. Çameli köylerinde efsaneleşmiş...
*
Soyadı kanunu çıktığında köylüler soyadın önemini bilmiyorlarmış. Muhtarlıklar gelen listelerden seçtiklerini ailelere veriyorlarmış. O yıllarda köyde eğitmen ve bilge bir genç olan Mehmet Maden, muhtar olan Hacı Yusufların Ali Paşa’nın köy katipliğini de yaparmış. Köyde soyadı dağıtımında muhtara yardımcı olmuş ve soyadları ailelere dağıtmış. O kadar güzel dağıtmış ki Dedesil’de aslan dışında hayvan haşarat içeren soyadı yoktur. Dedesil’de benim soyadımın anlamı güzel değil diyen de çıkmaz. Oysa komşu köylerde ne ilginç, anlamı hoş olmayan soyadlar verilmiş. Maden Mehmet “Uluboy” soyadını almış.
*
Askerlik görevini Acıpayam’da yapmış. Ancak 2.Dünya Savaşı patlak verince yeniden askere alınmış. Isparta Askerlik Şubesinde yazıcı olarak görevlendirilmiş. Orada subaylardan Fransızca öğrenmiş. Keskin zekâsı, düzgün fiziği; eski yazı ve yeni yazıya hakimiyeti ve Arapça bilgisiyle komutanların takdirini kazanmış. Komutanı ona çok değerli anlamına gelir diye “Maden” soyadını almasını öğütlemiş.
*
Benim anne tarafından dedem Kasımların Hacı Hasan Hüseyin’e gönderdiği askerlik resmi ve resmin arkasındaki yazı onun fiziği ve bilgisini gün yüzüne çıkaran en büyük belgelerdir.
*
Mehmet Maden delikanlılık yıllarında gösterişli fiziği ve heybetli görünüşü ile kispeti giyip, yağlanıp , köy düğünlerinde güreş tuttuğunu duyanlar, görenler vardır. Askerlikte dev cüsseli, simsiyah derili bu asker herkese meydan okurmuş. “Beni kimse yenemez!” deyip hava atarmış. Bir gün Mehmet Maden Komutanına:
—Ben bunu yenerim komutanım, demiş.
—Nasıl yani? Görmüyor musun adam iri kıyım, çam yarması gibi biri.
—Olsun, ben Garbi Karaağaçlıyım (Acıpayam’ın eski adı) komutanım. Çayırda öğrendiğim yeter!
Maden ile simsiyah derili, dev pehlivanla tutuşmuşlar. Maden öyle bir “çangal” atmış ki, dev adam ne olduğunu anlayamadan sırtüstü uzanıp kalmış.
*
Mehmet Maden’in kardeşi Cafer Maden de gençliğinde attığı güreşlerle ünlüymüş. Ayak oyunlarıyla pehlivanları “şak!” diye yere düşürürmüş.
*
Cafer Pehlivan benim çocukluğumda ulusal bayramlarda kürsüye çağırılırdı. Boyun damarları şişe şişe, göğsü kabara kabara, el ve kolları ile çarpına çırpına; o günleri yaşıyor gibi, büyük bir coşku ile kendi yazdığı şiirleri ezbere okurdu. Şiirleri Sakarya’dan başlar, 9 Eylül’e İzmir’in kurtuluşu ile biterdi. Her dizesinde düşmanı kovalar gibi heyecanla denize döker ve kan ter içinde Atatürk resminin önünde saygı duruşuna geçerdi...
*
Çocukluğumda “Belen Meydanı’nda” büyük bir coşku ile kutladığımız bayramları andıkça burnumun direği sızlıyor. Cafer Maden Dayı’daki derin vatan ve millet sevgisi, Atatürk aşkı şimdi nerelere gitti, kimlerde kaldı? diye hayıflanıyorum...
(O şiirleri aradım ama bulamadım. )
(Yazımız devam edecek.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.