- 331 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KİMSEYE AİT OLMAMAK KENDİME BİLE...
“Kalıcı olmak bir arzudur, sonsuzluk ise bir yanılsama.”(Pessoa)
Yüreğimin hazırladığı iddianameyi yüce mahkemeye sunmak adına geldim ve alabildiğine gerginim ruhumdaki kasılmalar bedenime yansıyor yetmiyor devasa bir lanet iken üstüme çöreklenen…
Yürek denen dehlizde ise gölgeler saklıyorum genellikle çocukluğuma dair gölgeler ve sunumlar ne de olsa gerçeklerin hercai gerekçelerinde saklı bir ütopya iken mutluluk.
Kaskatı kesilmiş düşlerim var hali hazırda.
Sudan sebeplerle terk ettiklerim ve tarafınca terk edildiklerim…
İçim kıyılıyor delice esen rüzgâra muhalifim az evvel geldim sokaktan ve tüm hayallerimi ütüleyip bir bir serdim ruhumun penceresine yetmedi…
Hanemizin müdavimi kuşlar bir bir tünediler pencereye ve tüm giysilerim zedelendi ve ne yazık ki aç karınlarını doyurmak adına mütemadiyen gagalıyor ve tartaklıyorlar en başta da düşlerimi.
Mensubu olduğum İlahi Mahkeme.
Namazımı aksatmamak adına rötuş yaptığım hayatım.
Sözcüklerin kalibresinde saklı sırlarım.
Top tüfek kuşandığım.
Kılıfını kaybettiğim silahım.
Endamlı hüznüm ve yeryüzündeki kabrim.
Kıblemde aksayan ayaklı sözcükler her biri sanrı yüklü ve imge olmaya özenen naftalinli anılarımı anda mevcut kılmak adına kalemime ‘’yaz’’ emri veren vefalı ilham perim yetmedi…
Kalbimi hedef alan aşk meleği.
Elbet gözüme kestirdiğim değil ara ara kestirdiğim divanda daldığım uykuya bir mezarlıkta son verdiğim ansızın irkildiğim arsızca dirildiğim ve kuram dışı aşkın özlemine bandığım yanlı yansız sevgim…
Arz ettiğim.
Talep bulmadığım.
Eğitimini aldığım mesleğin yüz karası ve her halükarda arz-talep eğrisindeki optimum noktasını ıskaladığım…
Islıklandığım.
Iskartaya çıkan ilk gençliğim.
Methiyeler yazdığım hayali aşklarım.
Platonik takıldığım ömre atıfta bulunduğum ve hitap ettiğim nicesi:
Sevgili bayım…
Ey, hayali sevgilim.
Mirim.
Sevgili hafız.
Değerli muallim.
Gök gözlü annem.
Ve tüm aldatıların mezarda son bulduğu bulacağı ümidiyle savsaklamışken hayatı ve savurmuşken nidalarımı.
Tartaklanmış hayallerin bir yansıması iken gördüğüm rüyalar ve işte tasnifliyorum tümden gelen acılarımı ve frapan sözcüklere boğuyorum ruhumu…
Dilaltı ilacım iken bir şiir ve hüzne vesile olan meçhul bir şair…
Öfkemi burnumda taşıdığım dünümle özdeş olmayan günümde saklı o hazin sunumu kaderin elbette başım gözüm üstüne yoksa nasıl üretirdim bunca acının hedef tahtası olmasam?
Kara tahta başında geçen hayatımın ilk yarısı.
Peyderpey öğrenci ruhumla eşleşen muallim olma arzumla pekişen o sonlanmak bilmeyen arayışıma elbet şapka çıkarmadı insanlar ve infilak etmeme saniyeler kala…
Elbet rest çektim olası hayallerime ve her ne kadar hayallerimi gerçek kılsam da devamı gelmedi…
Hayattan istifamı verdiğim otuzlu yaşlarımın başı ve derin bir inzivaya çekildiğim akabinde çekincelerimi yıkayıp bir bir ipe dizdim ve ruhumu mandalladım sessizliğe ta ki 2012 senesinin güzüne kadar ne de olsa yüce Rabbim razı gelmedi yaşarken can çekişmeme ve işte o gün bu gündür devasa skalası ile edebiyata çentikler atıyorum bazen bir şiir başlığı ile yola düştüğüm bazen sürtük imgelerin dürttüğü kalemimle yazıya döktüğüm duygularım ve hayallerim.
Hayaletler ise dünyadaki mezarıma ara ara uğrayan dünden ışınlanmış sanrı yüklü yabancı ve yalancı dostlarım.
Hararetle ölebilirdim.
Ki defalarca zehirlendim.
Haysiyetim önde gittiği için bir ömür koştum peşinden bir de sevginin…
Ulağı olduğum aşk.
Taban tabana zıt olduğum insanlar.
Atandığım mevkii ve makamlar.
Sokak lambasına duyduğum sevgi ile nöbete kaldığım uzun geceler şimdilerde cennetimi yaşıyorum aslında hâsıl olan cehennem olarak addedilse de ben sevgiyle ben özlemle ben iman gücümle hayatımı cennete çevirdim elbet kalemin sunumunda elbet içimde yanan ateşle sönmesin diye de bu ateş her gün sayısız odunla beslediğim ruhum ve yazma aşkım.
Bir nebze de olsa insanlar şükretmeyi bilselerdi bu dünya an itibari ile cehenneme dönüşmemiş olacaktı…
Hamt ettiğim kadar dündeki isyanlarım adına af dilediğim ve rükû ettiğim.
‘’Kimseye ait olmamak, kendime bile!
Durmadan gitmek, sonu olmayan
Bir yokluğun peşinde
Ve ona ulaşma isteği içinde!’’(Pessoa)
Kendimi ararken rast geldiğim bu dörtlük nasıl da yansıtmakta haletiruhiyemi…
Bir metafizik kavramı iken sözcükler ve işte hasat zamanı ömrün aşkı ve umudu tüm hücrelerimle nüfuz ettiğim kadar da içime çektiğim…
Teşekkür ederim yüce Rabbim ve nasıl da müteşekkirim Sana ve kadere keder başrolde olsa bile üstelik acılarımla beslendiğim kadar sonsuzluğa da vakıf iken hasretin uzamında en büyük özlemimi dindiren yine Sensin…
YORUMLAR
Kullandığım bir mahlasım yok.
Aslında bizlere ait tek bir mahlas var mademki sevgiyle aşkla yazıyoruz...
O halde tüm şair dostlarıma gelsin bu yazı:
MAHLASI AŞKTIR ŞAİRİN...
‘’Ve ölüler! Çocukluğumda beni onca sevmiş olan ölüler! Adlarını andıkça ruhum buz kesiliyor; insan yüreklerinden sürüldüğümü, kendi gecemde yalnız kaldığımı, kapalı kapılarının dilsizliğinin karşısında, dilenci gibi ağladığımı hissediyorum.’’(Alıntı)
Aşk aslında bir renk körü mısraların tutanağında saklı bir fer bazen yenilen bir nefer kısık sesinde evrenin tabulaşmış ne varsa fersah fersah uzağına kaçtığım.
Muadilim ise bir iklim.
Muhtevası yüreğin fikrime denk düşen zikrim.
Azadesi günün bense ölümlü bir düşüm…
Şehir yorgun gök nemli gözleriyle yağmur bırakmakta evrene.
Aşk ziyadesiyle yıkık en çok da kıblemde rükû ettiğim aşkın yalnızlığına dönük yüzüm ve Rabbime koştuğum.
Her minvalde söylenen bir şarkı gibiyim belki de dinmeyen nakaratı yaşamın ve işte aşkın cıngılına yenik düştüğüm ziyadesiyle yorgun ve de müptelası aşkın.
Mealimde çentikler saklı.
Misal…
Sıra sayı sıfatlarına denk düşen hicranım ve içime esen ters rüzgârın figanıyım belki de firari bir sevdalıyım ben kendimi kendime düşman kıldığım hayatın sefasını değil sefasını sürdüğüm hali hazırda hamt ettiğim kadar da var hani cihanın afrasına tafrasına yenik düşsem de zaman zaman…
Bir rotam var.
Bir rengim var.
Hüznümse ırksız ve mekânsız ve zamansız ve kuramsız.
Sızısı dinmiyor sözcüklerin asılı kaldığım göğün tek muhatabı kibirli doğasında göçmen kuşların kinayesi yılların kasidesi aşkın kabaran yüreğim ve tutulduğum aşkın fedaisi.
Bir komplimandır hem şiirler:
Darağacında salınan imgelerden başını alamazken şair yakalandığı bir buluta dahi âşık olabilir çünkü aşk, kök hücresidir şairin.
Mazlum sözcükler dinmez iken esintisi sevdanın…
Manzumeler hız kesmez mademki şair müptelasıdır sözcüklerin.
Hecelerdir huzur veren.
Hazzı doruklarda hüzün ise kaçak yolcuya bilet keser.
Lakin yetmez…
Bileklerini keser şair ve dinmez akışı kanın:
Kanı asildir.
Kardığı ise düştüğü zemindir.
Kancıklar değil kaçıklar asla değil kaza eseri düştüğü aşkın miladında sayıklayan bir hecedir işte Tanrının ve evrenin şerh düştüğü ve onaydan geçen…
Aşkın bekası.
Bakaya kalan özlemin rüyası.
Sancılıdır mevsim gelip geçmez dinmez de bu rüzgar ve üşüdüğü kadar şair üşüttüğü kadar da delice eser.
Bir yıkımsa dün.
Bir yatır meziyetinde iken hüzün.
Yatıya kalan duygulardan ördüğü kilimdir adeta ayaklarının altına serilen cümleler ve şarlatan aşkın da dayatması duyguların kapatması çöreklenen hüzne bedeller ödediği kadar da vardır hani.
Ederi olmasa da şairin.
Haznesi dolu dolu iken.
Kalemse evrenin bahşettiği en değerli hazinesidir esir düştüğü.
Akça pakça göğün temennisi.
Uçuşan kuşların tecellisi.
Şiirler ise bir teselli mahiyetinde s/üzülür gözünden ve şairin özü de sözü de birdir yine de inanmayın sakın ha, gerçek olduğunu sandığınız yazdıklarına ki…
Şair bazen öylesine kapılır ki bu akıma.
Cereyan eden her duygu ruhundan bir salvo sözcüklerden salsa aşktan kıyamete uzanan bir yasa mahiyetinde…
Şairin yası da döktüğü yaşı da asildir.
İçtenliğinden şüphe duyulmazken kıtalar aşar coğrafyalardan sökün eden kaprisine de yenik düştü mü sevdanın…
Kat izinde saklıdır her duygusu bitimsiz aşkı bitimsiz nazı niyazı.
Körü körüne sevmez.
Belki de sever körü körüne.
Ve işte kör noktasında şüheda mazinin kordan heceler ısmarlar ilham perisine ve aşk meleği ansızın çalar kapısını.
Tecrit edildiği dünyanın soykırımı.
Teselli babında sevdiği kadar yalnızlığın da iz düşümü.
Bazen bir rubai olur şair.
Bazen bir hikâye.
Yetmez lakin…
Yazar da yazar ne de olsa gönül borcudur yaşadığı yazdığı ne varsa, kâinata.
Belki de izotopudur mevsimin ve layık olmak adına Rabbine ve aşka…
İtibar gördüğü kadar ihbar eder duygularını ve ihtimamla sever ve yazar şair.
Kıblesinde sönmek bilmeyen ateş.
Kulvarında da tek geçer hüznü.
Kapıldığı sevdanın ve rüzgârın şahikası damgalıdır yüreği ve mühürlü dili kalemi ise sağdıcı.
Meylettiği kadar hazır ol da.
Mahal verdiği kadar duygular baş koyduğu yoldan da yoktur dönüşü.
Her hazanda daha da büyür yüreği.
Her hazanda tavan yapar hüznü.
Adı şairdir soyadı olmayan ve mahlası aşktır şairin bazen kayıp kıtalarda gezinen bazen aylak mısralarda esen rüzgâr gibi içine estiği bir içimlik canında yaşadığı yaşattığı kadar hüzün denen kat izini…
GÜLÜM ÇAMLISOY.