- 290 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANAMIN HANEKLERi 12 DİLSİZ CANLARIN DUYARLILIĞI
ANAMIN HANEKLERi 12
DİLSİZ CANLARIN DUYARLILIĞI
Benim oğlum (karabiberim, Ahmet’im) dört yaşından itibaren ,daha kendini bilmezken, kurda kuşa tüm hayvanlara karşı büyük bir sevgi ve ilgi duymaya başlamıştı.
Sokakta bulduğu yavru köpekleri eve taşır onlara onlar gibi ,melul mahzun bakardı.
Oğlum öyle bakarken, o yavru hayvanları kapı önüne koymak bana ters geliyordu.
Çocuklarıma gösterdiğim ihtimamı o yavru hayvanlara da gösterir bakımını temizliğini üstlenirdim. Aslında çok da mutlu olurdum. Çünkü; vicdan ve merhamet başka bir şeydi!
Rahmetli annemden biliyordum.
Evimizde dört beş tane kedi, bir kümes dolusu tavuk ve horoz ve mutlaka olmazsa olmazımız kuzularımız olurdu.
Meyve sebzelerin kabuğu kuzularla, yemeklerimiz kediler ve tavuk horozlarla paylaşılırdı.
Hiçbir yemek veya ekmek çöpe atılmaz bu canlarla birlikte yenirdi.
Kediler annemin dizinin dibinde oturur geceleri gelir yorganımızın üstüne uzanırlardı. Sabah onların mırıltısı ile uyanırdık.
Annem her zaman “yavrım! Onların yüzü suyu hürmetine bu dünya beyle ayakta dur’or!
Onlar evimizin beti bereketi!
Dilsiz canlar onlar yavrım! Ağızları var dilleri yok!
Ne zararı var size paylaşıng vering onlara!
Siz de onlarıng yerinde olabilirdiğiz!
O zaman ne olurdu?
Sevap aney kurban sevap!” derdi
Benim karabiberim de aynı gönüldeydi.
Evimizin bahçesinde kediler, köpekler, muhabbet kuşları, akvaryumunda minik bir sürü balık...
Zaten iki küçük çocuğun bakımı oldukça zordu ama çocuklarımın isteklerine asla “hayır” demez, mutlulukları için herşeye katlanırdım.
Eşim oldukça titiz, herseyini dört dörtlük olmasını isteyen ve bekleyen birisiydi.
Okul dışında başka işleri de olduğu için eve , çocuklara vakit ayırması neredeyse imkansızdı.
O gelince yemek masada hazır olacaktı mutlaka!
Alışmıştık artık!
Ev işleri ve çocukların bakımı tamamıyla bana aitti. Bir de bu dilsiz canlar!
Severek bakıyorduk.
Muhabbet kuşumuz (Pamuk)canı isteyince kafesinden çıkar odada her köşeye konar sahiplenirdi.
Kont(köpeğimiz) ise bahçemizde bizimle birlikte koşar oynardı.
Pamuk , o gün çok huzursuzdu. Sürekli kanat çırpıyor. Kendisini kafesin bir köşesinden diğerine çarpıp duruyordu.
“Hasta mı oldu acaba?” diye elimizi uzattığımızda hiç yapmadığı şeyi yapıyor , daha çok çırpınıyordu.
O gün okullarımıza onu o halde bırakıp gittik.
İkindi vakti eve geldiğimizde Kont gözleri buğulu buğulu bize bakıyor titreyip duruyordu.
İnliyor gibi ses çıkarıyor gözlerimize bakıyordu. Anlayamıyordum bunlara ne oluyordu böyle?
Hiç yapmadığımız şeyi yaptık Kont’u merdiven boşluğuna aldık.
Bodrum kapısını da açık bıraktım ki isterse oraya girip uyuyabilsin.
Eşim gelmeden yemekleri hazırladım. Çünkü hemen yemek yetip tekrar hastene büfesine babasına yardıma gidecekti.
Pamuk yine sabah ki gibi huysuzdu. Hem bağırıyor hem çırpıyordu, Oğlum onu sakinleştirmeye çalıştıkça o daha da bağırıyordu.
Saat 17.30 da yemeğimizi yedik. Ama ortalık kızıla benzer bir karanlık ile kaplanmıştı. Ben bulaşıkları yıkarken bir gümbürtü sesiyle birlikte mutfakta eşyalar yerlerinden oynamaya başladı. Saat 17.57 idi
Ayağım kayıyor ayakta duramıyordum. Sadece”Deprem! Kaçın ! “dediğimi hatırlıyorum.
Merdivenlerden çocukları kucaklayarak kendimizi dışarıya Nasıl attık inanın bugün bile hayret ediyorum.
Açık alana düşe kalka yetiştik ama bir yandan şiddetli yağış, bir yandan yıkılan binaların gümbürtüsü!
Mahşeri yaşıyorduk!
Gözlerimden akan yaşları saçlarımdan akan yağmur suları yıkıyordu.
Tek yapabildiğim ağlayarak çocuklarıma sarılmak ve dua etmekti!
Dilsiz canların duyarlılıklarını, hislerini anlamakta geç kalmıştık maalesef!
O gün deprem bizden çok şeyi alıp götürdü!
Bir daha geri gelmemecesine!
01.10 2023
Tülay Sarıcabağlı ŞİMŞEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.