- 174 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MEHMET MADEN MERAKI
MADEN MEHMET MERAKI
(1. Bölüm)
Öğretmen okulunda okuduğum yıllarda, yaz tatilinde evde mandolin çalıyordum. Bu sırada komşu köyden babamın bir arkadaşı konuk olarak bize geldi. Beni mandolin çalarken görünce hışımla ve sitemle babama dönerek:
—Bu nedir hoca efendi? Senin gibi dini bütün imamın evinde böyle çalgı, çengi! dedi.
Babam işi şakaya getirerek:
—Oğlum Maden Mehmet gibidir. Her telden çalar, diye yanıtladı bu yobaz adamı.
*
Babam şapka giyen; tarikat, cemiyet işlerinde bezi olmayan, hiç ölmeyecek gibi tarlalarda çalışan ve yarın ölecek gibi ibadetlerini aksatmayan bir imamdı. Yeniliğe, bilime açıklığı ve Atatürk hayranlığı yönüyle hiç o softalara bezemezdi.
Entari gibi uzun platosunun etekleri yerlerde sürünen bu softanın başında sarığa benzer, etrafı yeşil bir bezle dolanmış, doladığı beyaz bezin uçları omzuna kadar sarkan bir başlığı vardı.
Softa gidince babama:
—Baba beni Maden Mehmet’e benzetmekle ne anlatmak istedin o softaya?
—Oğlum, Maden Mehmet çok renkli bir hayatı olan, her işten anlayan, çok zeki bir adamdı. Yeri gelince çok güzel Kur’an okur; yeri gelince de öyle bir saz çalar, türkü söylerdi ki!..
*
Mahkemelerde, devlet dairelerinde işi olan soluğu onun yanında alırdı. Ününü Acıpayam’ın ve Çameli’nin tüm köylerinde duymayan yoktu. Yazdığı istidalar (dilekçeler) her kapıyı açardı. Muhtarlık yaptığı yıllarda çok başarılı işler yaptı. Kimseden çekinmez, korkmaz, gözünü budaktan sakınmaz bir adamdı. 1940’lı 1950’li yıllarda köyün akıl hocası, bilge kişisiydi... Çok yönlü kişiliği olduğu için öyle söyledim.
*
O günden sonra Maden Mehmet merakım iyice arttı. Ortaokul yıllarında Acıpayam’da zaman zaman geçtiğimiz bir sokakta levhasında “Arzuhalci Mehmet Maden” yazılı bir küçük yazıhaneyi anımsıyordum.
*
Köyde kavga, gürültü edenler; geçinemeyip boşanmak isteyenler doğruca Maden Mehmet’in kapısında soluklarını alırlarmış. O yıllarda Acıpayam’da avukat olmadığından böyle kişilere “dava vekili” denilirmiş. Öyle günler olurmuş ki hem davacı, hem de davalı ikisi birden Maden’in kapısında dikilirmiş. Maden Mehmet her iki tarafı dinler, barışma durumu görünmüyorsa ikisini de dilekçelerini yazarmış diye duymuştum...
*
Çocukluğumda bir yaz günü, tütün tarlasında, koyu gölgeli bir ağacın altında bir şeyler atıştırırken görmüştüm onu. Uzaktan gördüğüm için yüzünü tam anımsayamıyorum...
Kasabamızda öğretmenlik yaptığım yıl (1978-1979) gözleri pırıl pırıl, kömür karası saçlı bir çocuk dikkatimi çekmişti. Sorularıma verdiği yanıtlarla çok zeki bir çocuk olduğunu hemen gösteriyordu. Adını sordum:
—Mehmet Maden, dedi.
—Şu meşhur Mehmet Maden senin neyin olur?
—Dedem olur öğretmenim.
Onun kömür karası saçlarını okşarken “Armut dibine düşermiş,” diye mırıldandım...
(Yazımız Sayfamızda devam edecek.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.