- 979 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Deli Gına
Maç kırk yıldır devam ediyor, ara sıra yeşil sahaya dağılmış kaslı bacakların çeşitli pozisyonlardaki ağır çekimleri denk geliyor. Kırk yıldır maçtan bunu anlıyorum. Soran olursa cevabım hazır:
"Sevmiyorum. "
Ferdi, Ferdi mücadeleye devam ediyor, topu kontrol ediyor. Topmuş.
Sevip sevmemeyi ve ütü yapmayı geçtim, sırada nar ayıklamaktan geçmek var. Nar bir bilmecenin ve çokluk imgesi olmanın gölgesinde yetişiyor. Narı ünlü bir kasabada doğmalıydım. Narsızlık çekmezdim ve insandaki hakkını, hakkını vererek anlatabilirdim.
Bakıyorum da ütücü, nar ayıklayan, bunları yazan, şimdiden üç kişiyiz.
Peki yaptığım işler mi onları ben yapıyor? Hayalime dayalı olarak dalgınlığımı yağma eden görüntüde, örtüsünde sayısız izmarit yanığı ve çay tabağı izi göze çarpan masaya uzattığı kemikli parmaklarını piyano çalar gibi hafif hafif oynatan kahvehane amcası:
"Ferin kalmamış senin," diyor. İş gücün hantal, hayal gücün vasat, bir çay koy en iyisi diye ekliyor.
Hayal bu ya, keskisi olsa da zarar veremez bana. Yüzüne, tam bilmiş ifadesinin ortasına küfür ediyorum. Zihnimi okuyor, hızla ayağa kalkınca yapma çiçekler canlılığında bir heyecanla ardıma bakmadan kaçıyorum oradan.
Kendimi dışarı atınca,
Vay, vay, burası İstanbulmuş, eee böyle ağız dolusu küfürler Arnavut kaldırımlı İstanbul sokaklarına çarpa çarpa ilerler, gelişir. Ben de altın dişli Rosa’ya verdim küfrümü, hem ediyor hem gülüyor yetmişlik ağzıyla. Lan diyorum, ben bildiğin bozkır bülbülüyüm ama bir yanım batının özentisi içinde. Hem İstanbul küfürü küflüdür. Yemişim narını, hangi kasabadan toplandıysa çıksın ortaya, ele versin gizli amacını bin kere nardan bahsedenin.
Bahsedence, bütün gün hareketsiz otursam biri olamazdım. Belki, ya da, sanırım kelimeleri fazlalığı şikayetiyle birlikte yetersiz odaklanma ve anne baba ilgisizliğini de eklersem bunca kimlik fazlası, bir zamanların yalnız ve çokluk özlemli çocuğudur sonucuna ulaşıyorum. Çok kişiyiz, hem hiç kimseyiz. Anısızlık ileride anım olsun müptelalılığı ile sonuçlanır. Bu saptamaları bırakma saplantısı da bir yetişkin hadisesidir ki eyvallah bana ile terk edilir.
Eyvallah bana...
Bahsedilence öldükten sonraki gün tekinsizdi. Öldüğüme göre acaba kime tekinsizdi? Boş bir gün de var olmaya çalıştıkça keskinleşiyorum. Beşinci kez benden sonraki gün hakkında düşünüyorum. En güzel aşk şiirleri bayağılığında bu anıyla yakınlaşmak istiyorum. Değeri değersizden ayıran hamleyle daha sabah aklıma çok önemli bir söz gelmişti. Bir yere not alayım derken uçtu gitti. İstikbalsi*z meseleleler bunlar.
Şimdi de hayal kuvvetim gereğince önüme zıplamış sahnede, boşanma işlemlerinin son ayrıntıları eşi beyefendiyle gözlerden ırak, yapay gölete komşu çayevinde buluşup, üzerine basa basa ayrılma meselemiz diye ünlüyor kiremit renkli saçlı kadın. Bir kedi görüveriyor her şeyi, meğer yıllardır göz merceğinde tutulum yapan isli paslı gerçeklermiş. Onları kovmamız gerekirdi, diyor adam. Kedi de benim gibi kaçıyor.
Cevap vermem gereken soruları ve beklentileri bekletiyorum. Limonun sıkılmayı beklerken sıkılmasıyla ilgili bir ekşimeydi ve ansısın narıyla ünlü batılı kasabada bir diz daha eskidi.
Yuvalandığı yumuşaklık ve canım ne istiyorsa onundur. Hatırlıyorum da mahallesindeki pastanenin kuruvasanlarının kokusunu güllere anlatıyordu. Dinliyormuş gibi yapan çok pek gül tanıdım. Düz gitmek isteyen mesafeler düğüm oldu. Kumruya merhamet, evsize rahat bir uyku.
Bir insan yaşamından kaç kere sorumludur?
Dizinin dibine bir bulut çöktü. Bir daha sana yazamayacağımı anladım. Bundan sonra yazılan benden olmayacak. Ters dönmüş bir yüz gibi gizemli ama çekiciliğini kaybetmiş, yuvasından ayrılmış, yine de kolonya şişesine bakmak insanı hayata bağlıyor. Hayatı enine boyuna ölçtüğümden bir çerçeve içinde bulunmadığımda rahatsız hissederim.
Sabahın erken saatinin kargalarının yerini daha hafif ötüşlü kuşlara bıraktığına göre değer bilmez fantaziler yerine oturmuş, çalışmaya başlamış. Birinin zengin olma hayali yerinden sökülmüşse, yapacağımız işler sırasına göre makas atmalı birbirine. Önce beni yap, önce beni yap.
Çayın üçüncü yudumunda gözüm iyice açıldı, ondan bir saat kadar önce işyerimin bahçesinde ufak bir ağaç gözümün açılışını yapmıştı. Yaprakları canlı renklerdeydi, ya bitkinin döngüsel iyilik haline denk gelmiştim ya hep canlı yeşildi. O hızla gözlerimi kamera gibi kullanıp diğer ağaç dallarının arasından geçtim.
Konuşmaların bazısı önceleri anlatılsa da bir ayrıntı için dönülecek kadar keskinlikte açılarla odağını yokluyor yani yeni tanı konulmuş hastalar gibi yüz yüze bakıp hafif kıpırdanışlarla konuşmamızı konuşuyoruz. Eskiden diye başlayanlar damağa ufak dokunuşlarda bulunup umutlara koşuyor.
Temennim öğleden sonra bir ninniyle buluşmak.
Günaydın.
YORUMLAR
Parlain m
Merhaba Yulia (belki nevmizan)
Nevmizan
Var olmanın ispatı acı çekebiliyor olmak diyordu çok mazoşist yazar.
Hiç derdi olmayan bile çiş ağrısı ile uyanıyor.
Jüli dönerse öyle eski rumuzu kullanacağım, böyle densiz renksiz kişiliksiz devam.
Zırt pırt yorum yapmıyorum yazılarına ama hepsini okuyorum, besleyici çünkü
Parlain m
Ne desem üzgünüm ben de..
Jülide burayı okuyorsan lütfen dön. Bizler öyle gidişlere içlenmeyen insanlar değiliz. İçimizdeki boşluk büyük. Yazık bize.