- 355 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkı Çöpe Attım - Bölüm 8 (İlk Aşkım)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
O günden sonra Selim ve Çavuş her gün buluştular o parkta. Çavuş Selim’i hayata bağlamıştı. Selim Çavuş’a her bakışında bir ders alıyordu. Çavuş’un her sözünden bir ders alıyordu. Birbirlerine sırdaş olmuşlardı.
Selim bir gün Çavuş’u kolundan tuttuğu gibi zorla berbere götürdü. Çavuş çok itiraz etse de ikna edemedi Selim’i. Güzel bir tıraştan sonra Edirnekapı’ya çıkıp tarihi hamamda bir güzel yıkadı Çavuş’u. Yeni aldığı kıyafetleri giydirdi.
“-Baya fiyakalı oldun Çavuş.”
“-Hadi oradan” olmuştu Çavuş’un cevabı. Aynada kendine bakarken sanki aynadakinin kim olduğunu hatırlamaya çalışıyor gibiydi. Çavuş belli etmemeye çalışsa da çocuklar gibi şendi. Yıllardır kimse yüzüne bakmamıştı. Yıllardır yeni bir elbisesi olmamıştı.
“-Selim” dedi Çavuş. Sesinden mahcupluğu belli oluyordu.
“-Buyur Çavuş”
“-Sağ ol. Var ol” diyebildi sadece.
Selim dostunu götürdü evine. Hasan ile tanıştırdı. İlk başlarda bu işe sıcak bakmayan Hasan da kısa zamanda sevdi Çavuş’u. Selim Çavuş’u bir güzel doyurdu. Sıcacık yatağında yatırdı. Yıllardır sırtı yatak görmeyen Çavuş rahat edememişti o yatakta. Yatağın rahatlığı batmıştı Çavuş’a.
* * *
Selim yoğun iş gününün ardından eve doğru yola koyuldu. Çavuş’un sevdiği bir iki parça malzemeyi marketten aldı ve saldı kendini yokuştan aşağı doğru. Eve vardığında yine kapısında yatan sokak köpeğini gördü. Her zaman orada yatar ve bir yere gitmezdi.
“-Yine mi buradasın sen?” diyen Selim’e kuyruğunu sallamakla yetinmişti sokak köpeği.
Selim eve girdiğine Çavuş’u yerde yatar halde buldu.
“-Mis gibi yatak dururken yerde yatıyor adam” diye gülerek gitti Çavuş’un yanına. Bir iki kere dürttü ve seslendi. Çavuş’tan tepki alamadı. Yineledi seslemesini:
“-Çavuş… Çavuş…”
Çavuş’un bedeni oradaydı ama ruhu artık başka bir alemdeydi. Nice zorluklar görmüş, sokaklarda yaşamış bu adam göçüp gitmişti bu diyardan.
“-Vay be koca Çavuş” dedi gözünden akan yaşlara rağmen. O sıra da Hasan da dönmüştü eve. O da gördüğü manzara karşısında gözyaşlarını tutamadı.
“-Başın sağ olsun Selim”
“-Başımız sağ olsun Hasan’ım”
“-En azından son zamanlarını sayende güzel geçirdi.” dedi Hasan. Selim sadece başıyla onayladı arkadaşını.
* * *
Uzun uğraşlar sonucunda Çavuş için Edirnekapı mezarlığından bir yer buldular. Yetkililer Çavuş’un kimsesiler mezarına gömülmesini söylediler ama Selim kabul etmedi bunu. Çavuş kimsesiz değildi. Dostları vardı. Cenaze namazını dört kişi kıldılar. İmam, Selim, Hasan ve yoldan geçen tanımadıkları biri daha. Ve güzelce yatırdılar Çavuş’u ebedi istirahat edeceği kara toprağa.
Çavuş’un ölümü derinden yaralamıştı Selim’i. Selim kendisine dert ettiği şeylerin dert olmadığını anladı. Hayatına çeki düzen verdi. Eski Selim gitmiş yerine bambaşka bir Selim gelmişti. Hayata bağlı bir Selim.
Son görev olarak Çavuş’a güzel bir mezar taşı yaptırdılar Selim ve Hasan. Üzerinde; küçük harflerle “biraz kül biraz duman” ve bu yazının altında ise büyük harflerle “ÇAVUŞ” yazan bir mezar taşı…
* * *
Dostunun uzun sessizliğinden sıkılan Şener, oturduğu yerden kalkıp Selim’in tam karşına geçti ve dikildi gözlerinin önüne hesap sorarcasına. Dostunun zebani gibi karşısına dikilmesinden anlamıştı, hala sorduğu sorunun cevabını beklediğini. Ve Şener’in cevabı almadan vazgeçmeyeceğini çok iyi biliyordu, bu yüzden kaçırdı gözlerini dostunun ateş misali gözlerinden. Şener sinirli ve tok bir ses tonuyla;
“-Selim neden terk ettin memleketini? Neden vazgeçtin her şeyden?” diye yeniledi sorusunu. Ama yine cevap alamadı dostundan ve daha da sinirli bir vaziyette…
“-Her şeyini kaybettiğini düşünüyorsun ama bil ki şu an beni kaybetmeyi de göze alıyorsun” diye çıkıştı dostuna.
“-Bir saattir oturuyoruz şu bankta, ağzını bıçak açmadı, iki kelime etmedin Selim. Seninle her şeyimizi paylaşmadık mı? Şimdi neden susuyorsun?”
Dostunun baskısına dayanamayacağını anlamıştı Selim. Şener inatçıydı, gerekirse orada beraber günlerce oturur ve sorusunun cevabını alırdı. Selim dostunu iyi tanıdığı için artık kaçacak bir yeri olmadığını anladı ve
“-Çok mu merak ediyorsun?” dedi. Dostunun gözlerinin parladığı hissetti evet cevabını alırken. O günlere geri dönmeye hazırlanırken, bir sigara daha yaktı Selim ve derin bir nefes çekti ciğerlerine kendisini toparlamak için.
“-O zaman ben kendimce anlatayım, sen kendince anla ve bu konuyla alakalı bana bir daha soru sorma dedi dostuna.”
“-Anlat be adam, anlat da nasıl anlatırsan anlat.”
Lise ikide tanımıştım onu,
Kalbim ilk defa pır pır etmişti,
Kalbimin kapısını ilk defa biri çalmıştı,
O benim ilk aşkımdı,
Olacaklardan habersizken ben,
Gök gürlemesi gibi bir ses gelmişti gönlümden,
Sanki kalbime yıldırım düşmüştü,
O anda bir kıvılcım olmuştu,
Yüzünü gördükten sonra unutamaz olmuştum,
Gözlerim ondan başkasını görmüyordu,
Kalbim benim için değil, sadece onun için çarpıyordu.
Tanışma faslımız aylarımızı almıştı,
Ne ben söyleyebiliyordum sevdiğimi, ne de O,
Ve bir göl kenarındaki küçük bir iskelede,
Kalbimdeki kıvılcım alevlenmişti masum bir öpücükle,
Tanışma faslımız aylarımızı almıştı,
Kalbimi ilk kez biri çalmıştı,
O benim ilk aşkımdı,
Bu kadar olacağını bilmezdim, hayal etmezdim,
Seni kendimden çok seveceğimi inan düşünmezdim,
Ya Rabbi ben nasıl bu kadar sevdim?
Hatırlar mısın Gülüm?
Köyün ufacık okulu şahitlik ederdi kocaman aşkımıza,
Bazen kaldıramazdı sırrımızı açıklardı başkalarına,
Herkesin dilinde sadece sen ve ben olurduk,
Köy günlüğünün manşetlerine otururduk bir anda,
Hatırlar mısın arkamızdan söylenen sözleri?
Hatırlar mısın başımızdan geçenleri?
Oysa ne çok seviyordum ben seni…
Kalbimin kapılarını ilk kez biri çalmıştı,
Kalbimin ziline uzun uzun basmıştı,
İşte o benim ilk aşkımdı,
İçimdeki ateş büyüyordu yanardağ misali,
Engel olamıyordum sanki kaybetmiştim kendimi,
Hatırlar mısın ey sevgili?
Bana akıttığın o gözyaşlarını,
Senin için silmiştim ben geleceğimi, hayatımı,
Senin için aileme yüz çevirmiştim,
O koskoca yılların hiç mi yoktu hatırı?
Nasıl unuttun sen unutulmayacak anılarımızı?
Nasıl bitirdin o herkesin imrendiği sevdamızı?
Bir kadının yalanlarıyla karışmıştı ortalık,
Ailelerimiz sanki kan davalısı gibilerdi,
Sana da, bana da yasaklar gelmişti,
O günler ne kötü günlerdi?
Ama ne sen bıraktın beni,
Nede ben vazgeçtim senden onca baskıya karşı,
Çok kötü zamanlardan sıyrılmıştık seninle,
Neyse ki kadın itiraf etmişti yalanları benim zorumla,
Her şey yoluna girmişti daha sonra,
Artık önümüzde hiçbir engel kalmamıştı,
Hatırlar mısın?
Karşımızda kimseler duramamıştı?
Hani benim ilk aşkımdın ve tek olacaktın?
Hani gülümdün benim hiç solmayacaktın?
Hani gönül bahçemin en güzel yerinde duracak,
En nadide çiçeğim olacaktın?
Hani kimseler giremeyecekti gülüm aramıza?
Hiç mi saygı duymadın o geçen yıllara?
En güzel günlerimi yaşadım seninle,
Çok mutluydum o zamanlar,
Çok sevdiğim bir kadın vardı,
O benim ilk aşkımdı.
Ve sende beni çok seviyordun ya da ben öyle biliyordum,
Her gece evinizin arka bahçesinde buluşurduk,
Sabahlara kadar el ele oturur geleceğimizi konuşurduk,
Gözlerinden alamazdım kendimi kaybolur giderdim,
Sana dokunmaya kıyamazdım, sana dayanamazdım,
Sana bir şey olsa emin ol yaşayamazdım,
Bir çıtırtı duyunca korkardın ve sarılırdın sımsıkı,
Aslında bende korkardım ama çaktırmazdım,
Merakla bakardık kim bu saatte diye,
Mahallenin meşhur kedisi kahkaha attırırdı bize,
Gecenin üçünde…
Yıllar geçmişti aradan,
Her zorluğu yenmiş,
Her engeli aşmış biz vardık sadece,
Saçma sapan bir kavga nasıl düşürdü bizi birbirimize?
Ben hem okuyor, hem çalışıyordum,
Seni o erkekle el ele görene kadar yaşıyorum,
Sanki o an diri diri mezara gömülüyordum,
Gözlerim bana yalan söylüyordu,
Gördüklerim doğru değildi, gözlerime inanamıyordum,
Seni öyle görmektense,
Neyse…
Kalbimin kapılarını ilk defa biri çalmıştı,
O benim ilk aşkımdı,
Ben seni her şeyden çok seviyordum,
Sadece senin için yaşıyordum,
Sen yetiyordun bana başka kimseyi istemiyordum,
Seni o erkekle el ele görene kadar yaşıyordum,
Ellerin başkasının elinde, gözlerin gözlerimdeydi, hatırlar mısın?
Beynimden vurulmuşa dönmüştüm,
Sanki kaynar sular dökmüşlerdi üzerime kazan kazan,
Sanki vücuduma voltajları yüklemişlerdi,
Ne kendimi düşündüm, ne seni, ne annemi,
Sadece ölmekti aklımdaki çünkü gitmişti can,
Bana yapılır mıydı bu sevdiğim?
O kadar hatıradan sonra, bu muydu hak ettiğim?
O an karıştırmıştım ortalığı, delirmiştim sanki,
Üzülme diyordu arkadaşım ama bilmiyordu,
Çıkmıyor ki aklımdan o hatıran,
Üzülme diyordu arkadaşım ama bilmiyordu,
Ölmüştü bende en sevdiğim insan,
Kalbimin kapılarını ilk kez çalmıştı,
Bana en büyük kazığı atan,
İlk aşkımdı…
Senin yüzünden aylarca ağladım, acı çektim,
Çıkaramadım seni aklımdan ben seninle ölecektim,
Sensiz yapamazdım, ama gururum incinmişti,
Çelişkiler içinde günlerimi bitirdim,
Ah, ah seni nasılda böyle deli gibi sevmiştim?
Sen bilmezsin bunları ama senin için az mı kavga etmiştim?
Az mı dayak yemiştim?
Hatırlar mısın?
Amca kızının düğününde söylediğim şarkıyı?
Sen, ben ve dostumun ağlayışını,
Nasıl becerdin sen ağlatmayı, iki tane dağ gibi adamı?
Aslında herkes olayın farkındaydı,
Bütün gözler sen, ben ve dostumdaydı,
Bizi için için ağlatan,
Benim ilk aşkımdı…
Aylar geçmişti aradan ve sen geldin tekrar,
Dilinde “Seni Seviyorum” ve “Unutamadım”lar,
Seven adamın yüreği bu kadar kurcalanmaz,
İçimdeki volkan bir patlarsa seni de, beni de yakar…
Hatırlar mısın son günü?
“Son kez göreyim” demiştin, “Son kez görüşelim”,
Ve her zamanki yerimizde buluşmuştuk,
Aşkımızın başladığı yer, gölün kenarındaki küçük iskele,
Ölmek daha iyiydi sen orda ağlarken arkamı dönüp gitmek yerine,
Aslında o an boynuna sarılmak gelmişti içimden, her şeyi unutmak,
Seni ne çok sevdiğimi söylemek,
Çünkü deli gibi seviyordum hala seni,
Ama gururum sarmıştı bir kez bedenimi,
Aklımı kaçıracağım Ya Rabbi başkası tutmuştu ellerini,
Başkası görmüştü bana ait olan gözleri,
Tertemiz sevdamı ayaklar altına almıştı o yabancı kişi,
Gördün mü bak?
Birbirimizle ödedik saçma bir kavganın bedelini,
Aslında ben hiç istemiyordum o iskeleden sensiz gidişi,
Kalbim “Geri dön” derken, beynim “ilerle” demişti,
Belki de yanlıştı yaptığım bilmiyorum,
Tek bildiğim,
Aşkımızın başladığı yerde aşkımız bitti…
Aradan yıllar geçti,
Seninle anımız olan her yeri terk ettim,
Ve bende duydum, evlenmişsin,
O beyaz gelinliği başkası için giymişsin,
Ben senden önce olduğu gibi, senden sonrada yalnızım,
Sadece sen doldurmuştun o ufacık yüreği kocaman aşkınla,
Ve sen gidince, ben gülmeyi unuttum,
Gülmedim senden sonra, gülemedim
Senden sonra sevmedim, ne yapayım işte sevemedim,
Arada bir düşersin aklıma,
Gözlerim dolar, yakarım hemen sigaramı,
Güzel günlerimizi düşünür, tebessüm eder, gülerim,
Ama o lanet olası an gelince aklıma,
Boş ver orasını hiç sorma...
Ben senden önce olduğu gibi, senden sonrada yalnızım,
Ama annemden başkasına değil artık gözyaşlarım,
Bu hayatta sadece bir kişi üzebildi beni,
Sadece bir kişi ağlattı,
Sevgi dolu yüreğimi dağlayan, gündüzümü karartan,
Benim ilk aşkımdı…
İlk aşkım…
Selim’in gözlerinden akan sellere her zaman olduğu gibi yine dayanamamıştı Şener. Dostunun yanına oturdu tekrar ve elini kardeşi gördüğü adamın omuzlarına attı minnettar hisler içinde. Yıllardır cevabını bildiği ama bir türlü dostundan duymadığı cevabı öğrenmişti. Zaten İstanbul’a gelmesinin sebebi buydu ve tabi Selim’e getirdiği bir emanet.
“-Canını yaktığımın farkındayım. Affet beni” dedi kendisini suçlu hisseder bir vaziyette. Dostundan aldığı tek yanıt ise gözlerine bakmasıydı.
Sigaraları bitene kadar sessizce oturmayı tercih etti iki dost. Ama Şener de bir tedirginlik baş gösteremeye başladı ve normal olarak kaçmamıştı Selim’in alev alev yanan gözlerinden.
“-Hayırdır Şener bir şey mi var?” dedi meraklı gözlerle. Bu sefer susma hakkını kullanan taraf dostuydu, roller değişmişti sanki. Selim soruyor, Şener susuyordu. Şener sustukça, içinde ki merak daha da artıyordu Selim’in.
“-Sende var bir şey ama hayırlısı” dedi Selim.
Şener dostunun daha fazla üzülmesini istemiyordu, bu yüzden tereddüt içindeydi. Selim’e gönderilen emaneti vermeli miydi yoksa sonsuza dek dostundan saklamalı mıydı? Bu sırla yaşayabilir miydi bir ömür boyu. Ve eğer bir şekilde Selim öğrenirse, sonuç ne olurdu. Şener ne yapacağını bilmeden düşünüyordu. Uzun uzun tasarladı zihninde neler yapması gerektiğini. Selim nasıl bir tepki verecekti ve dostuna karşı nasıl davranması gerekecekti. Şener için çok zor bir an olacaktı bu.
“-Hadi kalk biraz yürüyelim” dedi Şener.
İki dost kalktılar ve yürümeye koyuldular bayırdan aşağıya doğru. Selim tek başına çıktığı bu yokuştan, bu dünyada kendisine en yakın insanla inmenin mutluluğu içindeydi ve merakı gittikçe artıyordu. Gülhane’den çıkıp Sirkeci Garının yanından geçtiler küçük ve ağır adımlarla. İkisinin de dili yokmuşçasına veya konuşmaya isyan edercesine susmaları devam ediyordu. Uzun süren o kısa yolculuktan sonra Eminönü’ne geldiler ve yine o eşsiz manzaranın tadını çıkarmak için yaslandılar denizin kenarında ki demir korkuluklara. İki dost, gelip geçen vapurları takip etmeye, martıların oynaşmalarını izlemeye koyuldular.
“-Çok yanlış yaptık zamanında” dedi Selim. Dostu başını sallayarak onaylamıştı Selim’i.
“-Buraya geldim ve kendime tertemiz bir sayfa açtım dostum. İnsanları sevmeyi öğrendim. Bir yürek kazanmanın her şeyden daha değerli olduğunu gördüm. İnsanın nasıl bir mucize olduğunu, Allah’ın bir insana nasıl yardım ettiğini, düştüğü kör kuyulardan nasıl çıkardığını. Biz O’nu unutsak bile, Yaratan’ın bizi hiç unutmadığını. Sahipsiz ve yalnız olmadığımı anladım. Ve her zaman koşullar ne olursa olsun, dürüst olmayı, dik durmayı, doğru gitmeyi öğrendim. Aç kaldım ekmeğin kıymetini anladım, uykusuz kaldım uykunun kıymetini anladım. Beş sene mi alan bir aşktan sonra, beş senede İstanbul çok şey öğretti bana Şener.
“-Haklısın dostum, zor günleri geçtin çok şükür.”
“-Bir sınavdı her şey, Rabbim sınavımı kolaylaştırdı benim. Sırtıma kaldıramayacağım yükü yüklemedi. Ve benim ne kadar güçlü biri olduğumu gösterdi. İstediğim de neler yapabileceğimi öğretti. Şükürler olsun.”
“-Her kışın ardı bahar demişler dostum.”
“-Eyvallah.”
Şener kendini ve cesaretini toplamıştı. Cebinde aylardır gezdirdiği kağıdı eline aldı ve bir müddet elinde tuttuktan sonra uzattı dostu Selim’e.
“-Bunu Neriman gönderdi” dedi sadece ve Selim’in ne tepki vereceğini beklemeye başladı. Neriman bir mektup yazmıştı Selim’e, son bir mektup. İçinde yazanları her ikisi de merak ediyordu. Selim eline aldığı kağıda baktı uzun uzun sonra gözlerini dikti İstanbul boğazına. Bir yandan ne yapması gerektiğini düşünürken, bir yandan da elinde ki kağıdı parmaklarının arasında gezdiriyordu. Mektupta ne yazıyordu? Bu kadar yıldan sonra Neriman neden böyle bir şey yapma gereği duymuştu? Bu sorular döndü beyninin içinde.
“-Neriman gönderdi demek” dedi Şener’in gözlerine bakarken. Tedirginliği ve heyecanı her halinden belli olan Şener “evet” demekle yetindi sadece. Selim dostuna bakıp gülümsedi ve elinde ki mektubu bıraktı İstanbul Boğazının dalgaları arasına.
Şener’in tedirgin ve heyecanlı gözleri gitmiş yerine fal taşı gibi açılan şaşkın gözleri gelmişti. Bir Selim’e baktı bir boğazın suları üzerinde yüzen mektuba. Kelimeler takılı kalmıştı sanki boğazında hiç bir şey diyememişti. Bu sırada Neriman’ın son mektubu dalgaların arasında kayboldu. Aklı başına gelene Şener:
“-Selim?” dedi sadece.
Selim sakin bir şekilde kilitlendi dostunun gözlerine. Şener’in şok olmuş tavrı karşısında, alay edercesine gülümsedi bir müddet. Şener akıl sır erdirememişti dostunun yaptığına ve sorusunu tekrarladı.
“-Ne yaptın sen Selim?”
Bu soru üzerine, Şener’in dostundan aldığı cevap manidardı…
“-Aşkı çöpe attım.”
YORUMLAR
Bir yazı 8.bölümde güne gelir ve bir önceki yazının devamı niteliğini taşıyıp, ilk giriş cümlesi de "O günden sonra" olursa; okuyanı da, anlayanı da, yorumlayanı da böyle az olur.
Bu biraz şuna benziyor, kalınlığı ince yeni bir kitap aldınız elinize...şöyle bir göz atim, kaç sayfa bu şu derken daha kitaba başlamadan son sayfaya gözünüz ilişti aniden ve merakınıza yenilip finali okuyuverdiniz ve ister istemez hikayenin büyüsü bozulunca da okuma hevesiniz kaçtı gitti.
İşte ben de biraz bu duygularla, tembellik etmeden ve biraz da hikayeyi merak ettiğimden ötürü, ilk cümleyi yarıda bırakıp geri geri adımlarla bütün bölümleri okudum sırasıyla.
Sonuç itibariyle sade bir dil, mütevazi bir üslup...yazı kahramanları aşk acısı çekerken bile saygıyı elden bırakmamış. Her bölümde araya şiirler de eşlik etmiş. Beğendiğim tasvirler de oldu, sıradan bulduklarım da...Bu hikayeler nereye evrilecek, yazı karakterlerinin akibetleri ne olacak derken sonuna geldik.
Kutlarım.