- 297 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ZAMANE ÇOCUKLARININ SİLAHI ( Taciz )
Mahalle bakkalından akşam ekmeği almış eve dönüyordum. Oturduğum evin sokağına girdiğimde, komşu evin sokağa sırtı dönük yeni badana edilmiş garaj duvarına, biri on-oniki diğeri ondan daha büyük, kıyafetlerinden saç kesimlerine kadar akranlarından farklı züppe kılıklı oğlan-kız arası iki kız çocuğundan, büyük olanın elindeki siyah sprey boya ile beyaz badanalı duvara yazı yazdığını gördüm. Küçük olanı yanında durmuş merakla onu izliyordu. Çocuklar, sokağa sırtları dönük olduğu için benim geldiğimi görmüyorlardı. Yanlarına gelip, arkalarından “ Çocuklar, siz ne yapıyorsunuz? Ayıp değil mi yaptığınız? Üstelik kız çocuklarına böyle şeyler yazmak yakışıyor mu?” dediğimde, büyük olan kız elindeki sprey boya kutusunu sallayarak, yaşına bakmadan, umarsız ve de ukala bir tavırla yüzünü bana dönerken “Ay sana ne? Ne varmış yazdığımda, bu sokak senin mi?” dedi. “Bana bak kızım birincisi, ben bu sokakta oturuyorum. Yazı yazdığın o duvar da benim komşuma ait, ikincisi, yazdığın o yazıyı ben okurken utandım, sen utanmadan nasıl böyle müstehcen şeyi herkesin gelip geçtiği sokağa yazıyorsun?” Kız, sanki bana saldıracakmış gibi hiddetlendi bir adım attı bana doğru. “Müstec de neymiş?” “Müstec değil, müstehcen diyorum. Senin anlayacağın dilden söyleyeyim o zaman; Ayıp, çirkin şey demek. Hele de bunu senin gibi bir kız çocuğu yazıyorsa daha da ayıp, çabuk kaybolun buradan, yoksa…” “Yoksa ne? Ne yapacaksın? Sen Polis misin?” dedi. -Evet, ben polisim- demek geçti aklımdan sonra vazgeçtim. Lafı uzatmak istemiyordum.
Kız, gelişi güzel duvara yazmış olduğu “A.. K.. Ç..” cümlesinin devamını getirip getirmeme arasında bir kararsızlıkla bana sırtını çevirip tekrara duvara döndü. Belli ki ben ve söylediklerim pek umurunda değildi. Ben ise sabırla onun yazdığı utanç cümlesinin üzerini, elindeki boya ile kapatacağını ümit ediyordum. Ben “Evet kızım, seni bekliyorum” dediğimde yanındaki küçük olanı “kanka, seni bekliyormuş, hadi yazdığın yazıyı sil de gidelim” dedi. Yazıyı yazan kız çocuğu, ukala bir tavırla, yanındaki arkadaşına “Beklesin, ben mi diyorum ona başımda bekle diye” -Lahavle, çattık dedim- içimden. Küçük olan kız bu sefer yazıyı yazan kızın kolundan tutup kendine doğru çekerken “Hadi gidelim artık, yoksa ben yalnız gideceğim” dedi. “Hadi kızım, sil artık şu yazdıklarını yoksa Polis çağıracağım” derken içim bir tuhaf oldu. Burkuldu. Kendi halime gülesim geldi. Hüzünlendim, sabrıma yenik düşmemek için alt dudağımı ısırdım. Ne garipti içinde bulunduğum durum. Yıllarca -Tam 27 yıl- polislik yapmış, hem de bu görevin 12 yılını çocuk polisi olarak tamamladıktan sonra emekli olan ben, şimdi şu iki züppenin başında, çaresiz bir şekilde -büyük kızın- duvara yazdığı utanç yazısını silmesini bekliyordum. O zaman bir kez daha anladım yıllarca üzerimde şerefle taşıdığım üniformanın ağırlığını ve de kıymetini. Yazıyı yazan kız, duvardan tekrar bana dönüp “Tamam, yazıyı sileceğim. Sen de çek git başımdan. Yoksa…” deyip, sanki cümlenin devamını tamamlamak için benim kendisine soru sormamı bekliyordu. O an içinden geçenleri, konuştuğu cümlenin devamını getirmek için ağzından çıkacakları tahmin ediyordum. Ne de olsa ben bir polistim. Yıllarımı o ve onun gibi nicelerine harcamıştım. Önce bir çığlık atacak, ardından; imdat, bu adam beni/bizi taciz ediyor diye avazı çıktığı kadar bağıracaktı. İçime acı acı gülümsedim. Yarım kalmış cümlesini tamamlamak için ona bu fırsatı vermek, içimden geçen tahminimi doğrulayıp teyit etmek istiyordum. “Eee kızım yoksa ne olacak?” dedim. Kız, yerinden hiddetle üzerime doğru gelirken, elindeki sprey boya kutusunu hızlıca, parke taşı döşenmiş kaldırıma vurdu. Sonra da gözlerimin içine bakarak “Şimdi şurada, bu boş sokakta imdat, yetişin, bu sapık adam bizi taciz ediyor diye bağırsam ne yapacaksın? Ne olur halin hiç düşündün mü?” dedi. Kız bunları söylerken, küçük olanı kolundan tutup kendine çekti. “Yeter artık kanka, ne halin varsa gör, ben gidiyorum işte” dedikten sonra kaldırımdan yola indi. Evet, tahminimde yanılmamış, aklımdan geçenleri teyit etmişti. Çünkü bu ve bunun gibi aile terbiyesi almamış, gelişi güzel melankoli yaşayan, başıboş züppelerin en büyük silahaydı taciz kelimesi. Merak ediyorum acaba taciz kelimesinin anlamını biliyor muydu? Yeni yetmelerin ağzına kolay gelen, basit gelen, hafif gelen o taciz kelimesi benim için çok ağırdı. Bir çığ düştü üzerime, tonlarca karın altında kaldım. Her tarafım bembeyaz, titriyorum bu Ağustos sıcağında. Elimdeki ekmek poşeti yere düştü. Eğilip yerden aldım. “Tamam, kızım gidiyorum” deyip ayrıldım yanlarından.
Sonra ki gün baktığımda, duvardaki yazı silinmemiş sadece üzerine büyük bir çarpı -X- işareti konmuştu.
Duvarın karşısında durup, dün, kızın yazdığı ve önceden yazılmış diğer yazıları okudum utana sıkıla. Sonra lügatime, edebi dağarcığıma ansızın şu söz düştü kendiliğinden; Bir şehrin kültür seviyesini, o şehrin duvarlarına yazılan yazılar belirlermiş.
İşte, ben böyle bir şehirde yaşıyorum.