- 507 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
İLHAMİ-İLHAMIN AYAK SESİ...
‘’Beni yazmaya iten şeyleri seviyorum. Sevmekle birlikte büyük bir nefret de doğuyor içimde bu işi
yaparken. Çünkü yazdıklarımın çoğu, içime dönüp gördüklerimden ziyade dışıma taşan şeylerden
ibaret. Bu bazen keyifli ve rahatlatıcı olduğu gibi bazen de çok sancılı bir süreç. En azından benim için.
Çok sevdiğim bir müziği sonsuza kadar dinleyip daha sonra da sıkılmak gibi değerlendirebilirim. Ama
her ne olursa olsun yazmak, okumak ve bir şeyleri anlatmak benim en büyük sığınağım.’’(Alıntı)
Yalnızlığın yüz bulduğu bir ırmak adına yazmak denen sürecin girizgâhı ise ansızın gökte beliren ve semiren bir bulut ve de yandaşı umut.
Körelen kalbime değil koyu gözlerine aşığım karanlığın ve her ne kadar beyaz olsam da süt-liman olmadığı kadar duygularımın, bazen çöreklenen rehavete odaklanıp kendimi de kasıp geri çektiğimde…
Ve işte ruhumda kopacak büyük kıyametin öncülüğünü yapan küçük kıyamete bakış açım.
Sezilerim büyürken, ezik içim genelde ve bu ezikliği bir cümleyle de başladım mı yolculuğa ardı arkası kesilmeyen ilhamın eteklerine bir yapışıyorum ki:
Yoksa adına İlhami mi demeliyim içimde körebe oynayan çocuğun çocukluğunu terk etmesi gibi de bir ihtimal yok iken.
Sallantıda iken hayatım.
Kumrular gibi beslediğim sözcüklerim.
Dik başlı bir acıdan sökün eden ve haresi bilinmezin:
Kâh bir dehlizde bulduğum kendimi kâh göğün ritminde saklı bir vaveyla.
Güne erken başlamanın bir ıstırap olduğuna kani oldum bir ömür hele ki öğrenciliğimde uyku bana hep haramdı.
Kırk Haramiler gibi kılıç salladığım ömrün şafağında isyan…
Kalemin de şakağıma dayandığı söken şafakta sökülen nerem var sökün eden hecelerle ördüğüm bir alfabe olsa olsa kalemin vurucu gücünde imha ettiğim ne kadar kötülük ve olumsuzluk var ise.
Mevzubahis olan aslında sıradan hayatımın sıra dışı hüznüne sunduğum bildirgeler.
Yanlı yansız sevgilerin.
Yandaş iklimlerin de vebali ve meali ve içimde köpüren bir deniz.
Şarlatan bir imgede bulduğum kendimi ansızın.
Şirret bir hüzne bata çıka karabatak gibi yaşamışlığın da ihbarı olsa gerek.
Yazarak yüz bulduğum yüce Rabbim.
Yazma arifesinde yerinden firar eden kalbim.
Sözcüklerin neşri ve nesri ve de tekil kimliğim…
Gel gör ki kalemle her buluştuğumda çoğaldığım ve izini sürdüğüm umudun ardına kadar açılan kapısı.
İz bilmez iken yol da yordam da bilmezken ve işte kalemimi elime ilk kez aldığım o gece miladım iken.
Üstünden geçen binlerce gece binlerce nesir ve şiir.
Uyruğum oldu artık edebiyat ve hayatıma dinamizm kazandıran bazen ifrata kaçsam da yazmak benim ilahi reçetem.
Günü kuruttum ve astım darağacına.
Geceyi uyuttum ve yasladım başımı yüce Rabbin omzuna.
Ne isyan ne inkâr.
Ne de itiraf.
Aslında her şey olması gerekmediği gibi:
Bir elimde annemin ilaçları ve fırsat buldukça bir koşu gidip kalemimi elime aldığım.
Arzuhali yüreğim ve kalem sevdalandığım.
Sözcükler benim yuvam ve neşem ve mekânım bazen daraldığım bazen t/uzağına düştüğüm kelamın güdüsünde saklı bir renk gibi:
Bazen sararıp solduğum ve döktüğüm yapraklarımdan kendime bir bahçe inşa ettiğim.
Her yol mubahtır hani mademki söz konusu yazmak.
Hüzne kılıflar biçtiğim.
Mevsimi soyup yeni baştan giydirdiğim.
Ve annemin varlığına duyduğum ihtiyaçtan da öte bir ihtiyacı annem bana duyarken.
Ve ikimiz için de iyi olan:
Duyguların resitali sözcüklerin serenadı…
Öykündüğüm bir Allah’ın kulu olmadı bir ömür çünkü:
Ne ben çekerim başka birini benden sonra ne de bir Allah’ın kulu merhem olur kapanmayan yaralarıma.
Şahikası ümidin.
Servetim iken sevgi.
Kendimi saldığım zamanlardan firar edip kendimi toplarken bir bir, dağıldığım metruk hecelerde mazlum yüreğimle bir koşu sevdiğim.
Anne ikliminin gülüyüm.
Gülden de öte gülebildiğim kadar ihya etmekteyim annemin sevecen ve kırgın yüreğini.
Uçsuz bucaksız bir mealde.
Sözcüklerin kaynadığı köpürdüğü bir halde…
Derdime derman olan sözcüklerin nezdinde…
İyi huylu bir lezyon belki de içimde infilak eden ve etrafa yayılan parçalar ve duygular nasıl ki dile gelmekte kalemin içgüdüsüyle.
Dündü geceyi ihbar ettiğim.
Bu gün ise umudun ayak sesi.
İnzivada geçen ömrün yarılandığı bir minvalde ihya edilesi bir ruh ki taşan bedenimden ve tek kozum tek kozam içine saklandığım edebiyatın şaşalı sesi ve…
Ben her ne kadar hiçlik makamında yaşayan bir derviş olsam da…
Sonlanmayacak arayışımla ne mutlu ki yüreğine bağdaş kurdum pek çok insanın ve işte:
Ayracım da imlecim de içimdeki ses de her halükarda yazdıklarım bana bir bir geri dönerken…
YORUMLAR
Hayatı dikte eden.
Ruhun da evrenin de divası iken kalem...
O halde bir yorum nezdinde sunuyorum şiirin ve şairin üstüne zimmetli mademki evren...
EVREN ÜSTÜNE ZİMMETLİDİR ŞAİRİN...
Mevsimlik işçisiyim yüreğimde ansızın zuhur eden mutluluğun vadesi dolmadan dolan bardağıma değerken suyun teninde saklı izdiham.
Renklerdir muadilim.
Müptelası olduğum sakar duygularım ve nicesi.
İsyanın güftesi iken şiirler derlediğim hikâyelerde bulurum kendimi.
Savsakladığımdır hayat.
Semazeniyimdir ruhumun.
Kanatlandığım kadar kandığımdır en doğru bildiğim yalan.
Ütüsüz bir neşeyle serildiğim dünüm ve meftunu olduğum çocukluğum ve ilk gençliğim:
Hali hazırda seken kör bir kurşun gibi körü körüne inandığım insanların zümresi ve neşrinde ömrün yazılası nesirlerin günceme eşlik ettiği kadar inzivada geçti geçmekte de ömrüm.
İçimde ukde olan nasırlaşmış duygular ve anılar.
Yüreğin umresi ise her halükarda şiir.
Şiirin nazı sadece bana geçmez hem geçkin şarkılar nasıl ki kilit noktam söyleyin en azından:
Yaş alır mı şiirler ve şarkılar?
Yas düşkünü bir minvalde yasanın ta kendisidir hüzünlü duygular.
Bir çocuğun çığlığı.
Solan rengin iniltisi.
Aşkın ç/ağrısı.
Derdest edilmiş kimliğimin ta kendisi.
Dalyalara denk düşen balyalarca umudu yerle yeksan eden yine de hayattır hatırına sevginin, katlandığımız bir o kadar kat izinde saklıdır yüreğin detone olmuş şarkılardan tutun da deforme olmuş bir şiire uzanan eller kırılsın.
Sözcüklerdir umuda dair.
Sözcüklerdir ufkun ta kendisi.
Sözcüklerdir yüreğin tütsüsü.
Yazılası şiirler beklerler sırada ve sırasını savmadan şair bazen av olur kalem bazense avcı ve hicvinde yazılanın şair nasıl da okuyucusuna duacı.
İklimdir sergüzeşt.
İklimdir iade-i itibarı evrenin ve insanın.
İklimdir ikilem dolu.
İklimdir sevgiyi ve umudu ikileten.
Tek hanelidir öncesinde şair ve şiir ve teyit eder yalnızlığını ve seker bir heceden diğerine bazense nasıl da sakar ve sadık olduğu kadar kalemine sadaka misali dağıtır sevgisini.
Sandığın dibinde naftalin!
Şairinse dilaltı heceler.
Hecelerden üreyen bir zümre iken alfabe dahi yetmez yazmaya ve şair debelendikçe rahmet olur nur olur duygular ve sağanak misali yağdı mı yağar zirveye en çok da dağına göre kar verir Allah şairse dağlandıkça dağıtır kendini ağladıkça erer hidayete çünkü aşkın adıdır şiir çünkü şiirin teyit ettiğidir ömür ve ömründen ömür gider şairin ne zamanki kapılsa sessizliğe ve sussa kalemi saman altından su yürütenlerden değildir hem ve hicridir kalem ve hicretidir şiir ve haysiyetine zarar gelmez asla çünkü şair âşıktır Rabbine ve insana.
Hazan vurgun yer.
Hüzün zuhur eder.
Teselli babında ıslanır toprak ve gözler.
Tabip suskun hasta dertli ve şiirle tedavi edilir yürekler.
Kopçası kopar bazen sözcüklerin bazense korna çalar imgeler.
Tornistan yapar kalem ve dalkavuğu hüzün ve derdest edilmiş yürek.
Mentollü bir güldür şairin genzini yakan ve de solmayan…
Meali hüzündür şairin beslendiği kadar acılarla besilidir duygular:
Ne basmakalıp ne yalan.
Ne riya ne kin.
Rüzgârın kanadına konan ölümlü kelebek gibidir şairin yazdıkları:
Ne bir güne sığar ne de kalbine.
Ne güler ne ağlar.
Hiçliğin zirvesinde nakış işler gibi işler ömrü…
Batılı gizemin ve atıl yüreklerde saklıdır serveti:
Ziyan olsa da sevgi ziyadesiyle sever şair.
Zail olsa da bazen zulüm…
Ve tüm evren üstüne zimmetlidir şairin kilit noktası aşk varış noktası s/onsuzluk göğün terbiyecisi bir kuşun da misilleme yaptığı kadarıyla mihenk taşında bilinmezin sökün eder yarınlar ve bile bile yazar da yazar kalem yazgısına riayet eden her sözcük nasıl da sirayet eder şiire ve içinde kopası o büyük kıyamet ne de olsa öncesinde küçük kıyamettir kalemin ve şiirin eşliğinde kopan konduğu kırık dal çekmese de ağırlığını kalemin…
Vebali boynuna.
Yüzü suyuna hürmeten kaderin.
Renginde haz solduğunda haiz olduğu tek hecedir dirliği ve bir o kadar kargaşası çünkü şair kefildir içinde taşıdığı o ölümsüz aşka…
GÜLÜM ÇAMLISOY