- 350 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
KALBİME YASLANAN ÖLÜM-9
Üzerime kara bulutlar çökmüş olarak ağlayarak bekliyordum. Gündüz olmasına rağmen her taraf kap karanlıktı. Gözümden dumanlar, sisler, acılar ve sızılar akıp gidiyordu. Düşünce yumağına sarılmış olarak vadilere doğru yuvarlanıp akıyordum. Beynim çatlarcasına zonkluyordu. Beni teselli edecek bir dost arıyordum. Bu dost gelmiyordu. Bir müddet sonra sağlık görevlisi içinde Bakkal Satılmış’ın elbiseleri ve özel eşyaları bulunan büyükçe siyah bir poşeti bana teslim etti. Hüzünle elimdeki siyah poşeti tutmayan elime aldım ve hastane dışına çıktım. Hastane duvarının dibinde ağıtım hıçkırıklara dönmüştü. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu. Gözbebeklerime hapsolan gözyaşlarım boşalmaya başlamıştı. Elimde mazinin acısını ve çilesini çekmiş eşyalarla Dış İşleri Bakanlığı’na doğru yürüyordum. Kısa olan yol bitmek nedir bilmiyordu. Gözyaşlarım ırmak olmuş çağlıyordu. Kırışan alnım daha da kırışıyordu. Nereye nasıl adım attığımı bilmeden yürüyordum. Bayram Bey’in de mesai zamanına rast gelmiştim. Islak gözyaşlarımı silip beni teselli eden Bayram Abi: “Üzülme hocam! Takdiri ilahi” derken onun da gözlerinden yaşların süzüldüğüne şahit oluyordum. Satılmış Abi’ye kim üzülmez ki! Onu bu çevrede sevmeyen yoktu ki…
Köyde tek telefon vardı, o da köy bakkalındaydı. Bayram Abi ile Ankara’dan köyün bakkalını telefonla aradık. Telefonda Bayram Abi: “Satılmış trafik hastanesinde yarın acele sabah erkenden Ankara’ya gelmelerini” söyledi. Bu telefon görüşmesi üzerine köylülerde ve akrabalarımızda yanlış bir algı olmuştu. Köylüler: “Satılmış ve İdris trafik kazası geçirmişler, ikisi de trafik hastanesinde yatıyor.” Diye. Köy yerinde gözyaşları ve feryatlar göklere yükselmişti.
Bu gece nasıl geçecekti? Yarın sabah nasıl olacaktı? Uyku bana küsmüşken ben nasıl uyuyacaktım? Ben, bu geceyi acaba nasıl geçirecektim? Sabahlar nasıl olacaktı? Zaten Ankara iki gün boyunca bizi yorup yığmıştı. Bir de üstelik sevdiğimiz gencecik abimizin vefatı. Kolay mı gencecik birinin kalbinize yaslanarak ölmesi? Gelin bir de bunu bana anlatın.
Akşam yemek içmek istemiyordum. Çok çok acıkmama rağmen bir lokma yemek istemiyordum. Bütün iştahım kesilmişti. O akşam bir yudum suyla idare ettim. Akşam ve yatsı namazlarımı kılarak odama çekildim. Allah’a şükürler olsun namazlarımı aksatmadan kılıyordum. Bana bu durumda güç, kudret, sabır ve dayanma gücü vermesi için Yüce Rabbime dualar ediyordum. “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciuûn. Allah’tan geldik yine Allah’a döneceğiz.” Ayetiyle teselli buluyordum. Gün ağarıncaya kadar gözlerimi yummadım, yumamadım. Satılmış abinin hatıraları bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden kayıp geçiyordu. Sanki gece hüznü benimle yaşıyordu. Yıldızlar benimle ağlıyordu. Ay benimle hıçkırıklara boğuluyordu. Karanlık benimle üzüntüsünü paylaşıyordu. Ben bu düşünceler içinde yüzerken imam efendinin sabah ezanının “Allahuekber, Allahuekber” sesleri göklere yükseliyordu. Gözlerime bir dirhem uyku girmeden sabahladım. Abdestimi aldım, sabah namazımı kılarak yüce yaratıcıma şükrettim. Dualar ettim. Onu cennetine koyması için dualar ettim. Sabah namazından sonra da uyumadım. Ben üzüntüler içinde yüzerken odamın kapısı tık tık vuruldu. Bayram Abi nazik sesiyle: “Hocam kahvaltı hazır, seni bekliyoruz.” Dedi. Üzgün ve yorgun bir şekilde kahvaltıya indim. Bir iki bardak çay ve birkaç lokma ekmekle kahvaltıyı geçiştirdim. Yenge hanıma teşekkür ederek Bayram Bey’le evden ayrıldık…
Sabah mesaisi başlamıştı. Haberi duyan köydeki akrabalarımız başkente çoktan gelmişlerdi. Satılmış’ın cansız bedeniyle hastanede karşılaşan akrabalarımız resmen yıkıldılar ben de onlarla beraber tekrar yıkıldım. Sabretmekten başka çaremiz yoktu. Ölenle ölünmüyordu. Hastaneden cenaze çıkışı işlemleri başlatıldı. Yurt dışında işçi olarak çalışan Hasan Amca (Ado) arabasıyla gelmişti. Yanında da birkaç kişi vardı. Hasan Amca, uzun boyluydu. Kırarmış saçlı ve uzun sakallıydı. Bedenen zayıf biriydi. Avurdu içe çöküktü. Çenesi ve burnu uzundu. Şakacı biriydi çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu. Başkentte bizi buldular. Onlarla beraber doğruca trafik hastanesine gittik.
Cenazeyi yıkarken biz oradaydık. Cenazenin yıkanmasına yardımcı olduk. Eli yüzü bembeyaz nur gibi parlıyordu. Cansız bedeni gülümsüyordu. Güzelce yıkandı, kefenlemesi yapıldı ve cenazeyi tabuta koydular. İnsanı üzen bir nokta vardı; gözlerini açık olarak ruhunu Rabbine teslim etmesi. Rahmetlinin gözleri açıktı. Hastane görevlileri, rahmetlinin göz kapaklarını kapatmayı unutmuşlardı. Sizin anlayacağınız bu dünyadan gözleri açık gitmişti. Annesine, eşine, çocuklarına kardeşlerine, amcalarına, dayılarına, teyzelerine, halalarına ve bütün sevdiklerine doyamadan gözü açık olarak bu dünyaya elveda demiş. Çocuklarının mürüvvetini göremeden elveda demişti. Sevgili eşine doyamadan bu dünyaya elveda demişti. Melek yavrularına doyamadan bu dünyaya elveda demişti. Sevdiklerine doyamadan bu dünyaya elveda demişti…
Cenazenin çıkışı için resmi işlemler yapıldı. Köyden gelen Hasan Amcanın aracına tabut yerleştirildi. Biz de Bayram Bey’e göstermiş olduğu ilgiden ve yakınlıktan dolayı teşekkür ettik ve: “Allahaısmarladık ” diyerek ayrıldık. Cenazemizi özel aracımıza yerleştirdik. Genç delikanlının cansız bedeni aracın içine tabutla boylu boyunca uzanıyordu. Tabut bile ağlıyordu. Gözyaşları sel olup asfalta doğru akıyordu.
Köyümüz başkente üç yüz kilometre uzaklıktaydı. Şehrin yorgun, bitkin sokaklarından kırsal kesime doğru üzüntü denizinde yüzerek yol alıyorduk. Kelimeler boğazımıza düğümleniyor, hıçkırıklar kör düğüm oluyordu. Aracımızın tekerleri asfaltın gözyaşlarını siliyordu. Dağları, dereleri, tepeleri, ovaları ve vadileri rüzgâr gibi geçiyorduk. Köy bir türlü bize yaklaşmak istemiyordu. Mezar kapanıp kapanıp açılıyordu. Dua üstüne dualar ediyordu...
23.09.2023
Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.