- 537 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Meftun Sayıklamalar
sessiz düşündü.
“ellerin” dedi kadın.
“ellerin…”
“ve gözlerimin içinden bakıyor geceye yüzün
hadi öp beni
bir kerecik öp
öp de kıskançlıktan
çatlasın hüzün…”
–
İstanbul sen kokmalı yağmurlar ben
yağmurlar ben
İstanbul sen…
–
Aşk bir hata mıdır? Aşık olmak yanlışlık? Cevabın yüzde doksanı ’hayır’ olacaktır, kesinlikle. Çünkü aşk yüce bir duygudur, olağanüstü bir hissediştir ve aşık olmak güzeldir. Evet evet biz böyle öğrendik sözlük anlamı itibariyle aşkı, tabii ya...
Peki ya bu aşk denen şey sözden eyleme geçtiğinde neden anlamını korumaz? Neden yüceliği doya doya pratikte yaşanmaz da hep sözde kalır, sözün en derinine en dibine çakılır şarkılarda ve şiirlerde?
Tatlısını - acısını olabildiğince yoğun yaşarız, yaşamak isteriz hep bu duygunun. Kalemi kâğıtla, kâğıdı kalemle, mısraları ardı arkası kesilmeyen onlarca mısra ile hatta harfleri birbiriyle seviştiririz de neden sevdalının gözüne değen gözlerinde sevişemeyiz bir türlü özgürce? Kaçırırız bakışlarımızı ona bakarken?
İçimizden oluk oluk kâğıda dökülen lirik söz yağmurlarını sevdiğimizin karşısına geçtiğimiz anda durdurur, ketumluğumuzla keseriz.
Heyecan?
Kalp atışı?
Karşındakine güvensizlik duygusu?
Şüphecilik?
Ya da onun bizi bizim onu sevdiğimiz kadar sevmediği düşüncesi?
Oysa günlük hayatta birbirimize sorduğumuz sorular gibi merak ettiklerimizi gözünün içine baka baka sorup anında cevap almak varken neden geceye hapsederiz kendi kendimizi?
Ele ele göz göze iken bir şehire sığar varlığımız onunla. Fakat çoğu zaman kaçınılmaz olan ayrılık kapıya dayandığında şehir olur sevilenin yokluğu. Büyür, büyür, büyür ve içimizin coğrafyası dar gelince yokluğun - yoksulluğun yüz ölçümüne, bir anda binlerce sancı çizik atar yüreğimize bıçak misali. Ardından ağrısı - sızısı bitmek bilmeyen geceler…
En nihayetinde göğsümüz yarılır ve bir ses, “Doğur beni azat et!” der çığlık çığlık. Ve şiir çıkar içinden olanca ihtişâmıyla. Bir bütün halinde doğar bir sayfaya sığar varlığı. Ama aslı öyle değildir.
Şiirin tamamında bir bütün gibi gözüken bu duygular yine harf harf, mısra mısra yayılır geçmişin karanlığına, anılara ve anılarımızla beraber o şehrin her semtine, her sokağına, hatta yürüdüğümüz her kaldırıma.
Bu şehir çoğu zaman:
İstanbul’dur.
–
sessiz düşündü.
“ellerin” dedi kadın.
“ellerin…”
“ve gözlerimin içinden bakıyor geceye yüzün
hadi öp beni
bir kerecik öp
öp de kıskançlıktan
çatlasın hüzün…”
–
hemen gitme n’olur
aniden çekip gitme
bir sigara tiryakisi gibi düşün beni
sana müptelâ
yasak koyup saklanırsan bir köşeye
ararım seni İstanbul’un
ikimiz kokan caddelerinde
ve havası ellerin gibi sessiz sakin
suları gözlerin gibi deli divane akan
o şehirde
karşımda dur öylece
ellerin masanın üzerinde
içmek istemeliyim gözlerini
her gece içime çekmek
varlığınla soluk alıp verirken
ciğerlerim bayram etmeli yokluğunla
karşımda dur öylece Can
bir sigara paketi gibi dur
zehirlendiğimin hakkını vermeliyim
sana uzanmamayı öğrenmeli
yavaş yavaş ve ağrılı
‘sen’den
vazgeçmeliyim…
/ yüRekTen
Üvercinka 10⅚ Sayı
Temmuz/Ağustos 2023
Sn. Sait Açıkgöz Öğretmenimin “Üç Düğme” isimli şiirinden esinle.
“ıslak kuşların kışa küfrüdür susmaları konmuş
göçemeyişin ürkek bekleyişleri yaslandığım dalda
varoşça kıstırılır can bir sokakta kanlı bıçaklı
öpünce geçmez yaram
beni sevdan vurmuştur”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.