- 195 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zamanın Fethi
"Zamanın Fethi" Öykü Kitabı
Hakkında Mülahazalar
"Zamanın Fethi" Yazar Ahmet Doğru’nun Ağustos 2023’te okurlarıyla buluşturduğu ilk öykü kitabı. Bu kitaptan önce beş şiir kitabını okurlarıyla buluşturmuş bir şair ayrıca Ahmet Doğru. KDY Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturulan kitapta on iki öykü yer almakta ve yüz dört sayfa hacmindedir. Ayrıca “Zamanın Fethi” kitabın son öyküsüdür. Bir nevi on bir öyküden sonrasında zamana bir vurgu, hesaplaşma, faniliğe bir dikkat çekiş hüviyeti taşımaktadır.
Öykülerde öğretmenlik, mehter takımı, kös davulunun bağrına bağrına vurmalar, yazma konusu, esrarlı sükût hali, güreş - pehlivanlık, Davut Peygambere mülhem demircilik, örgü el işi, tekke zikir ortamları, aşk derecesinde kitap sevgisi, evlilik çeyiz hazırlığı gibi birçok konu işlenmektedir.
Anlatım, başkahraman üzerinden yapılmaktadır. Kimi öykülerde, hikâye kahramanının çocukluk, gençlik ve yaşlılık dönemlerine zaman olarak gidiş gelişler olmaktadır. Bazı hikâyelerde de başkahramanın kadın karakter olduğunu görmekteyiz. Öykülerin geçtiği zaman aralığı geniş ve çeşitlidir. Radyonun ülkemizde yaygınlaşmaya başladığı tarihleri de kapsayan, bin dokuz yüz kırklardan günümüze kadar geniş bir zaman dilimini ihtiva etmektedir. Bu durum, yazarın iki üç nesil öncesine kadar bir zamana tekabül etmektedir. Öyküler orta uzunlukta diyebileceğimiz 5-10 kitap sayfası aralığındadır. Sözün anlamı genişliğinde değil derinliğindedir anlayışının tam da içini dolduracak bir aralıktadır. Ayrıca anlatım sesi dingin, aheste ve derinliklidir.
Bazı öykü içeriklerinde meseller anlatılmaktadır. Bunlardan baykuş meseli daha çok dikkat çekicidir. Bu meselde baykuşun harabeleri mesken edinerek nasıl bir derinliğe ulaştığı, nasıl bir bilgeliğe kavuştuğu anlatılmaktadır. Bu meselin sonunda baykuş bilge, yarasa ise tüysüz kuş olarak kalmaya devam etmektedir. Bu öykülerin birçoğuna, içlerine söylenceler kaçmış hikâyeler de diyebiliriz. “Korkalamak, buut, çermen çeşit, elti eltiye küstü motifi, cuşa gelmek, afitap, gudubet hal, sahibülmevcudat, ululamak, püsem püsem” gibi yazarın zengin bir kelime haznesinin olduğunu da söyleyebiliriz. Yazarın öğretmen ve okullu olması da bu durumu destekleyici bir unsur olduğunu söyleyebiliriz.
Öykülerde öz olarak, İslami değerleri ihtiva eden, ata kültürümüze müntesip bir duyarlılıkta konular ele alınıp işlenmektedir. Allah’ı marifeten keşif yani tasavvufun, marifetin, pirliğin şuur bilinciyle yol alınmaktadır. Öykülerde, patriotism’de denen vatanseverlik kendisini hissettiriyor. Bir önceki söylediklerime akraba düşecek başka bir ifadeyle vatanseverlik, ırkçılık kokan kaba bir övünme hali değildir elbette. Olsa olsa milletimizin irfanî yönüne bir vurgu ve soylu bir değeri temsil eden Türklüğe bir bakış açısıdır. Türklüğü çağrıştıran ifadeler olarak; "Malazgirt Marşı, ocak, Selçuklu Kartalı, Hun Oku, Tanrı Dağları, Bamsı Beyrek, Banu Çiçek, Türklerde önemli bir yeri olan demircilik ve güreş sporu” bunlara örnek olarak verilebilir. Kısacası Türk kültürü, değerleri, ritüelleri öykülerde kendisini hissettiriyor. Bu şekilde öykülerin özü ruşeym olarak dışarıya taşmaktadır.
Öykülerde okurlarla bolca anlamlı mesajlar verilmekte, güzel sözler paylaşılmaktadır. Bunların bir kısmını buraya taşımak istiyorum izninizle. "Fazla ağıt, ölünün ruhuna azap verir" (sayfa 14), "Güneş zirveye çıkınca ağacın duldasına, yaş zirveye çıkınca çocuğun duldasına sığınmalı insan" (sayfa 19), “Osmanlı mimarisi sözü de kavi tutacak bir ustalığı ortaya koyar. Selimiye ile Su Kasidesi aynı ustalıkla inşa edilmiştir” (sayfa 31), "Aşk yolunda yenilgi zaferdir" (sayfa 38), "Gençlere zor şey sabır, yaşlılara dalgakıran. Sabırla her türlü dert tasa, sütliman", "Kişi namıyla yürür, akla danışır, vicdanla durur", "Sadece savunma, yenilginin ilk emaresidir" (sayfa 42), “Pehlivan, lisanıhâli iyi bilmeli. Rakibin sözüne değil, gözüne bakmalı. İlk yıkım gözde olur çünkü. Kişinin bakışını devirirsen; sırtını yere getirmek, çocuk oyuncağı” (sayfa 43), “Dul kadın, dünyanın duldasında kalmalıdır. Yaşamayı değil, yetimlerini yaşatmayı düşünmelidir” (sayfa 45), "Söz yâr içindir. Ağyara ne kelamımız olsun ki" (sayfa 75), "İnsana otuzuna kadar konuşmayı, otuzundan sonra susmayı öğretmek lazım" (sayfa 76), “Yiğitlik, gücünü göstermek değil. Delikanlılığın dizginlerini elinde tutmaktır” (sayfa 97) Gibi birçok örnek verebiliriz. Şimdilik bu örneklerle kifayet edelim.
Öykülerde ki kahramanlar bizden, bizlerin mahallelerinden birileridir. Kahramanlar; "Davut, Demirci Süleyman, Demet, Hacer, Fahri, Börküley Ana, Selim, Halim, Hasan Hoca, Hilmi Hoca, Yakup Hoca, Ali Dede, Rıza Efendi, Fahriye, Sinan, Elmas, Asuman, Gülbahar, Neslihan, Nadide, Selver, Fatoş, Hamiyet, İri Halillerin Remziye, Kezban, Gülnaz, Reyhan, Raziye Teyze, Osman, Şıh Musa, Hüsniye, Hüsrev, Necati Bey, Ferda, Harun, Nazan, Taner, Aslı, Mustafa Hoca, Sedat, Hüseyin Efe, Berika Anne, Kürşat, Ali Efe, Kocaosman, Murat" gibi isimleri sıralayabilirim. Bazı öykülerde çok az sayıda kahraman olmasına rağmen başka bazı öykülerde çok fazla kahramanla karşılaşabiliyoruz Hatta bazı öykülerde kahramanlar gizlenmiş, flu, gözükmemektedir.
Son tahlilde duygulu, içli öyküler okudum. Kararında bir betimleme ve yalın bir anlatımla birlikte. Öyküler tam olarak nihayete ermez. Öykü bir yerlerde kalır ve bu şekilde sonlanır. Sanki öykünün devamı var gibidir ya da devamı okurun tahayyülüne bırakılmıştır. İslamiyet’le mecz edilmiş bir ülkü, bir Turan anlayışında öyküler de desek yanlış olmaz. Böylelikle kültürel, ontolojik ve epistemolojik kodlar taşınmaktadır. Yazar, yazdıklarına yer yer mana ve ima da yüklemektedir. Anlatımlarda, zamana vurgu, bir fetih hali, zamanın merhem gibi bir halini de görmekteyiz. Böylelikle öykülerde, dehrin ve devrin yaşantılara şahit oluyoruz. Bir taraftan mazi yâdları da yer almaktadır. Bu öyküler, gün geçtikçe eşyaya boğulan günümüz insan ruhuna bir ferahlık verecektir muhakkak. Duygulu, duyarlı, sezgisel bütünlüğü olan, romantik duyarlılığı ve vakarlığı taşıyan güzel öyküler okudum diyebilirim. Son sözü yine yazara bırakalım ve yazarın güzel bir temennisiyle yazımızı nihayetlendirelim. “İnsan, dünyada güz yaprağı gibi durmamalı. Daima bahar yaprağı gibi rüzgârla güreş tutmasını bilmeli. Ne kadar sert eserse eşsin, yıkılmamalı” (sayfa 49) Okunmasını şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
21.09.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.