- 400 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OLUKLAR ÇİFT; BİRİNDEN NUR AKAR BİRİNDEN KİR.
OLUKLAR ÇİFT; BİRİNDEN NUR AKAR BİRİNDEN KİR.
Cenabı Allah, mahlukatı ,alemi yaratmadan önce, mutlak bir varlık idi.
Âlem ise mutlak bir yokluk idi. Gerçi âlem Cenâb-ı Hakk´ın kadim ilminde var idi.
Ama Allah âlemi var edip ortaya çıkarmaktan tam manasıyla müstağnidir.
Bununla beraber irade serbestliği ile birleşen zatının güzelliği, varlıkları yaratmasını gerektirdi. O vakit, mutlak varlıktan bir miktar alarak yokluğa serpince ışığa tutulmuş karanlıktaki cisimlerin ortaya çıkışı gibi yokluk varlığa dönüştü.
Cenab-ı Hakk´ın gücü her şeye yeter. Cenab-ı Hakk´ın saltanatı karşısında, kendisini sevip ona hizmet etmekten bir an dahi geri kalmayacak hizmetçileri, melekleri yarattı.O´nun yüce saltanatı ve varlığı karşısında boyun eğip duran uzay cisimleri (felekleri) ve hayvanları yarattı. Cenab-ı Hakk´ın azameti, yüceliği, aman bilmeyen düşmanları olmasını ve onları kahretmek suretiyle, kahhar lığını göstermesini gerektirdiği için nefis, şeytan ve onların hizmetçilerini yarattı. Yine Cenab-ı Hakk´ın yüce saltanatı, düşmanlar ile savaşıp Allah ismi şerifinin yüceliğini göstermek için insanı yarattı. “Sizi çamurdan yaratan, sonra da müddetini belirleyen O’dur. müddeti O’nun yanındadır. Sonra siz hâlâ şüphe edersiniz’’.
Allah insanı on maddeden mütevellit yaratmıştır. İlk ol emri ile yarattığı hava, su, ateş, toprak bunların yanında nefis. Nefis bunların yönetici konumundadır. ‘’İnsan ol’’ emri ilede âlem-i emirden olan: kalb, ruh, sır hafi ve ahfadır.Bu beş ile insan sıfatına büründük. İkinci ol emrinin muhatabı olan özellikler olmasa insan hayvan sıfatının özelliklerini gösterir. Bugünün insanlarını görüyoruz ki ömürleri mutfak ve lavabo arasında geçiyor. Halbuki bunu kuşlarda yapıyor. İnsan dediğimizde ikinci ol emrinin gerekleri değil mi? “İnsan ne için yaratılmıştır. Tabiiki kuşlar gibi yiyip içmekten farlı bir yaratılış ile yaratılmıştır. Sorusuna çok sık rastlanır. Yaratılışındaki bazı özelliği neticesiyle ayrıştırıcı ve asi bir yapıya da sahip. Deli ve asi bir at gibidir. Biz bu özelliğine nefis diyoruz.
Atalarımız yılkıdan tuttuğu atları getirip ehlileştirirlermiş. Bu ası at ehlileşmez mi ?elbette ehlileşir. Eğer nefis ehlileşirse bu defada seni ulaşılamaz denen yerlere taşıyan bir binek olur. Esfele Safilinden alır, alaya illiyine çıkarır. -Ehlileşmez mi? peki bu at? Hep doludizgin gitmek mi ister? Bütün bunlardan sonra insan nedir diyecek olursak(Muammadır) ama hamuru cahillik, mayası nisyandır. Ateşi nankörlük ,fırını acıdır. Yani insan oğlunun terbiyesi acı elem ve keder ile terbiye olur. Bunlarla terbiyenin zirvesine ulaşan insanoğlu
bunlar olgunlaşır ve de pişer .işe yarar hale gelir. Böyle olunca alem onda harmanda bir dane kadar kalır. Ufacık bedenin içinde on sekiz bin alemi barındırır. Yani kâinat olur. Bir avuç toprak su ateş, hava kâinat olunca sonsuzluğa açılan bir kapı olur.
İnsan denen bu çamurdan yaratılmış varlık neden? var, neden varız? Bu sorunun cevabını verebilmek o kadar kolay olmasa gerek. Cevabını bulabildin mi? Ancak basitçe şöyle tarif edebiliriz. Görmek bilmek ve şahitlik edebilmek için diyebiliriz. Evet, biz görmek, bilmek, bulmak için varız. Rabbimiz, “Bilinmezdim, bilinmek istedim” ayetinde bize bunu da söylüyor. Görmek gözle değil, hisle. Bilmek lafla değil, önce akıl, sonra kalple. Bulmak ise nasip işi bizlere.
Görmez ki insan, aslında ta kendisinin içinde O’ndan izler, işaretler var. Görmeyi göze bırakırsak, o ancak görmek istediğini görür. Esas görünmeyene “hazine” denir. Hazine nedir; Saklanmış gizlenmiş sırrı bilinmeyendir. Herkesin gözü önünde olsaydı zaten hazine olmazdı. Görünen aşikâr olsaydı hor kullanılır zarar verilirdi. Bizim şahitliğimize ihtiyaç kalmazdı. Bizler şahitlik etmek için varız. Şahitlik edebilmek içinde başlı başına var olanı görmek bilmek ve bildiğinden emin olmak gerekir. İnsan, gözlem üzerinden elde ettiği bilgiye göre hayatının kodlarını belirler. Hayatının düsturunu ve akışını bizzat kendi hayat tecrübesinden edinir ve bu gözlem süreci onun anlam dünyasını da biçimlendirir.
Hayatın akışında çok değişik döngüler yaşanmakta, Bu döngülerdeki tesirleri gören insan her şeyin gelip geçmediğini fark eder. Demekki herşey geçici değil diyede kendisini sorgular. Bazı bulgularla karşılaşır. Sonra fark eder ki hayat değişim üzerine bina edilmiş. Ama bu değişime rağmen kalıcı unsurları da içinde taşımaktadır. Bütün tabiatta ve galaksilerde yeryüzünde olup bitenleri gören insan bunların içinde kalıcılığında olması gerektiğini bilme yetisine ulaşır. Bütün ahengi, düzeni, bizzat akışın devamını sağlayan bu nizamı görüp şahadet etmek, bu sistem bütününü kuran kudretin olduğu gerçeğine bizi götürür.
Demek ki insan, aslında bir yönüyle de şahit olmak, şahitlik etmek için var kılınmıştır. Zaten ezelde biz söz vermedik mi? Evet verdik tabiiki. Sözümüzde durmak bizim dünya ve ahiretimiz için mühim bir mevzu. Öyleyse sözümüzde duralım. Dünyanın ve beşerin En kirli, en kara putlarıyla etrafımızı ördüğü bir çağdan geçiyoruz.
Hakikat hep gizlenmiş üstü örtülmeye çalışılıyor, halbuki güneş balçık tutmaz. Örtemeyecekler ,kapatamayacaklar. Yıkık dökük viranelerin içerisine hapsedilmiş insan ruhuna dayatılmaya doyulamayan dayatmalar var, hayatın içinde adeta el yordamıyla duvarları yoklayarak yol almaya çabalıyoruz. Su bulanık balıklar insanlar bu bulanıklık içinde oksijeni bulup hayatını idame etmeye çalışıyor. Havadan fırtınalar esiyor toz duman Bulanıklık birbirine karışmış biz önümüzü görmeye çalışıyoruz. hâlbuki ki Asr suresi bize çok şey hatırlatıyor. Kalbinizin bağını Allahtan kesmeyin eşyaya diğer güçlere bel bağlamayın ‘’asra yemin olsun ki İnsanlar hüsrandadır’ ’Gönül tarlasına sevgi saygı rabbe ittiba ile doldurun,
Çağımızda insanlar gönül tarlasına durmadan put dikmekle meşgul. Kendi tükettiği eşyaya, kendi kurduğu sisteme veya sahip olduğu variyete tapmak yoluyla kendine tapmaya çalışmakta belki de. Bazıları da yaşadığı olaylara bakıp isyana düşüyor. Be hey eksik kişi; Verilenlere rıza göster muhabbetini eksiltip gevşeme. Sen bir kulsun; Duanı eksik etme kulluğunun gereklerini yerine getir. İslâm’ın tanımladığı Müslüman insan kimin gözünde muteber? Hangi sosyal denklemin içine dâhil ediliyor İslâm’ın tanımladığı insan kavramı? Ol demesiyle oluveren iradenin karşısında boyun eğ şahitliğini yerine getir. Ol demesiyle olabilen o iradenin misafiri olmak herhalde değerlerin en değerlisidir. Zira huzura kabul edilirsen değerlisin. Huzura kabul edilmeyip hatta kovulanlar var ne yazık ki.
Milli şairimiz Sakarya türküsünde güzel anlatmış:
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benîm, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benîmse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
=======================AR===============================
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.