- 229 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
PEMBE VE BEYAZ BEGONYALI TAHTA VERANDALI EV
Sabah serinliğinde pembe ve beyaz begonyalı tahta verandalı evde; sesi düğüm düğüm; ağlamış, odayı dolaşır sesi, yalnızlık kucaklar: Bir horoz ötümünde hayalet gibi eşinin tanıdık kokusu belli belirsiz havaya ve odaya sinmiş, merdivenlerden uzaklaşan ayak sesleri de.
Kitaplıkta dikişleri atmış kitaplar;[Kitaplarda hoşuna giden şeyleri işaretlerdi sonra aklından geçenleri yazardı hep] kitaplarda parmak izlerini aradı, parmak izlerinden geçilmiyordu sayfalar; öptü parmak izlerini, o kadar çok öptü ki silindiler. Siyah mürekkep lekeli ve incir aromalı tütün kokulu kitaplardaki sararmış yapraklarında: “Sarılmayacağız demek hiç artık sabaha kadar eskisi gibi hala sevgi dolu olsa da yürek ve ay gökte olsa da” diyordu kadın, kitapta altı çizili yeri okuyarak. Günün aydınlığında pembe ve beyaz begonyalı tahta verandada, salıncaklı sandalyede oturuyordu kadın: Servilerin tepeleri arkasındaki pencerenin camında yansıyarak salınıyordu güneş; kadın sandalyede sallanmaya başladı; dizlerinde ekose yün battaniye vardı; kehribar rengi. Denizden bir rüzgâr kalktı, incir ağacının tepesinde kırılan bir dalın çıtırtısı duyuldu. Tellerin üzerinde saksağanlar ve karakargalar ötüyordu; güneşe karşı salınan leylakların ve hanımelilerinin kokusu her yanı sarıyordu: Akşamüstü serinliğinde pembe ve beyaz begonyalı tahta verandalı evde salıncaklı sandalyede oturuyordu kadın; sandalyede sallanmaya başladı: Dizlerinde ekose yün battaniye vardı kehribar rengi, elinde dikişleri atmış bir kitap, kitabın açtığı sayfasına güneşin son ışıkları düştü.
Bir çitte bir kuş ötüyordu.
Güneş çalılıklarda söndü.
Kuş sustu.
Akşam vaktiydi, ay ve yıldızlar ışıldadı.
Belirsiz rüyaların birinden çıkıp diğerine dalmakta idi: Bir çıkıp bir inip, bir ileri bir geri, bu unutuşun içinde savrularak; içine bu terk edilmişliğin.
Hiç yoktan çıkagelen zambak beyazı fırtına; anlamsız azgınlığı dalgaların.
Siyah beyaz bir kır manzarası renk adına var olan, çiçek bahçesi.
Rüzgârın savurduğu karahindiba tohumu gibi; gelip geçici cılız heyecanlar vardı yaşamında onu hayata bağlamayan; “Sarılmayacağız artık bir daha ay ışığı göklerde süzülürken” diye konuşuyordu kadın kendi kendine.
Uykuda görülen kâbusların devamı gibiydi yaşamak.
Dizlerinin üstünde kitabın bir sayfası kıvrık.
Ağlamaklı bir sesle okudu sayfayı ;
“Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.”*
Gecenin serinliğinde pembe ve beyaz begonyalı tahta verandalı evde: Dizlerinde ekose yün battaniye vardı kehribar rengi; kadın sandalyede sallanmıyordu; elleri iki yanında boşlukta.
Çok geçmeden derin bir uykuya daldı: Sonsuzluk damlalar halinde akarken
…
Ne kimse ona…
Ne o kimseye…
Ulu çınarın dibinde
Sesleri yağmur.
FATMA LEYLA DENİZ
13/12/2019
*Orhan Veli "Yalnızlık" şiiri
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.