- 241 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sivas'ta Bir Mahalle
Almanya dönüşü Sivas’ta Kadıburhaneddin Mahallesi’nde Yıldız Apartmanlar 3. Blok’ta bir ev satın aldı ailem. Demiryolu Atölyesinde çalışan veya emekli olmuş işçilerin bir araya gelerek yaptırdıkları bir tür siteydi. Komşularımızdan birinin bizden bir hayli büyük bir oğlunun dediği gibi, “kentin içinde ama hem de aynı zamanda kentten uzak bir yer”di burası. Apartmanlardan oluşsa da mahalle kültürünün neredeyse olduğu gibi yaşandığı kurtarılmış bir bölgeydi. Mantisler yakılırdı, sonbaharda köylerdeki gibi turşu kazanları kurulurdu. Kışın pürmüzle donmuş borulara ateş tutulurdu. Açılmadığında apartmanın bodrum katındaki musluktan evlere hergün su taşınırdı. Baharda çocuklar akasya ağaçlarına tırmanıp bembeyaz çiçeklerini tıka basa yerlerdi. Ramazan ayında çatpatlar yakılır, tehlikeli kızkovalayanlar ve füzeler fırlatılırdı. İnsanlar bahçelere sebze dikerlerdi. Kadınlar bu bahçelerde saatlerce oturur, yemek yer çay içer; erkekler stadyumun sınır duvarına yaslanıp sohbet ederlerdi. Sülük tedavisi yapanlar bile vardı. Bu mahalle herkese sıradan gelse de hep gizemli bir yer olarak kaldı benim gözümde. Onca yıl yaşadım ama asla bu gizemini yitirmedi. Nedendir? Bilemem… Anlatmak çok zor.
Yukarıdan Altıntabak mahallesi yönünden aşağıya doğru inen yokuş boyunca yolun kenarından stadyum alanının kalın taş duvarının dibinde akan bir dere bile vardı. Eskiden tamamen açık olduğu söylenen bu akarsu bizim çocukluğumuzda şimdi yıkılmış olan yüzme havuzunun yanından geçtikten sonra stadyumun hizasına varmadan yerin altına girerek kaybolurdu. Kaldırım taşlarının altından sesi duyulurdu bazen belli belirsiz.
Sobalar yanardı bu evlerde. İlkel çağlardaki ocakların simgesel temsilcisi olan bu ısınma aracı evin merkezi konumundaydı. Başka bir odada kurulu diğer bir soba bile olsa o genellikle küçük soba diye adlandırılırdı. Aralarında hiyerarşik bir sınıflandırma olurdu.
Aynı adı taşıyan türbenin hemen yanıbaşındaki Kadı Burhaneddin İlköğretim okulunda okuduk tüm arkadaşlarımızla birlikte. Ancak girişi türbenin diğer tarafında olduğu için bu yeşil alanla doğrudan bağlantısı kopuktu. Arasıra açılan ve merdivenle inilen bir arka kapası bulunsa da burası öğrenci girişi için neredeyse hiç kullanılmıyordu. Bazen geç kalan ve o yönden gelen öğrencileri tesadüfen kapıyı açmış olan hizmetliler içeriye alıyorlardı. Okulun önündeki alan ise Türbe tarafıyla tezat oluşturacak biçimde asfalt kaplıydı. Yalnız kenarlardaki toprak şeritlerde ağaçlar dikiliydi. İlkokul geçip gitti. Esma öğretmen gözümde aşılamaz bir örnektir. Emekli olduğunu biliyorum, sonrasına dair bir bilgim yok. Öğrenmek de istemiyorum; çünkü hoşuma gitmeyecek bir cümleyi duymaktan kaçınıyorum belki de…
Yıldız Apartmanlar yedi bloktan oluşuyordu. Değişik rivayetler vardı adına dair. Blokların yerleşimi yıldızı andırıyordu veya her bir binanın yukarıdan görünümü yıldıza benziyordu. Yıldızlar her bir apartmanın çocukları için gökteki bir takımyıldızın en parlak olanları gibi önemli bir konumlanışa sahipti bu Dünya’da. Sanki göğün buraya denk gelen kısmının yerdeki izdüşümüydü Yıldız Bloklar. Yanıbaşımızdaki Şehir Stadyumu da büyük küçük hepimiz için bir gurur kaynağıydı. Futboldan hiç hoşlanmayan ben bile defalarca balkondan maç izlemişimdir. Son onbeş dakikada kapılar açılır isteyen para vermeden girip izleyebilirdi. Biz de arkadaşlarımızla zaman zaman girerdik içeriye. Birkaç kez ise başından sonuna dek izlemek için Stadyuma gitmişliğim bile vardır.
Zaman geçti...
Ne gördük duvarlara yansıyan soba ışıklarında? Geleceğimizi mi? İşte o göremediğimiz geleceğin içindeyiz şu an. Geçmiş tükendi. Gelecek biz gidince de var olacak.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.