- 194 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Unutulmuş Sesler Odası
"Unutulmuş Sesler Odası" Üzerine Okuma Notları:
"Unutulmuş Sesler Odası" Yazar Mesut Doğan’ın 2019 yılında, Ötüken Neşriyat etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu hikâye kitabı. On sekiz hikâyenin yer aldığı kitap, yüz atmış sayfa hacmindedir. Kitap ismi "Unutulmuş Sesler Odası" aynı isimli, on üçüncü öyküden mülhem verilmiştir. Yazarın kepçesini köy, taşra kazanında gezdirmiş olduğunu söyleyebiliriz genel anlamda.
Hikâye karakterleri daha çok fludur. Anlatımlar, birinci tekil şahıs üzerinden yapılmaktadır. Diğer karakterler olarak “baba, anne, dede, nine, annesi, babası, arkadaş, arkadaşı, üstad, kral, adam, büyük kız” gibi isimlendirmeler üzerinden yapılmaktadır. Bunlarla beraber Vali Ahmet Bey, Abdullah, Beydeba, Profesör Kevin Warwick gibi isimlerin de geçtiğini görmekteyiz. Anlatımlarda daha çok geniş zaman ve di’li geçmiş zaman kipinin kullanıldığını söyleyebiliriz.
Hikâyelerde, ruh-bilinç çözümlemeleri, tasvirleri daha çok hissettiriyor kendisini. Gözlemler, müessir bir halde işleniyor. Bir yerde zahirle batının mecz edildiği bir hüviyette yol alınıyor. Okuru, hikâyelerin künhüne taşıyor adeta. Geçmişi de içine alan bu anlatımlar da burkucu bir özlem hali yoktur elbette. Daha çok okurun, olayların künhüne vakıflığı önceleniyor. Bir iki farklı hikâyeyi ayrı tutarsak hikâyelerin genelinde bir insicam ve bütünlük hali var. Yani hikâyeler birbirine bağlansa konu konu işlenen bir roman hüviyeti taşıyabilir diyebiliriz. Anlatımlarda ruh durumu ve iç dünya tasvirlerinin yanında psiko-sosyal konularına da derinlikli değinilmektedir. Psikanaliz ve karakter tahlilleri gibi değerlendirmeleri de buna dâhil edebiliriz. Başka bir cihette anlatımlarda pastoral bir yaklaşım kendini hissettiriyor. Burada hikâyelerin genelinin köy ve taşrada geçiyor olması önemli bir etken olsa gerek. Bu pastoralliğin içeriğinde menekşeler, buhurumeryemler, fesleğenler, kadife çiçekleri, eğreltiotları, çan çiçekleri, papatyalar, gelincikler, sardunyalar, sarmaşıklar, nilüferler ve hatta köygöçüren, gökbaş, köpeküzümleri, cırcır böceği gibi tabiatın bütün paydaşları geniş bir çerçevede portreleniyor. Bunlarla birlikte tabiatı tamamlayan ses ve renk olgularının da işlendiğini görmekteyiz. "Kulaklarım uğuldamaya, sesler, renkler ve kokular birbirine karışıp kirli bir su gibi akmaya başladı" (sayfa 136) Gibi.
Köy, taşra ve havalisinde geçen hikâyelerin içeriğindeki bölümlere bir bakacak olursak. "Yolda gelirken mutlaka yufkayı ıslatıp toz şekerle dürüm yapar ve onu yerdi", "Ağzımıza sinek kaçtığında hemen bizi yanına çağırır ve ağzımıza sigarayı dayardı" (sayfa 57), "Yapıştırıcı yokluğundan olsa gerek yeşil bir bantla sağı solu acemice tutturulmuş bir kitap..." (sayfa 103), "Ayaklarına batan akasya dikenlerini tek tek çıkarıp sırtlarında biriken keneleri topluyordu" (sayfa 106), "Paçalara yapışan inatçı pıtraklar" gibi köy çocuğu olanlara ne kadar çok tanıdık ifadeler olarak geliyor bunlar değil mi?
Bu anlatımlarımdan sadece bir köy, taşra hikâyeleri kitabı sonucu çıkmasın tabi ki. Bu tespitimin içini doldurmak istiyorum izninizle. Bunlardan en önemlisi "Kuyudaki Adamlar" hikâyesidir. Bu hikâye de Hz. Mevlana ve Bediüzzaman Said Nursi’nin hikâye anlatım tarzının çağrıştırdığını söyleyebilirim. Ama bunlardan bir farkla... Beydeba, Babil Kralı Nebukadnezar, Hint Hükümdarı Debşelem Şah, Hacı Ahmet Yesevi, Mevlana Celaleddin Rumi, Şems, Thomas More, meşhur filozof Spinoza, Alman Filozof Schopenhauer, Eflatun’un mağara istiaresinde anlattığı gölgeler, Rus yazar Tolstoy, roman kahramanı Anna Karenina, Filozof Sartre gibi tanınmış isimlerin hikâyelere dâhil edilmesi dikkat çekmektedir. Bunlarla birlikte başka hikâyelerde de Gonçarov’un Oblomov romanı, Dostoyevski gibi isimlerin de geçtiğini görmekteyiz. Merak duygusunu çok fazla törpülememe adına hikâye içeriğine fazla değinmek istemiyorum izninizle.
Anlatımlarda atasözler, deyimler ve alıntı sözler kullanılarak bir takım mesajlar da verilmektedir. "Yuvarlanan taş yosun tutmaz", "Akılsız köpeği yol kocatır", "Hızlı giden atın boku seyrek düşer", "İyi atadan kötü evlat kötü atadan iyi evlat", "Bokuna bıçak çekmek", “Çaresizlik ve korku iki azgın köpek gibi her yanımı ısırıyordu”, "Oysa insanın kendi şahsiyeti, amelleri ve kalıbı dışındaki her şey onun darasıdır", "Hepimiz iplerimizle oynatılan kuklalarız" (Horatius) Gibi bir kısmına burada yer verebiliriz. Ayrıca yazar, kimi hikâyelerinde farklı bir anlatım tekniği de kullanır. Mesela cümle sonlarını şu şekilde nihayetlendirir. "...konuştuğunda.", "...ağladığında.", "...çıktığında." gibi. İlginç ve dikkat celp eden, farklı ve daha çokta yazara münhasıran bir tavır olduğunu söyleyebiliriz.
Son tahlilde gözlemler, tahliller, tasvirler etrafında temerküz eden olaylar işleniyor. Hepsi de hayatın mütemmim cüzü içerisindedir. Tecrübelerin ve yaşanmışlıkların bilgeliğini taşımaktadırlar. İnsanın içselliğine yönelik şümullü bir tanıma imkânı vermektedir. At başı giden başka diğer olgular olarak felsefi ve hermenötik bakışları söyleyebiliriz. Hikâye karakterleri bir fotoğraf makinesiyle kadrajlanıyor adeta. Bu hikâyeler; okuru bilinç, anlama ve his haline taşıyor. Başka bir ifadeyle okura düşünsel zenginlik katıyor. Merak duygumu besleyen, anlatım derinliğinin kendini hissettirdiği, ufuk açıcı, deneme tadında güzel hikâyeler okudum diyebilirim. Okunmasını tavsiye ederim.
İlkay Coşkun
14.09.2023
Papatya Dergisi
Sayı 7, Ekim Kasım 2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.