- 297 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KALBİME YASLANAN ÖLÜM-3
Topal İhsan’ın genç yaşta vefat etmesi evin bütün yükünü, umurunu evin büyük oğlu Satılmış’ın omuzlarına yüklemişti. Satılmış askere gitmeden ve köy kooperatifi bakkalında çalışmadan önce kız kardeşi Esme Anişgilin Dursun ile evlenmişti. Dedesi Mustafa Satlımış’ı Torungilin Halil’in kızı Kezik ile kız kardeşi Zülbiye’yi değişik yapmıştı. Anadolu’da değişik yaparak evlenmek çok yaygın olmasa da devam ediyordu. Bu değişik evliliklerinde evlenecek çiftlerin de rızası alınır. Genelde evlilikler görücü usulü ile olurdu. Görüşme sonunda onay veren gençler de evlenirlerdi. Büyükler ne derse o olurdu. Gençler büyüklerin sözlerinden asla çıkmazlardı. İşte bu yüzden Anadolu’da kara sevdalar meşhurdur.
Satılmış Kezik ile evlenmişti. O artık evli bir gençti. Yıllar sonra küçük erkek kardeş Cafer de Ipılın kızı Döne ile evlenmişti. Bu iki genç birbirlerini sevdiler ve delice âşık oldular birbirlerine. Cafer ille de “Ipılın kızı Döne’yi alacağım. Ipılın kızı Döne’yi alacağım. Ipılın kızı Döne’yi alacağım…” diye tutturdu. Bu fikrinden asla bir adım geri atmadı. Döne de: “Ben de Cafer’den vazgeçmem” dedi. Kız ve erkek aile tarafları birbirlerini delicesine seven iki gencin evliliğine onay verdiler. Böylece bu genç âşıklar da dünya evine girmiş oldular. Evde bir bekâr kız kardeşi Hava kalmıştı, o henüz küçüktü. İki kız gelin gitmiş eve iki de gelin gelmişti.
Köyün camisinin yakınında bir köy bakkalı vardı. Köy bakkalı, kooperatif üyelerince kurulmuştu. Dikdörtgen şeklinde iki bölmeden oluşuyordu. Bölmenin biri bakkal diğeri ise ardiye görevi yapıyordu. Bakkal müthiş mi desem müthiş çalışıyordu. Arının oğul verdiği gibi çalışıyordu. Girenin çıkanın hesabı yoktu. Çoluk çocuk, genç, yaşlı demeden bakkala geliyorlardı. Köyden kente göç henüz başlamamıştı. Köyün nüfusu bayağı kalabalıktı. Evin erkekleri yazın ve kışın evde dururlar, bahar ağzı çalışmaya giderlerdi. Yazın ırgatlık harman zamanı köye dönerler, tarlalardaki ekinleri kaldırırlar, harmandan kalktıktan sonra kar yağıncaya kadar tekrar çalışmaya giderlerdi. Bu devran böyle devam ederdi. Köy, maddi yönden fakir bir köydü. Yokluk içindeydi insanlar. Arazi desen arazi yoktu. Eldeki araziler de engebeli, dağ bayırdan oluşuyordu. Kullanılamaz durumdaydı. Çalışacak fabrika desen çevre de o da yoktu. Anadolu köylerinin üç aşağı beş yukarı kaderiydi bu.
Dağlık bir araziye kurulan köyün ulaşımı da zordu. Üstelik köy ilçeye de uzaktı. Köyde bir iki traktör haricince hiçbir araç yoktu. Öküz, eşek tek tük de at bulunurdu. Köyde ekinler kağnı ile çekilirdi harmana. Patos yoktu. Düvenle sürülürdü harman yerinde ekinler. Çevre köylere göre bu köy bir adım hep geriden geliyordu. Ekinler orak ve tırpanla biçilirdi. Biçilen ekinler deste yapılır, çatalla yığına taşınırdı. Yığınlar, piramidi andırdı. Uçları sivri, tabanları kalın ve yuvarlaktı. Su geçirmezdi. Her yığının yanında ağaçtan bir merdiven bulunurdu. Velhasıl bu dağlık köyde hayat zordu…
Baharın karla çamurlaşan yolları geçit vermiyordu. Aynacı Muzaffer’in cipi çamura inat yolda ilerliyordu. Çamurlu yolları aşan cip, Topal İhsan’ın evinin önünde durdu. Peşinden çamurlara belenen üst başları çamur çaylak olan çocuklar da ciple Topal İhsan’ın evinin önünde durdu. Cipin arka kapısı yavaşça açıldı. Saçları kısa genç bir delikanlı indi. Bu delikanlı Topla İhsan’ın büyük oğlu Satılmış‘a benziyordu. Araca iyice yaklaşınca bu inen gencin orta boylu, karakaşlı, kara gözlü, yakışıklı mı desem yakışıklı Satılmış olduğu belli oldu. “Allah Allah!” Bu daha bir ay önce caminin önünde dualarla askere gönderilen genç değil miydi? Bu da neyin nesiydi? Yirmi dört aylık asker, nasıl olur da evine bir aylıkken dönerdi? Elinde siyah bir çanta vardı. Şoför mahalline doğru eğildi ve şoföre yol parasını verdi. Vedalaştılar. Şoför eski yorgun aracını ilçenin yoluna doğru döndürdü ve ilçeye doğru gıdım gıdım hareket etti.
Satılmış, iki direği ağaç kara yapı evlerinin önüne doğru buruk bir sevinçle yürümeye başladı. Sevinse mi üzülse miydi durumuna? Hay şu aksi çocuklar! Cipi bırakıp Satılmış’ı takip etmeye başladılar. Çok sevdikleri Satılmış abileri köye gelmişti. Onun niçin geldiği çocukları pek ilgilendirmiyordu. Önemli olan çok sevdikleri Satılmış abilerinin köye gelmesiydi. Annesi onu Allah’a adarcasına adını Satılmış koymuştu. Allah’a satılan, Allah’a adanan anlamlarına geliyordu. Anadolu’da bu isme sık sık rastlarsınız. İlkönce annesi karışılmıştı sevgili oğlunu. Onu görünce heyecanla: “Satılmış’ım hoş geldin. Oğlum benim! Canım benim. Kapısında köle olduğum! Ciğer parem, kuzum hoş geldin.” dedi ve elinden fazla ağır olmayan siyah çantasını aldı. Bekâr olan kardeşi Cafer ve Hava da evdeydi. Onlar da koşarak heyecanla koşup geldiler. Sırasıyla abilerinin elini öptüler. O da onları sıcak bir sevgiyle kucakladı. Biricik aşkı, gülü, canı ciğeri eşi Kezik de onu görünce doğrusu şaşkınlığını gizleyemedi. Eli ayağı titremeye başladı. Ne yapacağını şaşırdı. Bu iki güzide genç görücü usulüyle evlenmişlerdi. Onların aşkı nişanlandıktan sonra başladı. Birbirlerini deli gibi sevdiler. Satılmış eşini “Çıtak” diye severdi. Eşi Kezik de “Tüccar” diye severdi. Bu evli çiftler değişik usulüyle evlenmişlerdi. Yaşmağı alnını kapatmış mahzun buruk bir kalple yürekten sadece “Hoş geldin.” diyebildi. Sanki nefesi boğazına düğümlendi ve tükürüğünü zor yutkundu. Aşkları hep böyle sürdü. Oğlu Yunus “Baba baba baba baba! Babacğıım!” diye koşarak babasının kucağına atladı. Babası oğlunu öptükçe öpüyordu. “Yavrum, kuzum” diye bağrına basıyordu. Hasret gideriyordu. Sevgiye, hasretliğe hiç doyulur mu? Anne Zeynep: “Ne oturuyonuz gız? Oğlum uzak yoldan geldi. Sobayı otlayın, hemen yemek hazırlayın. Çayın suyunu ocağa goymayı da unutmayın ha! Hele bir çabuhun gız! Hele bir çabuhun gız! Acele edin nörüyonuz daha?” diye söylenip duruyordu. Eli çabuk olan Kezik Gelin yemek ve çay hazırlığına çoktan başlamıştı bile…
14.09.2023
Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.