- 247 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KALBİME YASLANAN ÖLÜM-2
Köye araç seyrek gelirdi öyle ki haftada, ayda, yılda bir araba gelirdi. Bir araç köye giriş yaptı mı köylüler kendi kendilerine binlerce sorular sorar. “Acaba bu araç niye geldi? Hasta mı var? Biri mi öldü? Köye elektrik mi su mu gelecek, yoksa telefon mu gelecek? Acaba nereye gidiyordu? Şehre birini mi götürecek? Amir, memur mu geldi? Öğretmen mi geldi?” Bu soruların ardı arkası kesilmezdi. Köylüler bu tür soruları birbirlerine sorup dururlar. Israrcı ve inatçıdırlar. Sorularının cevaplarını almadan da asla rahat etmezler.
Köyün ilk girişinden yüz metre sonra yolun sol tafranda eski yapılı bir köy camisi bulunur. Kiremitli ev tipindedir. Çatısındaki kırmızı kiremitler kardan yağmurdan koruyucu görevi yapar. Tarihi bir cami değildir. Kara ev modelinde yapılan cami daha sonra yıkılarak 1953 yılında çatılı ve kiremitli olarak yeniden yapılmıştır. Caminin çatısı ahşaptandı, duvarları ise taşla örülüydü. Caminin ortasında kocaman bir odun sobası bulunurdu. Bu soba koca camiyi kışın buz tutan soğuğunda ısıtırdı. Caminin tepesinde birbirine bakan alüminyum üç hoparlör bulunur. Hoparlörlerden tekbir sesleri göklere yükselirdi. Allah’ın birliğini ve yüceliğini haykırırdı günde beş kez.
Köyün girişindeki minaresiz bu caminin sağ tarafındaki yola dönen yaşlı, gözleri iyi fehmetmeyen cip, köyün öte geçesindeki kisli yola doğru ısrarla ve inatla ilerliyordu. Yol boyunda hafifçe rampa vardı. Kisli, ala çamurlu ve daracık sokakları geçerek Topal İhsan’ın mütevazı kara yapılı evinin önüne kadar nefes almadan hareket etti. Bu soğukta cipir cipir terliyordu. Egzozundan çıkan kara dumanlar göklerde bulutlarla kucaklaşıyordu. Hedefine varmıştı. Buna da şükür, yolda belde kalmamıştı ya. Eve iyice yaklaşınca yolun kenarında durdu. Motorundan harıl harıl sesler gelmeye devam ediyordu. Kef kef soluyordu. Harıldayan soluğunun ardı arkası kesilmiyordu. Sanki bayılıp düşecekti yere...
Topal İhsan’ın evinin ön tarafında ardıç ağacından kalınca iki direk vardı. Bu direkler evin tavanda yatan hezenlerin altında direngeç (kiriş) görevi yapıyordu. Hezenler sağlam olmasından dolayı genelde ardıç ağacından olur. Evlerin direkleri de öyle. Evin kıyı duvarları taş ile iç duvarları ise kerpiç ile örülmüştü. Taş duvarlar sağlam olur, kışın evi sıcak, yazın ise serin tutardı. Evin temeli güzelce kazılır, taşlar yerli yerince yerleştirildi. Karahasangilin Kara Halil Usta, o çevrenin en meşhur taş duvar ustasıdır. Bakışları, mizacı ve heybeti de taş duvar gibi serttir. Kalın karakaşları, ela gözleri ve iri geniş omuzları vardı. Cüsseliydi. Büyükçe elleri vardı. Kocaman taşları öyle bir kucaklayışı vardı ki sanki dünyayı kucaklar gibi kucaklardı. Mesleğini severek yapar, evine helal lokma götürürdü. Sevgisini işe katar, pişirirdi. Köyde onun yapmadığı ev, ahır, tandır ve ağıl sanki yoktu. Tuttuğunu koparırdı. Onun yanında konuşurken laflarınıza çok dikkat edeceksiniz. O boş lafları sevmez...
Topal İhsan’ın evi cami ve okulun bulunduğu geçedeydi. Bu geçe diğer geçeye göre çamur yönünden şanslıydı. Köyün ortasından bir dere geçer ve köyü ikiye ayırırdı. Köylüler; köyün batı tarafında oturanlar diğer tarafa ötaçe (öteki geçe), doğu tarafında oturanlar da diğer tarafa ötaçe derlerdi.
Topal İhsan Satılmış’ın babasıydı. Topal İhsan, çocukken geçirdiği talihsiz bir kaza sonucu pöçüğünden sakatlandığı bu yüzden sakat kaldığı söylenir. Hotunun çıkması da bu sebeplerden biri olarak anlatılır. O vakitler kırık çıkık doktoru nerede? Bir sınıkçı buldu mu ona gidilir, o da ne biliyorsa hastaya uygulardı. Yanlış bir tedavi hastanın ömür boyu sakat kalmasına sebep olurdu. İşte İhsan Amca bu yüzden sakat kalmış ve durumu ölünceye kadar da böyle devam etmiş.
Topal İhsan; kırmızı yüzlü, buğday benizli, avurdu içe çöküktü. Hafifçe kırarmış sakalları suratını dolduruyordu. Güldüğünde gamzesi oluşurdu. Sevecen, tatlı etrafına neşe saçan bir kişiliği vardı. Onun yanında duran usanmazdı. Şen şakrak biriydi. Uzun boylu ve bedenen zayıf biriydi. Mizaç olarak da zayıftı. Uzun süre bekâr, kart bir delikanlı olarak kalır. O, evlenmekten ümidini asla kesmez. Diline şu sözler sanki pelesenk olmuştu: “Allah izin verirse hoca da kızını verirse. Allah izin verirse hoca da kızını verirse. Allah izin verirse hoca da kızını verirse…” Bu sözü, her zaman ve her yerde çekinmeden söylerdi. Bir kişiye kırk gün deli dersin de o kişi kırkıncı gün deli olur ya işte bu söz de onun için öyle gerçekleşti. Allah da cc izin verdi. Duası kabul oldu. Çevre köyden hocanın kızı Zeynep Hanım ile evlendi. Muradına erdi. Hanımı Zeynep oturaklı ve aklı başında bir hanımdı. Örencik’ten gelin gelmişti. Örencik Köyü ırmak kenarına yerleşmiş yemyeşil şirin bir köydür. Dağlarında meşe ağaçları bulunur. Irmak kenarının ise yeşilliğine diyecek yoktur.
Topal İhsan ve Zeynep çiftinden üçü kız, ikisi erkek olmak üzere beş çocuk dünyaya geldi. Çocukları doğum sırasına göre; Satılmış, Esme, Zülbiye, Cafer ve Hava idi. Çocuklardan ilk evlenen Esme oldu. O, Anişgilin Dursun’la evlendi. Topal İhsan, sonrasında büyük oğlu Satılmış’ı everdi. Satılmış’ın nur topu gibi bir oğlu oldu. Dedesi onun ismini Yunus koydu. Torununa çok düşkündü. Çok severdi, onunla hoşça vakit geçirmeye bayılırdı. Topal İhsan, kızlarından Esme ve Zülbiye’yi de hayattayken everdi.
Topal ihsan prostat hastalığına yakalandı. Hastalığı gün geçtikçe artıyordu. Acıları, sancıları çekilmez olmuştu. Sabahlara kadar uyku tünek görmüyordu. Diyeceksiniz ki doktora niye gitmiyor? İlçede ilde derdine derman olacak doktor ve hemşire nerde! Elde beş kuruş para da yok. Bakan yok, eden yok. Topal İhsan’ın ağrısı, sancısı geldi mi yerinde duramıyor, kendini sokaklara atıyordu. Bağırdıkça bağırıyor ağladıkça ağlıyordu. Onun acıyla bağırdığını ve ağlayışını köyde duymayan kalmamıştı. Ağıt sesleri çok uzaktan duyulurdu. Topal İhsan: “Yok mu derdime çare! Beni bu dertten kurtaran yok mu? Yetişiin komşular ölüyoruum! Yandım Allah’ım! Anam ciğerim anam! Beni doğurmaz olaydın!” Topal İhsan’ın acı yüklü feryadıyla karanlıklar yırtılıyor, bulutlar gözyaşı döküyordu. Acısı derdi o kadar yürek yakıcıydı. Anacak derdine bir çare bulunamıyordu. Bu amansız hastalıkla mücadelesi epey sürdü. Sonunda genç yaşta hastalığa yenik düştü. Son iki çocuğunun mürüvvetlerini göremeden ve sevdiklerine doyamadan genç yaşta hayata elveda dedi…
12.09.2023
Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.