- 615 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
BANA ALLAH YETER O NE GÜZEL VEKİLDİR
Beklediği biride yoktu aslında, gözlerini cama dikti uzun uzun dışarıyı seyretti...
Cıvıl cıvıl çocuk sesleri, kuş seslerini anımsattı.
Tek bir farkı vardı, kuşların evi gökyüzünde, çocukların evi yeryüzündeydi...
Özgürlük yerde mi, yoksa gökte mi diye düşündü...
İnsanların yürekleri koşup oynarken, gülüp coşarken, bedenleri niye bu kadar yorgundu...
Özlediği birine gidemeyecek kadar yorgun, ayaklar prangalı...
İstese gidemez miydi, gidemezdi...
Gidemezdi çünkü, görünmeyen bir urganla bağlıydı bedeni...
Kafese kapatılmıştı, özgür bırakılsa, kurtlar sofrası hemencik onu yakalayacaktı...
Dünya denen bu yerde yaşamak, nefes almak ne çok zordu...
Gönüllü kölelikti bu, kendi rızasıyla kalmaktı, tehlikelerden korunmanın yolu, emre itaat etmekti...
Mutlu değildi yuvasında, çünkü yuva değildi...
Demir parmaklıklar ardında, sesini duyurmaya çalışıyordu...
Ah! Diye iç çekti derinden... Sonra birşeyler mırıldandı.
--- Serçe olsam özgür kalırdım.
---- Bülbül olursan özgür bırakırlar mı seni hiç?
Bülbül her sabah hakikati dillendirir...
Onu bir tek gül anlar, ve susarak dinler...
Gül yürekli insanlar kaldı mı?
******
Bütün sevdiklerini toprağa vermiş, beklediği biri yoktu artık...
Gelecek kimsesi olmayınca, gitmeye hazırlanıyordu...
Dünyadan elini, eteğini çekmişti...
Fakat bu davranışı, eşinin öfkesine daha çok maruz kalmasına yol açıyordu...
Dünyalık biriyle, ahirlik birinin aynı çatıda kalmasının, ölü ile diriden farkı yoktu...
Kalbî pas tutmuş, gönül aynası kirli birinin, karşısında ki, bir insana saf temiz duygularla bakması olanaksızdı...
Anlatmaya dâhi değer görmediği onca tartışmalar yaşanmıştı aralarında...
Sonunda gerçek kimliğini ortaya çıkarmıştı son yaşanan travmada...
Babasının büyük kaybı onda derin yaralar açmıştı...
Ne zaman başı sıkışsa gidecek bir yerim var nasıl olsa diyordu...
Evini, yuvasını yitirmişti, babasıyla birlikte...
Elin evi, ele yuva olurmuydu hiç?
Yarım bir insan, ne işe yarar ne başara bilirdi?
Kocası dediği onu eş değil, eşya gibi görüyordu...
Ben eşyamı istediğim gibi kullanırım, kimse bana karışamaz, senedi, tapusu bende...
Elinde evlilik senedi vardı, "sözde" karısıydı...
Kimsenin müdahale etmesi söz konusu bile olamazdı...
Kadın olmak, kölelik miydi?
Evini temizle, çocuğuna bak, yemeğini pişir, çamaşırlarını yıka, işten gelince çorabını çıkar, ayağını yıka...
Her sabah elbiselerini tut, tekrar çorabını giydir...
Bu kadar hizmete değecek bir eş miydi?
Yoksa, Allah rızasını kazanmak için bir vesilemiydi..
Evdeki eşi, bütün işleri yapacak, görevlerini yerine getirecek, artı olarak eşinin yapması gereken görevi de üstlenecek...
Dışarda işe gidecek, eve katkı sağlamak için...
Bütün bunları yaptı diyelim, sonra?
Kocası rahat edecek, rahat olunca kendi, âlemlere akacak...
Evde ki eşini beğenmeyecek, sürekli kavga çıkaracak...
Huzur vermeyecek...
Kendi iç dünyası huzurlu değil çünkü...
Kaderim deyip bütün bu olanları sineye çekip, büyük bir sabırla ölümü yani büyük buluşmayı bekleyecekti...
Yüreğine edep libasını giymiş, yeryüzüne seccadesini sermiş, "Bana Allah Yeter O ne güzel Vekildir"
Diyerek huzura durmuştu...
Hiç kimsesi olmasa da ALLAH vardı.
Necla Polat Hasbutcu ✍️