- 326 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Kırklanmış Portreler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Kırklanmış Portreler" Kitabı Üzerine Değinmeler
“Kırklanmış Portreler” Yazar Fahri Tuna’nın 2022’de Hece Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu beşinci portre kitabı. Yüz doksan iki sayfa hacimli kırk üç yazıda, kırk beş portre yer almaktadır. Yazar hem dergicilik hem de dergilerde denemeler yazmaktadır. Ama daha çok portre yazarı olarak tanınmaktadır.
Kitabın isminde geçen “kırklanmış” ifadesi, ilgili şairlerin, yazarların, edebiyatçıların en verimli, üretken olduğu kırklı yaşlarını imlediğini söyleyebiliriz. Portrelerine yer verilenler kırklı yaşlardan, taze kırklananlardan ve kırklı yaşlara merdiven dayayanlardan müteşekkildir. Kırklanmış, belli bir yol kat etmiş, kemale ermiş de diyebiliriz. Kitapta ayrıca kırk beş portreye yer verilmiş olması, kitap ismiyle de uyumu getirmiştir. Hegel’in; şiiri, sanat piramidinin en üstüne koymasına benzer, portrelerde de şiir ve öykü başat unsur olarak yerini almış gözüküyor.
Kitapta yer alan portrelerin çoğunluğu hatta tamamına yakını, yazarın teşrik-i mesai yaptığı kişilerden oluşmaktadır. Başka bir ifadeyle, portrelerde daha çok yazarın sadedinde olan edebiyatçılar yer almaktadır. En azından portre kahramanları, hayatın bir evresinde yazarla yolları çakışmıştır diyebiliriz. Kırklanmış portrelerde yer alanların isimlerini buraya taşıyacak olursam; “Abdullah Harmancı, Adem Karafilik, Ahmet Karacan, Alla Büük, Arzu Özdemir, Aykut Ertuğrul, Ayşe Ünivar, Ayşe Sevim, Bahtiyar Aslan, Behçet Gülenay, Cihat Zafer, Sedat Sayın, Tuba Yavuz, Gülay Alpagut, Kırımlı Ehmine Usein, Erdoğan Arıkan, Güray Süngü, Hakan Sarı, Hayat Memiş, Hüseyin Akın, İbrahim Tenekeci, Kadir Korkut, Leyla Şerif Emin, M. Hanefi İspirli, Mehmed Arif, Mehmet Aycı, Mehmet Mazak, Mehmet Narlı, Mehtap Altan, Muharrem Dayanç, Mukadder Gemici, Mustafa Uçurum, Nesrin Çaylı, Sedat Anar, Selçuk Küpçük, Selvigül Kandoğmuş Şahin, Gümilcineli Sibel Gülistan, Suavi Kemal Yazgıç, Süheyla Hanönü Karaca, Sündüs Arslan Akça, Kırcaalili Şefika Refik, Şeyda Koç Asyalı, Taner Güçlütürk, Zeynep Arkan, Zeynep Sati Yalçın” şeklinde sıralayabilirim. Başka bir ayrıntı ise kitaptaki portreler buradaki gibi harf sırasına göre tasniflenmiştir.
Portrelerde en dikkatimi çeken şey vurgular, kelime tekrarları ve samimi anlatım olmuştur. Bununla beraber yer yer mizahi bir anlatım ve ironik bir bakış, okurun düşünce olgusunu derinleştirip sanat algısına yeni pencereler açmaktadır. “Öz, özgü, özgün”, “yoldaş, arkadaş, ayakdaştır onun kalemi”, “küçürek öykümüzün büyürek ustası”, “bundandır, bunadır, buncadır”, “imge yumağı, imge yunağı ve hatta imge sunağı”, “haza şair, haza yazar, haza edebiyatçı”, “tam da budur. Eksiksiz budur. Buncadır. Bu kadardır”, “insanî, insanca, insancıl yazar” şeklinde çokça örneklendirebiliriz.
Kitapta yer alan portreler de yazarlar çoğunlukta, yazarlar içinde de öykücüler çoğunlukta ve öykülerde de post, postmodern öyküler öncelenmektedir. Başka bir ifadeyle portrelere, postmodern anlayışın tadı kaçmış diyebiliriz. Bununla beraber, kırklanmış portrelerde ki anlatılanların en azından bir kısmında edebiyatçının hangi usta, hangi üstad yazarın paltosundan çıkmış olduğunun da notu düşülmektedir. Portre bölümlerinde, “her şair bir şiirse eğer…”, “her şair bir dizeyse…” veya “bir yazar bir kitaptan ibaretse eğer…” şeklinde başlayan anlatım bölümleri dikkati celp etmektedir.
Portrelerde yer alanlar, kendi alanlarında yol almalarıyla maruf kişilikler olduğunu söylemiştik. Velud yazarlardır bunlar. Portre yazarının ifadesiyle, “insanî, insanca, insalcıl yazarlardır”. Belki de bunların dışında ne söylesek zait olacaktır. İbn-i Haldun’un dediği gibi “Bütün medeniyetler, büyük göçler sonrası doğmuştur” sözünün doğruluğunu tasdik eder bir mahiyette, geniş coğrafya Anadolu’muzla beraber, Balkanlar, Urumeli, Kırım ve bazı Türkî Cumhuriyetlerden yazarlara da yer verilmiş olması anlamlı olmuştur. Portre yazarının Balkanlar sevdalısı olması ve hep bir ayağının Balkanlarda olması da bu sonucu doğurmuş olsa gerek.
Okuduğum her kitapta, soyut hissiyatların yanında spesifik ve somut olarak ne öğrendiğimin notlarını da düşerim. Kitapta altını çizdiğim bazı bölümleri buraya taşıyacak olursam; “Pentatlonda, “penta” beş, “atlon” yarışma demekmiş Yunancada. Beş ayrı dalda yarışılması demek. Hem koşuda hem atıcılıkta hem uzun atlamada hem yüzmede hem eskrimde yarışacak ve öyle birinci olacaksın” (sayfa 12), “Başkentlilik 874 rakımlı tepeden bakmayı öğretir” (sayfa 13), “İyi edebiyat metni şifadır okura” (sayfa 16), “Doğu ve Güneydoğu insanının genişliği ve derinliği; Batı’nın titizliği ve disiplini…” (sayfa 19), “Estergon kalesi gibi arkamızda durmuş” (sayfa 20), “Balkanlılar “b” harfini kullanmazlar. Gagavuzlar da “b” ve “y” harfini kullanmıyorlar” (sayfa 21), “Türk edebiyatında gelmiş geçmiş on yedi, yaşayan da on portre yazarı vardır” (sayfa 109), “go”, Gürcüce’de “kız” demek. “Ravahhar go”, “nasılsınız hanımefendi” demek. “Gayvar”, “iyiyim” demek. “Lamazi gogo”, “güzel kız” demek”, “Adapazarı, on yedi dilin konuşulduğu bir şehirdir” (sayfa 185) Ayrıca “Arap atı gibi geç açılır” deyimi, Mithat Cemal Kuntay, Merhum Akif için “Büyük bir şair olduğunu bilmeden yaşadı” sözünü, “Anadolu’da sıkça rastlanan “ata binme taşı” gibi kimi bilgi öbeklerini de defterime not etmişim.
Portresi yazılan isimlerden alıntılanan kimi yazı, şiir ve kitap ismi bölümleri, portre içeriklerinde italik yazılarak bir nevi yazarının kendi ifadelerinin yazılarda kullanılmasını sağlamıştır. Bu samimi dilde, tokluğunu çokta tartamayan günümüz insanının karşısında letafet, incelik, övgü, kıskanmama, gıpta gibi birçok insanî hasletin örnekliğini teşkil etmektedir. Tıpkı bir inci avcılığı gibi bediî bir anlayış ve latif bir söz yolculuğunda olmuştur. Portrelerde paylaşılan bilgiler daha çok menkulatta olan şeyler veya bilinenlerin malumu ilamı şeklinde yolunu almamaktadır. Portre yazarının gayretleriyle ve edinimleriyle yazıya döktüğü ayrıntı ve incelikleri taşımaktadır. Yazar hissiyatlarını, duygudaşlığını bu isimler üzerinden fotoğraflıyor olmalı bir yer de. Bu yazılanlarla “kırklanmış” ifadesini baz alırsak, doksanlı, daha çokta iki binli yıllardan bu tarafa yazım ortamını niteler evsafta olduğunu söyleyebiliriz. Bu edebi dünya ki müşterileriyle değil müdavimleriyle kendine mekân oluşturmaktadır.
Ek olarak, eksiltili ya da kesik cümlelerde bir tezlik, bir heyecan, bir netlik ve hatta bir lirizm taşınmaktadır. Anlatımlarda daha çok olumlamalar uç vermektedir, yalan değil. Bu üç beş sayfalık müşavereler, kendi içerisinde büyük dünyalarla mürekkeplik yapmaktadır.
Yazar Fahri Tuna Bey’in yeni yeni portrelere izlek olmaya devam edeceği gözüküyor. Son tahlilde, güzel bakan güzel görür anlayışında tumturaklı bir dille ele alınmış samimi portreler okudum. Bal küpünden bal sızması gibi bir güzel durumdur bu. Edebiyat üzerinden soylu bir yükselişi imler bir taraftan. Portrelerle hem iç hem de dış fotoğraflar böyle çekilmektedir. Sıradan genel geçer tanımlamaların uzağında, sanat dolayımında düşünsel adımları ve estetikası olan bir anlatımla ele alınmış güzel yazılar okudum. Öykümüz, şiirimiz ve edebiyatımız adına taptaze baharlar düşü kurma istencini barındırıyor. Gül ve düş büyütmeyi de beraberinde taşımıyor değil. Başka bir ifadeyle portreler, şairlerin, yazarların, edebiyatçıların ayrı ayrı varoluş manifestolarını da taşımaktadır. Bu yazılanlarda geniş bir hinterlandın ve kadim bir bilgeliğin izi sürülüyor diyebiliriz. Coşkun, coşkulu, coşturan mizahi bir dille ve derin bir zekâ ile... Daha ne olsun.
İlkay Coşkun
08.09.2023
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 120, Kasım 2023