KARANLIKTAN AYRILIŞ
Kirlenmiş yanlarım gidip toprağı öptü…. El değmemiş çiçeklerle bezenip, göz alıcı bir şenlik alanına dönüştü tüm çürümüş uzuvlarım… Şimdi bir gezginin özgür elleriyle dokunuyorum geleceğe…
Sanki hiç aymayacak gibi uyumuştu içim… Bir daha hiç bulamayacak gibiydim o saflığı… Ama yanılmışım. Keşmekeşliğin içinde debelenirken, acılar kanımı yeşile boyarken bir kapı açıldı aniden. Gidip arındım habersizce… Yeni bir başlangıç….
Sanki büyük bir boşluğun üzerinde yürüyordum; ayaklarımın altında hep ‘ben’ diye üzerime giyindiklerim. Aslında vazgeçtiğimden değil miydi bütün bu yaşananlar? Oysa insan, asla geri çeviremiyor umudun o mavi gülümseyişini… Asla bir ‘son’ değil yaşanan hiçbir şey… Sanki yeniden doğmak için gerekliymiş karanlığın içine tamamen gömülmek… Artık bir ölü gibi yaşamaya başladığım anda, kendimi gördüm sırrı dökülmüş bir aynanın küçük bir parçasında. Daha ötesinin olmadığı yerden geliyorum. Deliliğin kıyısından, ölümün soluksuzluğundan geliyorum. Oysa ‘yaşamak’ denen şey, yanıbaşımda izlemekteymiş tüm çırpınışlarımı. Kimsesizliğimle sevişirken yeniden bulmak için kaybettiğim kimliğimi, kalın bir kozanın içine gizlenmişim… O yüzden karanlıkmış, o yüzden yapış yapış bir yalnızlık sokuluyormuş yanıma, o yüzden çaresiz sanıyormuşum kendimi…
Bir mucize olmadı, kimse gelip elimden tutmadı… Herşey kendiliğinden, sanki bu anı bekliyormuşcasına çözüldü gözlerimin önünde….
İşte bitti….
Geceyi sarmaladı günün şefkatli kolları…
Bitimsiz sanırdım bu karanlığı; yanılmışım…
Tüm kimsesiz ruhların toplandığı bu araftan ayrılmanın vakti geldi…
Koca bir ‘merhaba’ iliştiriyorum dünyanın yakasına…
Merhaba….
Merhaba….
Ayşegül Metin
02.09.2004