- 238 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kısa Saç 6. Bölüm
Ömer’in acı dolu çığlıkları arş-ı âlâyı aşmıştı. Diğer çocuklar korkuyla ve olayın şaşkınlığıyla ne yapacaklarını şaşırmış, korku dolu gözlerle birbirlerine bakıyorlardı. Şoku ilk atlatan Yusuf olmuştu. Ömer’in sağ kolunu sol elinin üzerine yatırarak biraz olsun acı çekmesinin önüne geçti. Sonra onu direğin altındaki beton zemine oturttu. ‘Burada bekle. Ben gidip birilerine haber vereyim.’ Dedi. Remzi’ye ve Emir’e ona sahip olmalarını söyledi. Sonra boş gözlerle etrafa bakan Aslan’ın yanına gitti. ‘Hadi gidelim. Ayşe Anayı çağıralım.’ Dedi. Aslan, sadece başını oynatarak Yusuf’a baktı. Üzgün değildi. Aksine yüzünde intikam almış birinin ifadesi vardı. Aslan kuru bir ses tonuyla ‘Sen git. Ben tren yoluna gideceğim.’ Dedi. Yusuf acelesi olduğu için Aslan’ı ardında bırakarak Ayşe Ananın evine doğru koşmaya başladı.
Yusuf nefes nefese Ayşe Hanım’ın evine varmıştı. Nefesini topladı ve ‘Ayşe Ana koş. Ömer’in eli kırıldı.’ Diye bağırdı. Yusuf’un sesine ilk çıkan Bahti Hanım oldu. ‘Hayrola Yusuf ne oldu?’ diye sordu merakla. Yusuf derin nefesler alıp veriyor ve nefesi yettiğince konuşuyordu. ‘Aslan ile…’ nefesi yetmemişti. ‘Ömer bilek güreşi tutuyordu.’ Derin bir nefes aldı. ‘Sanırım Ömer’in eli kırıldı.’ Dedi. Yusuf ellerini dizlerinin üzerine koyup eğilmiş bir vaziyetteydi. Bahti Hanım durumun vahametini anlamıştı. Kapının önünde duran eskimiş terlikleri ayağına geçirir geçirmez Ayşe Hanım’ın evine doğru koştu ve kapıyı çalmaya başladı. Ayşe Hanım kapıyı açtığında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. ‘Hayrola?’ dedi. Bahti Hanım ‘Ömer ile Aslan bilek güreşi tutarken Ömer’in eli kırılmış.’ Dedi. Ayşe Hanım istemsizce dudağını ısırdı. Aslan’ın amcasından yiyeceği dayağı düşünmüştü. Aslan’ın geçen günkü bahçe ziyaretinden sonra bu defa dayak yiyeceğinden emindi. Hızlıca ayağına bir terlik geçirdi ve patika yoldan inerek Ömer’in betonunda oturduğu elektrik direğinin yanına doğru hızlı adımlarla gitmeye başladılar.
Oraya vardıklarında Ayşe Hanım Ömer’in kalın bileklerine hayretle baktı. Bu bileği Aslan değil, üç beş çocuk bir araya gelse kıramazdı. Ayşe Hanım bu düşüncelerinden uzaklaşarak ‘Bileğini oynatabiliyor musun Ömer?’ diye sordu. Ömer acıyla inliyor, oturduğu beton zeminde hop oturup hop kalkıyordu. Ayşe Hanım uzanıp Ömer’in bileğini kavradı.
Ömer ağlayarak ‘O piç elimi kırdı.’ Diye inledi. Ayşe Hanım ‘Sana benim yapabileceğim bir şey yok. Bileğin kırılmış. Belki de birkaç yerden. Seni hemen hastaneye götürmemiz lazım.’ Dedi.
Hafifçe Ömer’in başını okşadı. Ayşe Hanım Remziye dönerek ‘Hemen koş ve Ömer’in babasını çağır.’ Dedi. Remzi hala korku ve telaş içerisindeydi. Ömer’in kırık bileğine bakıyordu. ‘Tamam.’ Dedi ve yutkunduktan sonra koşmaya başladı. O sırada Emir de Remzi’nin peşinden koşmaya başladı.
Bahti Hanım, Ömer’e ve Yusuf’a bakarak ‘Kavga mı ettiler?’ diye sordu.
Ömer soruya cevap vermedi. O kırılan kolundan çok arkadaşlarının önünde küçük duruma düşürüldüğü için üzülüyor ve Aslan’a deyim yerindeyse kin güdüyordu.
Yusuf ‘Sadece bilek güreşi tuttular.’ Dedi. Bahti Hanım ‘Sadece bilek güreşi mi?’ diye sordu. Yusuf, elinde olmadan yere bakmaya başladı. ‘Sadece bilek güreşi tuttular Bahti Teyze. Dövüşmediler. Yemin ederim.’
Yusuf, kendisini bile şaşkına çeviren bir çekimserlikle olayı anlattı. Karşısındakilerin kendisine inanmadıklarından emindi. Bir yandan da içten içe düşünüyordu.
Ömer’in bileğinin kırılmasının asıl nedeni kurduğu o cümleydi. Bundan emindi. Çünkü bilek güreşinde Aslan’ın o çelimsiz bileklerle hiçbir şansı yoktu. Ama her şey Ömer’in ‘Aynı onun deli bacısını s2tiğim gibi.’ Demesiyle olmuştu. Ama bunu söyleyemedi. Sanırım bu yüzden yalan söylüyor gibi görünmüştü.
Yusuf yine de olayın gerçekliğini anlatmak istiyordu. Ama bunu anlatmak… Pekte akıllıca değil, diye düşündü. Kimse ona inanmazdı. Çelimsiz ve zayıf bir çocuğun Ömer gibi etine dolgun ve kocaman bilekleri olan bir çocuğun elini kırdığına nasıl inandırabilirdi. Hem Aslan, sessiz ve sakin bir çocuktu. Daha önce kimseye zararı olmamıştı. Bu durumu düşündü ve olayın gerçekliğini anlatmaktan vazgeçti.
O sırada Aslan yavaş adımlarla aşağıya doğru tren yoluna giden yola varmak üzereydi. Arkası dönüktü ve yüzünü kimse görmüyordu. Ellerini yumruk yapmıştı. Yüzünde vahşi bir gülümseme, gözlerinde parmaklıklar arkasına tıkılmış bir caninin kana susamış ve bastırılmış ifadesi vardı.
Ömer, o lanet olası piç, hepsi onun suçuydu. Amcası, özürlü kardeşine küfür ettiği için Ömer’i cezalandırmasını taktir etmeyecekti. Sonra bir anlığına yumruk yaptığı için bembeyaz olmuş ellerini gevşetti ve kulaklarına dokundu. Amcası bu defa kulaklarını koparacak mıydı?
O sırada çok uzaklardan yaklaşmakta olan trenin sesi geliyordu. Raylara yakın bir taşın üzerine oturdu. Şu an sadece vagonları saymak istiyordu. Rekoru yirmi beş vagondu. Ama bu rekoru kırmak istiyordu. O da yük treni geçerse. Yük trenlerini çok seviyordu. Diğer çocuklar gibi. Kimyasal maddelerin kokusu ciğerlerini delse bile hem de… Yük trenleri bazen kimyasal madde taşırlardı. O zaman öncü bir drezin yol bakımını ve denetimini yapmak için önden gönderilirdi. Tren yolunda bir drezinin geçtiğini görmek büyük bir trenin ve onlarca vagonun geleceğinin habercisi olurdu her zaman. Drezin geçtikten sonra tüm çocuklar ellerini güneşe siper edip, arkadan gelecek olan treni beklemeye koyulurdu. O sırada maç varsa ara verilir, başka bir oyun varsa unutulurdu. Treni beklemek öyle heyecan verici noktaya gelirdi ki bazı çocuklar kulaklarını tren raylarına koyup trenini geçişi için tahmini bir süre verirdi. O an geldiğinde vagonları saymaya başlarlardı.
Aslan bir gün yirmi beş vagondan fazlasını sayabileceğini hissediyordu. Uzaklardan gelen tren nihayet yaklaşmıştı. Trenin çuf çuf sesleri yaklaştıkça yaklaştı. Tıpkı ölüm gibi… Ama bu defa vagonları saymadı. Gözlerini kırpmadan boşluğa bakar gibi akıp giden vagonlara bakıyordu. Akıp geçen vagonlar aklında delice bir plan oluşturmuştu.
Yüzündeki vahşi gülümseme büyümüş, gözleri kana susamış caninin özgürlüğe ve intikama giden yolu gördüğünde oluşan gülümsemeyle parlamaya başlamıştı.
Ömer bileğinden ameliyat olduktan sonra ki hafta taburcu olmuştu. Eve geldiği ilk gün uslu durması karşılığında sokağa çıkmasına izin verilmişti. Diğer çocuklar onun geldiğini duymuşlardı ve yanına uğramışlardı.
‘Sana yakıştıramadım.’ Dedi Yusuf. ‘Sana da geçmiş olsun.’ Dedi Ömer. Yusuf biraz utansa da bunu belli etmedi. Yüzünde ciddiyet vardı. Ömer’in yüreği intikam ateşiyle yanıyor gibiydi. Gözlerinden anlamak zor değildi. Ama sonra gülümsemeye başladı. Çok neşeli sayılmazdı. Derken o günü konuşmaya koyuldular.
Ömer ‘Bir keresinde okuldan bir çocuğun, Halit Paşa İlk Okulundan, bileğini kırmıştım. Bunu size anlatmış mıydım?’ diye sordu.
Remzi, Emir ve Yusuf bu olayın yalan olduğunu bildikleri halde dinlemeye koyuldular.
‘Çocuğun adı… Unuttum… Neyse… Dördüncü sınıftaydık sanırım. Onu dolandırıyordum. Dövmek için… Beklemeye başladım. Anın gelmesini bekliyordum.’
Yusuf, yüzünde pekte inanmadığını belli eden bir mimikle Ömer’e bakıyor, düğer taraftan Emir’le göz göze gelmekten kaçınıyordu. Çünkü, onunla göz göze gelirse güleceğinden emindi.
‘Her neyse, bir beden dersinde herkes okulun yan tarafındaki toprak sahada top oynarken o ve kara bir arkadaşı bilek güreşi tutuyordu. Fırsat bu fırsattı. Yanlarına vardım ve önce o kara çocukla bilek güreşi yapmak istediğimi söyledim. Kara çocuğa yenildim. Öyle pat diye değil tabi. Yalandan direndim. Hah adı şimdi geldi aklıma. Ali.’
‘Şu alevi çocuk mu?’ diye sordu Emir. ‘Evet.’ Dedi Ömer.
‘Şu sessiz sakin çocuk!’ dedi Remzi. ‘İyi de onun seninle ne alıp veremediği vardı ki? Kimseyle problem yaşayacak biri değildir.’
‘Yani onun bileğini mi kırdın?’ diye sordu Yusuf. Gözü bir anlığına Emir’e kaymıştı ve gülmemek için zor tuttu kendini.
Ömer bu soruyu beklemiyordu. Arkadaşlarının onu sorguladığını hissediyordu. Yanıt vermedi. Evet der gibi başını salladı.
‘Peki o sessiz ve sakin çocuğa bunu neden yaptın?’ diye sordu Remzi.
‘Bana ters bakmıştı.’ Dedi Ömer.
‘Çok boktan bir nedenmiş.’ Dedi Emir.
Ömer bu defa bir şey söyleyemedi. Çünkü söyleyecek bir şey bulamıyordu. Söylediklerinin yalan olduğu ayan beyan ortadaydı. Aslan, onun bileğini kırmıştı ve o bu durumun psikolojik ezikliğini aşamıyordu. Aslan’ı kendisine rakip olarak bile görmemişti. Mahalle maçlarında bile onu görmezden gelirdi. Şimdi ise her şey çok farklıydı. Sarsılan imajını koruması gerektiğini biliyordu. Sürekli alay edilen ve horlanan çocuk nasıl olurda onu bu hale düşürebilirdi. Birdenbire kendisinden utanmaya başladı. Ama bu duyguya dayanamayınca hıncını Emir’den almaya kalktı.
‘Ne zamandan beri yaptıklarımı sorgulamaya başladın? O çiş kafalı Aslan mı size arka çıkıyor?’
Yusuf’un içten içe gülmesi bir anda soldu.
‘Kendini bir bok sanmaman gerekirdi.’ Dedi Emir.
‘Seni sonra pataklayacağımdan emin olabilirsin. Şu an tek derdim elimin iyileşmesi.’ Sol elinin işaret parmağıyla Emir’i işaret ederek ‘Seninle sonra hesaplaşacağım.’ Dedi.
‘Görüşelim.’ Dedi Emir. ‘Ama bu defa yanımda Aslan’da olur.’ Yusuf’un tepkisini merak ettiği için ona doğru baktı. Remzi, Emir’in bu sözü üzerine hafifçe güldü. Ömer, çok sinirlenmişti ama bunu belli etmek istemiyordu.
‘O dahil görüşeceğiz.’ Dedi Ömer.
Yusuf olayın büyümesini istemiyordu. ‘Söylediğin şey doğru muydu? Yani Aslan’ın kız kardeşiyle ilgili olan.’
Ömer gülmeye başladı. ‘Evet. Onun deli bacısını s2ktim.’ Dedi iğrenç bir ifadeyle.
‘Yaptığın şeyden utanmıyor musun?’ dedi Emir iğrenerek Ömer’e bakıyordu.
‘Bana direnmedi.’ Dedi Ömer. Utandığı yoktu. ‘Kendi rızası vardı.’ Diye ekledi.
‘O kızın zihinsel engeli var. Nasıl rızası olabilir?’ diye çıkıştı Emir.
‘Bu durumun benim için bir önemi yok.’ Dedi. Yaptığından utanmadığı çok belliydi.
Bu açıklama diğer çocukların ondan iğrenmesine sebep oldu.
Ömer bileğindeki alçıyı ovuşturuyordu. Arkadaşlarının ona karşı hissettiği iğrenme duygusunu sezmişti.
‘Sadece ben değil…’ dedi.
Çocukların soluğu kesilmişti. Duyduklarına inanmak istemiyorlardı.
Daha sonra evlerine dönerlerken Ömer ile artık arkadaşlık edip etmeyeceklerini soruyorlardı. Yusuf ‘Asla.’ Dedi. ‘Ben de.’ Dedi Emir. Remzi de onlarla aynı fikirdeydi ve artık Ömer ile arkadaşlığına bir nokta koyma kararı almıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.