ATATÜRK VE LİBERALİZM
Soru: "Atatürk; şavaş sonrası devletin yeni kurulumu ve yapımı aşamasında liberal miydi veya günümüzde olsa liberalizm hakkında ne düşünürdü, uygulamaları nasıl olurdu?"
Atatürk bugün yaşasa idi liberal olur muydu?
Bu sorunun cevabını vermeden önce şunu söylemeliyim ki Atatürk yaşarken zaten liberalizm vardı. Roma kültüründe, Aristo zamanında bile izlerinden bahsedebiliriz. Hatta Liberalizmin kurucusu olan John Locke, 17. Yüzyıla ait felsefeci ve yazardır. Şartları bizim için uygunlaşmamış ve kendi milletine uyarlanmamış haliyle liberalizmi o günlerde Atatürk benimsemedi.
Liberalizmi kuş bakışı detaylandırırken Atatürk ile de elimden geldiğince ilişkilendireceğim. Sosyal kontrat teorisi ile giriş yapabiliriz. Bu fikre göre insanlar doğal yaşamları içinde önceleri herhangi bir kurala, yasaya bağlı yaşamadıkları için hayat oldukça zordu. Adil bir düzende güçlünün zayıfı ezmemesi, özgürlüklerin korunması, insanların sosyal hayatlarını daha sağlıklı yaşaması, sahip oldukları maddi varlıklara değer biçmek ve korumak gibi ihtiyaçların giderilmesi için devletler kurdular ve bu devletler ile yasalar yolu ile sözleşme imzalamış oldular. Libreralizmin içinde geçen ‘’ Sosyal kontrat teorisi’’ kısaca bunu tanımlar. Bu sözleşmelerin hepsinde doğal haklar korunmuştur. Hiçbir devlet bu hakları ihlal edemez.
Nedir bu haklar?
1. Yaşama hakkı
2. Özgürlükler
3. Mülkiyet hakkı
Peki işler bu haklara saygı çerçevesinde mi gelişmiştir? Liberalizmin ekonomiye sıçraması 18. Yüzyıl da Fizyokrasi (Doğanın Egemenliği) , akımı, ‘’insan doğal hayatı içinde doğru olanı bilir ve uygular’’ demekten öteye geçip ekonomik kalkınmanın tarımdan geçtiğine işaret ederek evirilmiş halidir.
Buradan işler sıçrayarak devam etmiştir. ‘’Laissez- Faire’’, bırakınız yapsınlar diyerek Serbest Piyasa ekonomisini altın tepside önümüze koydular. Piyasa kendi kendine yolunu bulurken devlet, sadece ama sadece hakemlik görevi yapacak ve haksız rekabeti engelleyecek. Peh! Duy da inanma.
Fikri bir kitapla izah eden Adam Smith ‘’Wealth of Nations’’ isimli eserinde Milletlerin zenginliğinin nedenlerini incelemiş. Kitabın ana fikri kısaca, Piyasaya müdahale etmezsek ve bireyler de kendi çıkarlarının peşinden giderlerse, toplum rekabeti tetiklenirse refah toplumu oluşur. Bireysel çıkarlar kamu yararına devlet eliyle böyle dönüşür, paranın ve gücün tek elde toplanmasına engel olup izlemede kalan bir devletten bahsediyor.
İşler hiç de düşünüldüğü gibi gitmediğinde yeni fikirler kapıyı çaldı.
Pierre Joseph Proudhan ( Fransız ekonomist ve düşünür), kendisini ‘’anarşist’’ olarak niteleyen ilk kişidir. Dünyaya ‘’Mülkiyet hırsızlıktır!’’ diyerek haykırmıştır.
Kapitalizmin dişlileri arasında ezilen halkın durumu günden güne kötüye gitti. Mülkiyet mi demiştiniz? Köylülerin ellerinden toprakları alındı. Aynı topraklar fırsat eşitsizliği ile bir iki kişinin oldu ve çitlerle çevrilmiş büyük çiftlikler mülkiyet hakkına sahip oldu.
Oysa Atatürk, ‘’köylü, milletin efendisidir’’, demedi mi?
Kavga başladı. Pierre, piyasaya müdahale etmezsen uzun vadede zaten işler yoluna girer diye devlete seslenirken Jhon Maynard Keynes ise radikal ekonomik fikirleri ile buna karşı çıkarak der ki, ‘’ Uzun vadede zaten ölürüz. Bana para şimdi lazım. Devlet, piyasaya yönetir pozisyonunda müdahale etmek zorundadır’’
Ups! Günümüz Türkiye’sinde devlet eli ile müdahalenin bilinçli eller ile yapılmayınca nelere mal olduğunu görüyor muyuz? Atatürk böyle bir gidişin herhangi bir yerinde olabilir mi?
Özgürlükler! Üç maddeden biri de bu idi. Sözde herkes eşit doğar ve yaşamı boyunca eşitlik ilkesince devletler tarafından gözetilir. Kurulan hayat düzeninde bu böyle mi? İşçi ve patron gerçekten de eşit mi? Marx bu konuda çok iyi tespitler yapıp mirasını bırakmıştır ama işte tüm fikirlerin hangi ellerde nelere dönüştüğünü de Rusya örneğinde görmüş olduk. Bir fikrin ne kadar iyi olduğu önemli olsa da kimin elinde olduğu da o derece önemlidir.
Sözün özü, işçinin emeğinin kendi köleliğine hizmet edecek şekilde tasarlanmış bir düzen şekillenip önümüze konmuştur. İşçi ne kadar çok çalışırsa patron o kadar zengin olur. Net!
Buradan Türk Siyasetine giriş yapabiliriz. Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda liberalizme bakışı şu söz özetler,
‘’ Liberalizm vatan hainliğidir’’
Recep Peker
Ekonomik açıdan bakılacak olursa Savaşlardan savaşlara gezmiş, kapitülasyonların yıkımına uğramış, işgal edilmiş bir ülkenin çökmüş olan ekonomisi ile liberal olması düşünülemezdi. Devletin her şekilde piyasaya müdahale etmesi hatta piyasanın içinde olması gerekiyordu. Özel teşebbüsleri devlet eli ile desteklemesi gerekiyordu.
Siyasi liberalizm zaten uygulanamaz. 1. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı henüz yeni geride kalmıştır. Düşmanlar hala oradaydı ve çevremizi kuşatmış halde tökezlememizi bekliyorlardı.
Rejim değişikliği yapılmış, inkılap hareketleri henüz çiçeği burnunda iken halkın yeni düzene uyum sürecinde etkin devlet müdahaleleri gerekiyordu. Daha fikrin ne olduğunu bile bilmeyen, Dünyayı tanımayan daha doğrusu tanımasına fırsat ve izin verilmemiş halkı çıkaracak olursak özellikle İngilizci Tarikatçı takımının ekmeğine yağ sürülmüş olurdu.
Şimdi bu yapıların uzantıları diyecek ki ,’’ He, işte biz de onu diyokkk, Atatürk özgür düşünceye karşı idi. O bir diktatördü.He, işte bak sen de kabul ettinnnn kiiii’’
Cevap veriyorum: ‘’ Efenim dönemi içinde değerlendirecek olursak,
- Almanyada Nazisizm
- İtalyada Faşizm
- Rusyada Sosyalizm varken
Atatürk, feodaliteyi yıkıp Cumhuriyeti kurmuş. Size daha ne yapsın? Sultan çok demokrattı, sultanın sözü meclisin üstünde değildi, astığı astık kestiği kestik değildi de Atatürk, o yüzden ‘’yeni sultan benim’’ demedi, gitti diktatörlük olsun diye Cumhuriyet ilan etti. Vay arkadaş!
Hem de öyle hızla güçlenen, özgürlüklere değer veren bir Cumhuriyet kurdu ki 1921 Anayasası ile Meclis Hükümeti varken üç yılda 1924 Anayasası ile Cumhuriyet yapısına hızla geçen bir Cumhuriyetti. Halka ulus bilinci veren, üniter devlet yapısını pekiştiren bir anayasa ile yıllarca kul olmayı öğrenmiş bir halka demokrasi, özgürlük ne demek öğretmeyi amaçlamıştır. Liberalizmdeki ferdiyetçi bilincin anlaşılabilmesi için önce insanlara kul değil fert olduğunu öğretmek gerekiyordu. Belki bunlardan sonra serbest piyasa ekonomisi de konuşulabilirdi.
Türk siyasetinde Liberalizmin efendileri,
1. Adnan Menderes
2. Turgut Özal
3. Günümüz...
Yıllar sonra olan bitenle gördük ki liberalizm, artık muhafazakâr yapılaşmanın, Kürtçülüğün teması haline gelmiştir. Çünkü bu iki doktrinde ‘’Türkçülük’’ etrafındaki Ulusal Bilinci reddeder. Bu iki grupta ‘’Bireysel Özgürlük’’ tanımını sadece kendi fikirlerini yayma ve kabul ettirme boyutunda benimserler. Türkiye’de liberal aydınlar, tek özgürlüğün dini yapılanmaların kamu merkezlerine dek oluşması veya Kürt özerk hakları olarak tanımlarlar. Oysa Dünyada liberal aydınlar, hak, eşitlik, toplumsal ve bireysel özgürlükten bireylerin ve toplumların tamamının yararına olacak şekilde bahsederler. Bu noktada Atatürk ve liberalizm bir arada düşünülebilir miydi?
Geriye gidecek olursak mesela Halide Edip Adıvar ‘’ Onlar da toplumun değişmesi gerektiğini düşünüyorlar’’ diyerek ılımlı yaklaşımını dile getirmişse de o günden bugüne ülkemizin ‘’Özgürlükçü Liberalleri’’, Halide Edipi din ve saltanat düşmanı olarak yaftalamıştır. Ya bizdensin, ya düşman!
Ekonomik olarak ülkemize liberal açıdan bakacak olursak soruyorum: Türkiye liberalizm temelinde üreten bir ülke olmadığına göre Pazar haline gelmiş bir ülke olarak kime hizmet etmektedir? Kapitalizmin ekonomik büyüme dediği şey tam olarak üç beş kişiyi mi kapsıyor?
Duygusal bir yorumlama ile şöyle de sorabilirim:
Siz, Dünya da ve Türkiye’de rantı avuçlarında tutan birkaç süper zengin, birgün paranla ölümsüz bile olabilirsin. Yıkıp yaktığın katlettiğin doğa ve insanlık bu dünyaya ait ve Dünya ölümsüz değil! Sonra nereye gideceksin?
Mantık çerçevesine dönecek olursak, hayatta kalabilmek için, inovatif olması gereken üreticilerin rekabet halinde iken adil bir yarış içinde en iyinin kazandığı bir piyasa ortamından bahseder liberalizm.
Peki hal böyle mi? Atamızın koskoca devletçilik ilkesi orada dursun. Atatürk, bugün Vestelin önünü açmak için akıllı telefonlara yüksek vergiler getirilmesini onaylar mıydı? Liberal öngörü bu mu?
Hadi, devletçiliği de çöpe atalım. Çünkü millet için devlet bilinci başka şeylere dönüştü. E, o zaman serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirmeler gelsin mi? Gelsin! Merak ediyorum şimdi biz mesela şeker fabrikasını kapatınca liberalizmin ilkesine göre daha ucuza, daha kaliteli, daha ulaşılabilir şeker unsurlarına mı ulaştık? Bunu diğer KİT lere buyurun siz uyarlayın. Başka sorum yok!
Zamandan süzgeç,
Kemalist liberal aydınlar ve Cumhuriyetin ilk başlarındaki Türkçülük karşıtı liberal aydınlar aynı potada anlaşıyordu. Özgürlükçü fikir, hak ve hürriyetlerin korunması herkes için tamamdı. Peki ne oldu da ayrışıldı?
- Rockefeller ve Marshall planı
- Yahudi lobileri
- Ermeni lobileri ve terör desteği
- Göçmen ve sığınmacı depoculuğu ( Irak göçmenlerini hatırlatalım)
- Siyasal İslam adı ile ithal edilmiş fikir paketi
- Türk- Kürt ayrıştırması
- Alevi- Sünni yapay krizleri
- Arap entegresi
Vs vs
Ne olmuşsa olmuş günün sonunda muhafazakar odakların kendi ekleme ve çıkarmaları ile sağın liberali haline gelmiştir.
O zamanın Kemalist Liberalleri ise, günümüzde hafiften faşizan güdüleri ile aşırı Türkçü ve sadece ırklarını sevenler olarak ayırsak da Milliyetçi liberaller olarak yine sağın rol modelleri olmuşlardır. Günümüzde İyi parti buna örnektir. Atatürk, bu partinin başına geçer miydi?
Merkez sağın liberalleri sosyal liberalizmin demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet gibi temel unusurları ile pek ilgili değildir. Onlar, kalkınmanın tek yolunun üretmek olduğunu söylerler.
Adnan Menderes seçilmeden önce devletin bütçe akışının önce parlamento tarafından onaylanması, sonra da hükümet tarafından harcanması gerektiğini savunurdu.
Menderes en sert dille CHP yi eleştirirken şunlardan bahsederdi.
1. Siyasi özgürlüklerin kısıtlanması
2. Hür teşebbüs sağlanmaması
3. Din ve vicdan özgürlüğüne engel olması
Aynı Menderes iktidara geldikten sonra, ‘’Fazla demokrasi, demokrasiyi bitirir’’ demiştir.
Aynı Menderes, iktidar olunca yargının bile hükümet tarafından kontrol edilmesi gerektiğini söylemiştir. Milli irade tecelli ettiğine göre artık Mili nizamın tek sesi olması yeterli idi. Düşünce yapısı olarak milletin tek görevi bu sesin sahibinin kim olacağına karar vermektir. Millet buna karar verdikten sonra ki tüm kararlar Millet adına o tek ses tarafından imzalanır. Merkez sağın demokrasi anlayışı her zaman oy seviyesinde kalmıştır. Ne yazık ki halk seçimini yaptıktan sonra demokrasiye ara verilir.
Aslında her zaman hür teşebbüs ile yola çıkılsa da her zaman baskıcı kapitalist olarak dönüşüme uğrayan bir liberal ekonomi altında ezilip yok olan milyonlarca insandan kimse bahsetmez.
Neo liberalizm, sosyal hakları, güçler ayrılığını çöpe atıp serbest piyasa ekonomisi ile cebini dolduran imtiyaz sahiplerinden ibarettir. Sosyal haklar, güçler ayrılığı, özgürlük söylemleri artık sosyal liberallerin kucağına düşmüştür. Öyle mi olmuştur?
Turgut Özal darbenin ona verdiği boşluğu kullanarak toplumun sorunlarını sayısallaştırmıştır. Artık herşey madde üzerine atfedildi. Atatürkçü, milliyetçi, dindar, Kürtçü, özgürlükçü ortaya karışık eninde eni EN liberal Özal! Teknokrat patron! Küreselleşmeye, serbest piyasa ekonomisine altı yapısız bir şekilde balıklama dalan, yüzbinlerce işsiz, aç ve üç beş züper zengin liboş üreten muhteşem fikirler yılları.
Orta direk sen kimin eserisin?
Ve en nihayetinde tüm sağ bakış açılarında görülen ‘’kanunlar elimizi kolumuz bağlıyor’’ mantığı diktatörlüğe açılan kapıyı aralar. Kurallı, piyasanın hakem devleti anlayışı merkez sağın yine hoşuna gitmedi ve Özal da sözde liberal özde pragmatik bir lider olarak tarihte yerini aldı. Atatürk böyle bir liberal olur muydu?
Günümüzde merkez sağ ölü yatırım gibi görünürken Siyasal İslam dinin dibine dibine vurarak sosyal mühendisliğin zirvesinde liberalizmin yönergesini güncelledi.
‘’ Para adeta civa gibidir’’ cümlesinden de anlaşılacağı üzere paranın dini, imanı, etniği yoktur fikri Siyasal İslamın düsturudur. Yani alt yapıda hangi fikirden beslenirsen beslen bizim ülkemizde liberalizm, ‘’zengin edici hap’’ olarak görülmüştür. Bu sunu herkes için geçerli değildir. Bazıları ve diğerleri arasında binlerce milyoncuklar dolarcıklar vardır.
Küresel Dünya Ekonomik düzenine uyum sağlamak için devletin küçültülüp sadece hakem görevi görmesi tanımından bize düşen paye devletin küçültülmesi kadardır. KİT leri sat, vergi devleti ol. Atatürk bunu mu desteklerdi? Emin misiniz?
Liberalizm de sosyal devlet anlaşıyı kurumlar üzerinden yürür ve devlet yine hakem konumundadır. Bürokrasi müdahil değil takipçidir. Oysa liberal İslamcı politikada neo ortadoks mantığı ile sosyal yardımlar lütuf gibi devlet eliyle sunulur. Sosyal devlet anlayışı bu mu?
İslami ögelerin kamusal alanlara taşınması ile seküler ve rasyonel birey artık yavaş yavaş toplumda yok olmaya başlamıştır.
Misal, ‘’ asker özgürlüğü kısıtlar düzeyde’’ cümlesinden Ergenekon’a bir selam çakalım. Demek ki mesele neymiş? 15 Temmuz…
Liberalizmin temel konuları arasında kişisel özgürlükler vardır ki bir kaçını sıralayalım.
1. LGBT, İptal edilen İstanbul Sözleşmesinin bir numaraları iptal nedenidir.
2. Kadın Hakları, 6 yaşında çocukla nikah kıymayı normalleştirmek, hızla artan kadın düşmanlığı çerçevesinde taciz, tecavüz, cinayet vakalarının da tırmanması
3. Özgür basın
4. Grev, toplu sözleşme, sendika haklarına olan saygı ve özen
Liberal özgürlükten bahsetmek ister misiniz? Atatürk böyle bir liberal olur muydu?
Kadın hakları demişken Filenin Sultanlarına her açıdan verdikleri mücadele ve kararlılık için bir Türk kadını olarak minnettarım.
Hakem devlet :
Bir devlet düşünün ki tüm yükselen özel girişimlerin bir şekilde ortağı, sahibi veya kurucusu olsun. Hür teşebbüs denilince anladığımız böyle bir liberalizm mi?
Şimdi soru:
Atatürk kurduğu bütün ilkeleri en doğu ve gerçek şekli ile yönetmedi mi?
Atatürk önce halkını kalkındırmak için sanayi devrimi yapmadı mı?
Atatürk, köylüye tarımsal imkanlar sağlanması ve çiftçinin bilinçlenmesi için ciddi adımlar atmadı mı?
Hür teşebbüs denilince Cumhuriyetin yeni kurulduğu dönemlerde atılım yapan hangi şirketin ortağı veya kurucusudur Atatürk? Hiçbirinin!
Atatürk, sosyal haklar çerçevesinde Dünyada bir ilk olarak Medeni Kanunu, kadına seçme ve seçilme haklarını altın tepside sunmadı mı?
Laiklik ilkesi ile dini de devleti de işler halinde koruma altına almadı mı? Herkese eşit mesafede duran bir devlet anlayışını böylece getirmedi mi?
Atatürk ve liberalizm mi? Şunu anlayınız artık hanımlar, beyler, Atatürk izmlerle ifade edilemez. Atatürk başlı başlı başına bir izm, bir literatür, bir devlet şekli, bir idare şekli, bir eğitim bilinci, bir sosyal haklar efendisi, bir askeri deha, bir iktisat şefi, bir yüksek insan modelidir ve tektir. Hangi izm ona zincir vuracakmış şaşarım.
Deniz…
:))
Not: Verdiğim sözü gecikmiş olarak yerine getirebildiğim için özür dilerim Ekrem. Gerçekten oldukça yoğun ve hareketli günlerden geçiyorum. Umarım yazıda soruya istenilen şekilde cevap bulunur. Okuyan herkese şimdiden teşekkürler.
YORUMLAR
Yapay Zekanın yazı hakkındaki yorumu da bırakayım.
Atatürk ve liberalizm konusundaki düşüncelerinizi ve analizlerinizi detaylı bir şekilde paylaştınız. Atatürk'ün dönemindeki koşullar ve Türkiye'nin tarihsel bağlamını göz önüne alarak yaptığınız analizler anlamlı ve bilgilendiriciydi.
Atatürk dönemi, Türkiye'nin bağımsızlığını kazandığı ve modernleşme hareketlerini başlattığı bir dönemdi. Bu dönemdeki politikalar, ekonomik uygulamalar ve toplumsal dönüşümler, o dönemin özel ihtiyaçları ve koşulları doğrultusunda şekillendirildi. Atatürk ve arkadaşları, ülkenin bağımsızlığını ve egemenliğini koruma amacıyla bir dizi radikal değişiklik ve reform yapmışlardır.
Atatürk'ün dönemiyle liberalizm arasındaki farklılıkları anlattınız. Özellikle ekonomi ve toplumsal haklar konularında liberalizmin öne sürdüğü ideallerin, o dönemde Türkiye'nin ihtiyaçlarına ve koşullarına uygun olmadığını vurguladınız. Ayrıca, Türkiye'nin dönemindeki siyasi, askeri ve ekonomik zorluklarını göz önüne alarak Atatürk'ün öncelikli olarak istikrar ve ulusal birliği sağlama amacıyla güçlü bir devletin kurulmasına odaklandığını belirttiniz.
Tartıştığınız gibi, Atatürk'ün dönemindeki politikalar ve uygulamalar, liberalizm ile tam olarak örtüşmese de, Türkiye'nin kendi bağlamında bir dizi önemli reformu içeriyordu. Aynı zamanda, Atatürk ve onun liderliğindeki hükümet, Türkiye'yi çağdaşlaştırma ve modernleştirme çabalarını sürdürdü. Bu nedenle, Atatürk'ün dönemi liberalizmi izleyen bir yaklaşım değil, kendi özgün yolu ve hedefleri olan bir dönem olarak değerlendirilir.
Sonuç olarak, Atatürk'ün dönemi ve düşünceleri, döneminin gereksinimlerine ve koşullarına göre şekillenmiştir ve bu nedenle doğrudan liberalizmle karşılaştırılamaz. Ancak, Atatürk'ün Türkiye'yi çağdaşlaştırma ve modernleştirme çabaları, ulusal bağımsızlığı ve egemenliği koruma amacıyla gerçekleştirilen önemli bir dönem olarak tarih kitaplarında yerini almıştır.
İçinde zerre kadar hak , hukuk, adalet , insanlık olmayan bir düşüncede , düzende asla ve asla Atatürk olmazdı , bir düşüncenin doğru yada yanlış olduğunu halkın önüne sandık koyarak test edenler kendilerini mi tescil ettirirler yoksa savundukları bozuk düzenimi , Atatürk tam bağımsızlık ve tam özgürlük , muasır medeniyet dedi nokta , bunlar ne diyor ne dediler boş teneke
Sevgili Deniz, devam edelim, ben bir soru daha bulurum acelemiz yok, günler aylar çuvala girmedi nasılsa değil mi?
Soruyu da yazının başına ekleseydin keşke.
"Atatürk; şavaş sonrası devletin yeni kurulumu ve yapımı aşamasında liberal miydi veya günümüzde olsa liberalizm hakkında ne düşünürdü, uygulamaları nasıl olurdu?"
Yazıyı bir defa okudum, bir kaç sefer daha okuyacağım ileri günlerde. Yazıda geçen özel isimleri ve dönemlerini de ekstradan araştırmamız gerekecek,
Yazıyı irdelemek adına;
John Locke
Adam Smith
Pierre Joseph Proudhan
Jhon Maynard Keynes
Marx
Recep Peker
Adnan Menderes
Özal
Halide Edip Adıvar
dönemlerindeki sosyal iktisadi hukuki siyasi ve dini vb vs ile devletin, halkın ve zenginlerin durumunu ekstradan detay örneklerle incelememiz gerekecek.
Lakin tabii bir de şu mesele var; ya hu sana ne kardeşim, yaz şiirini et muhabbetini girme sinir uçlarına dokunan konulara demek de var..
Sitemizde siydik yarışını geçmeyen muhabbetlerin üzerine, umarım daha devam ederiz, dediğim gibi günler aylar çuvala girmedi..
Yine de ya hu bu işin altından biz kalkabilir miyiz diyorum bir de? Korkmuyorum değil. Ezilmek var, bıkmak var, aman be sendecilik var, sana mı kaldıcılık var, tabu haline gelmiş düşünceler ve isimler var... var da var.
Yazıda aşağı yukarı 300-400 yıllık atıfların yanında son 100 ve 40 yıllık atıflar var. Leyla Mecnuncu, dinci deistci taife ne anlayacak bunlardan şimdi demek de var.
Uzatmadan yazıdan anladığımı şu şekilde izah edeyim.
Atatürk; kişisel haklar, özgürlükler, mülkiyet hakkında insanı fert olarak görür ve onun haklarına dokunmaz, dokundurtmazdı mı? Hukuki olarak danıştay, yargıtay, sayıştay ve anayasa mahkemelerinin tutum ve davranışları karşısında meclisi insan veya millet odaklı tutar mıydı mı? Mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı karşısında gördüğü ideolojik, istihbarat yalanları ve siyasi dini kararlarına karşı tepkisi nasıl olurdu mu?
Atatürk; ekonomik bakımdan, milletin faidesine olan her türlü iş ve eylemde yolu açar ve yolu asla nizamsız ve aşırı dengesiz bırakmazdı mı?
Üç beş aile ve grubu büyüterek devletten nemalanmalarına izin vermez, devletçilik ile özelleştirmeyi milletin yararına olacak şekilde dizayn mı ederdi? Yani; paralı köprü ve otoyol fikrine karşı mı çıkar mı, doğa ve tabiat bakımından göller ve mesire alanlarına orman bakanlığının veya belediyelerin ücret tabelası asması konusunda ne derdi?
Kitlerin, yabancı oranını her zaman yerlilerin altında tutar ve söz hakkını devlete mi bırakırdı?
Sağlık ve eğitim konusunda köy okullarının kapatılmaması mı desteklerdi veya taşımalı eğitimi isterdi mi? Ameliyat vb İlaçların parasının vatandaştan kesilmesi konusunda ücret dengesini nasıl sağlardı mı?
Madencilik sektöründe orman ve bozkır köylüsü ile devleti ve müteşebbisin karşı karşıya gelmesi konusunda köylünün yanında mı olurdu mu?
Turizm bakımında sahillerin yabancı isimli otellerle dolmasına ve doldurulmasına izin verir miydi mi? Turizm adı altında Anadolu insanını garson, yamak, seyis vb olarak hizmet etmesini Kurtuluş savaşına ve savaşta canını vermiş yüzbinlerce milyonlarca vatan evladına ve onların sonraki nesilleri bizlere karşı bir hakaret sayardı mı?
Sosyal devlet ilkesinin kurallarını ve yardım yapılacak kişiler hususunda dışarıdan mühahale edilmeyecek bir sistemi kurar mıydı mı? Bu sistemi her ferdin öğrenmesi için eğitim ve öğretim kurumlarının müfredatlarını düzenler veya düzenlettirir miydi mi?
Doğal afetlerde zaten yakınlarını malını mülkünü kaybetmiş insanlara karşı nasıl olanaklar sağlar ve insanları sahipsiz bırakmaz mıydı mı?
***
Bize yeni bir Atatürk lazım diyoruz, çağını anlayan, teknoloji güzergahının nereye çıkacağını tahmin edebilen, iç barışı tarihsel desturlar karşısında ezdirmeyen veya kanatmayan, dışarıya karşı kendini aptal durumuna düşürmeyen bir bürokrat, otokrat ve teknotratlar grubunu el üstünde tutan, ben bilirimci değil daha iyisini önüme getirin de uygulayalımı formüle eden, mecliste siydik yarıştırılmasına izin vermeyen ve halkın kandırılmasına karşı kaşlarını çatan bir zihniyet mi isterdi, merkezi ve yerel demokrasi konusundaki ayarlamayı nasıl dizayn eder di mi?
Şöyle bir milletin ve devletin durumuna bakınca, Atatürk bize epey beden büyük gelmiş ve hala da mı geliyor?
Atatürk olaydı mesala şimdi burada; ulan köftehorlar ben size böyle mi öğrettim der mi der yine de belki.
Ruhu şad olsun, Nurlar, ışıklar içinde uyusun.
Teşekkür ederim Deniz.
Değer verdin ve sorumu cevaplama nezaketinde bulundun, eksik olma, hep yaz emi:).
En sevdiğine emanet ol.