- 277 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
BAŞLANGIÇLAR VE SONLAR
Huzur bir yel misali içini hızla yalayıp geçti. Oysa uzun zaman olmuştu huzur yanı başına yanaşmayalı. Raci, altmış dört yaşında ve iki oğlu olan köyde sözü geçen biriydi. Kırlaşmış saçları,hafif kilosu,uzun boyu,keskin bakışları,çok gülmeyen yüzünün verdiği korkutucu halinin altında güzel bir yürek,merhametli,vicdanlı ve karakterli bir insan yatmaktaydı. İşte o korkutucu hali kimsenin ona yaklaşıp derdini soramamasına onun da kimseye derdini anlatamamasına sebepti. Zaten duygularını anlatmaktan çekinirdi.Etrafında insan doluyken yalnız oluşu bunlardandı. O gün terasta koltuğuna uzanmış nicedir hasretini çektiği,geçen yaz kaybettiği karısını düşünüyordu. Kimselere açılamadığı derdi bu hasret ve karısını kaybettiğinden beri gelinlerinin sürtüşmelerinin, oğullarının da bundan etkilendiğinin farkında olmasıydı. O gün ne yapması gerektiğini düşünürken güzel günler aklına geldiğinden bir kaç saniye huzurla doldu içi. Sonra yine derdi sardı benliğini.Karısı olsa orta yolu bulabilirdi;kendisi ise düşünüyor bulamıyordu. Çok da konuşan ve çocuklarıyla dertleşen,onların sorunlarına bizzat çözüm bulan birisi değildi. Çocuklarının sorunları anneyle konuşulur ve o hiç bilmiyormuş gibi karısıyla ortak çözüm bulurlardı.
Karısı Mehpare gerek tatlı dili gerekse otoriter duruşuyla sözünü dinletir;aileyi bir arada tutmayı başarırdı. Kocasıyla severek evlenmişler,mutlu,imrenilesi hayatları olmuştu.Çocuklarını okutmuşlar;Tarık ziraat mühendisi,Faruk da veteriner olmuştu.Köyde ekip biçecek arazileri,sığır yetiştirecek alanları vardı.İki oğlu da okulları bitince köye gelip,tarım ve hayvancılıkla uğraşmaya başlamışlardı.Eğitimli oldukları için yaptıkları işten verim de alıyorlardı.Tarık aynı köyden liseden beridir sevdiği Zuhal’le evlenmişti.İki sene sonra da Faruk Zuhal’in başka köyden teyzesinin kızı Ayla’yla evlendi.Mehpare çocuklarının da kendileri gibi sevdikleriyle evlenmesine sevinmiş kocasıyla da aynı fikirde olduklarını konuşmuşlardı. Mehpare kocasının tersine cıvıl cıvıl,konuşkan,insanların üzerinde liderlik kurabilen bir yapıya sahipti. Gerek uyanık oluşu,gerek çözüm odaklı oluşu,özgüveni gerekse insanlara sözünü dinletebilmesi onu bir toplumda lider konumuna getirirdi.Evinde de gelinlerine de oğulları ve kocası gibi sözünü dinletebiliyordu.Gelinlerde iyi anlaşan kuzenlerdi zaten.Beş yıl sonunda üç tane torunları da oldu. Faruk’un karısı ikinciye hamileydi.Sorunsuz bir aile olarak yaşıyorlardı.Bir yıl önce beklenmedik bir anda Mehpare kalp krizi geçirerek vefat etti.
Oğullarını minik halleriyle düşledi. İkisinin zeytin ve limon ağaçlarının altında koşmalarını, oynadıkları oyunları hatırladı. Dudaklarına gülümseme yayılırken içinde fırtına koptu. Bu fırtınanın adı özlemdi. Son zamanlarda bazı şeyleri unutuyordu;ancak çocuklarının küçüklüğü aklından çıkmıyordu. Karısını ve eski günleri özlemle hatırladı. Tarık’ın eşi Zuhal oğluyla birlikte yanına geldi.
"Baba yemek hazır gel;yemek yiyelim" dedi.
Yerinden kalkınca bir an duraksadı."Biz zeytinlerin hepsini topladık değil mi kızım?" dedi.
Zuhal şaşırdı. Çünkü aylardan hazirandı ve zeytin hasadı eylül sonu başlıyordu." Hasat zamanı gelmedi baba “dedi.Yarı kaygılı,yarı utandırmak istemeyen en ilgili haliyle.
Raci aklı başına gelince utanıp mahcupça baktı.Bu bakış gelinini daha da üzdü.Kayınpederinden hiç sert bir söz,kırıcı bir tavır görmemişti.Gözlerini kapıya çevirip “baba yemek soğumasın,gidelim”dedi.
Yemek yediler,Zuhal bulaşıkları yıkarken durumu Ayla’ya anlattı.Zaten uzun zamandır eşyalarının yerini unutuyor,konuşurken cümlesinin devamını hatırlamıyordu.Son iki aydır ise olaylar,zaman,isimler gibi şeyleri unutmaya başlamıştı.Ayla “eeh ne yapayım ben,oğulları düşünsün,gerçi Faruk’a ne faydası var hayvanlara biz bakıyoruz maşallah ürünlerinden herkes faydalanıyor” diyerek mutfaktan çıktı.Zuhal olay çıkmasın diye ses çıkarmasa da kendi kendine “biz de tarlada çalışıyoruz,bu adam kocalarımızı okutmuş,büyütmüş,Allah’a şükür sayesinde durumumuz da iyi.Daha ne ister ki bu” diyerek bulaşıkları makineye koyup odasına çekildi. Onu durgun gören Tarık “hayırdır gülüm ne oldu?” dedi.Zuhal babasıyla ve Ayla’yla olan her şeyi anlattı. Anlatmasa boğulacaktı. Hem kayınpederine üzülüyor,onu doktora götürmek gerektiğini düşünüyordu;hem de Ayla’nın baktığı ineklerin hiçbir ürününü kullanmak istemiyordu.Karı koca babalarını randevu alıp doktora götürmeye karar verdiler.
Aynı akşam Ayla Faruk’a, Zuhal kendisinin üzerine saldırmış,kayınpederi de kendisine kızmış gibi anlattı.Yarınki gün iki kardeş ufak bir şeylerden tartışma çıkarırken babaları üzgünce onlara bakıyordu. Tarık babasını görünce duruluyor Faruk peşini bırakmıyordu.O gün Tarık babası için iki gün sonraya randevu almıştı. Tarık babasının mahzun bakışlarını görünce, ağabeylik yapayım babamın halini bir anlatayım belki Faruk fark etmemiştir diye geçirdi içinden.Durumu anlattı.Faruk da anlamıştı bir şeyler ama konduramıyordu. Fevriydi,dik kafalıydı,sevgisini belli etmezdi ama babasına düşkündü.
İki gün oldu ve doktora gittiler.Doktor muayene yapıp,şikayetleri dinleyince Alzheimer hastalığından şüphe etti. Kontrole çağırdı.Raci üç ay sonraki kontrole kadar daha fazla geçmişi hatırlamaya yeni olay,kişi ve zamanı unutmaya başladı.Kontrolde kesin Alzheimer teşhisi koydu.
Hayat artık daha zordu hepsi için. Raci zamanla aynı soruyu sormaya,aynı geçmiş olayları konuşmaya başladı. Ayla ise onu bunlar için azarlamaya,alay etmeye devam ettikçe evdekilerin sabrı zorlanıyordu. Altına kaçırmaya başladı.Ayla ilgilenmiyor kocasını doldurmaya çalışıyordu. Zuhal ve Tarık babalarının altını temizliyor;sevgi gösteriyorlardı. Faruk kısa sürede karısının davranışlarının da abisi ve yengesinin yaptıklarının da farkına vardı.Kendi aralarında anlaştılar.Beraber oturdukları evin yanında yeni bir evleri daha vardı.O ev Faruk ‘un olacak;oturdukları ev ise Tarık’ın olacaktı. Hayvanlar veteriner olarak Faruk ‘undu.On beş dönümlük arazi de yine onun olacaktı.Tarık hayvan almayacak otuz dönümlük araziyi alacaktı.Bu anlaşmadan eşlerinin haberi olmadı.
Hayat Gündoğdu ailesinin üzerine karabasan gibi çökmüştü.Ayla kayınpederinin hastalığını fırsat bilip kocasını doldururken diğerleri onu idare ediyordu. Raci zaman geçtikçe geçmişi de unuttu.Hiçbir ihtiyacını göremiyor,kimseyi tanımıyor hatta konuşamıyordu.
Bir gün Ayla asla ahırına almadığı hem teyzesinin kızı hem de eltisi olan Zuhal’e havalı havalı bakarak ineklerinden süt sağmaya gitti.Az sonra bir ses geldi. Zuhal koşarak ahıra gitti. Bir de baktı. Ayla ineğin ayaklarının altında. İnek önce tepmiş sonra ayaklarının altına almış.Her yeri kan olan Ayla hastaneye yetiştirildi. Kaburgaları kırıktı.Artık o da geçici bir süre yardıma muhtaçtı. Ama yaptığı huzursuzluk,küçümseme,aşağılama,yalancılık,paragözlülük gibi kötülüklerin bir bedeli vardı.Faruk on beş gün önce boşanma davası açmıştı.
Aradan beş ay geçmişti Zuhal Ayla’ya da çok güzel baktı ve iyileştirdi. Ayla bu durumda bile kavga çıkarmaya her şeyi ”ben daha iyi yaparım “demeye,evdekileri küçümsemeye devam etti.Artık herkesin sabrı taşmıştı ki boşanma günü geldi. Ayla otuz ineğin on beşini ve nafaka karşılığında boşanmayı kabul etti. Çocuklardan büyük olan babada,küçüğü ise annede kalacak fakat görüşme günlerinde her ikisi de çocuklarını görecekti.
Faruk boşanmıştı.Bu bakımdan eve huzur gelmişti. Bir de babaları iyi olsaydı.Raci’yi bir sabah iki katlı evlerinin ikinci katındaki terasta daha önce oturup karısını ve eskiyi düşündüğü koltuğa yatırdılar. Mutlu görünüyordu. Ne düşündüğünü,neler hissettiğini bilemediler.Evin halkı da koltuğun önündeki masaya oturmuş kahvaltı yapıyorlardı. Bir ara hepsinin gözleri de daha önce duvara astıkları annelerinin resmine takıldı.Bir ah sesi ve bir pat sesi duydular.Raci son nefesinde ah demiş ve eli kahvaltı yaptıkları masaya düşmüştü.
Ölüm sevdiklerimizin ardından hep zordur.Uzak olunca çabuk unutulur. Aynı evi paylaştığımız insanları kaybetmek çok daha zor olsa gerek.Bir de yaşadığı hiçbir şeyi,sevdiklerini,sevdiği bir şeyleri unutmak ve bir daha hatırlamamak çok acıydı Raci için .Tüm duyguları yaşayarak geldiğimiz son,ölümdü Raci gibi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.