- 179 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayal Olsun
“Hayal Olsun” Kitabı Üzerine Derkenar
“Hayal Olsun”, Yazar Abdurrahim Zararsız’ın ikinci öykü kitabı. Nisan 2022’de okurlarıyla buluşturulmuş eser, yüz kırk sayfa hacmindedir. Kitapta on beş öykü yer almaktadır. “Hayal Olsun” öyküsü, yazarın kitapta yer verdiği ilk öyküsünün ismidir ayrıca. Kitapyurdu KDY etiketiyle okurlarıyla buluşturulmuş. “Hayal Olsun”, “Küçürek” ve Çepeçevre” bölümlerinden müteşekkildir. Kitapta yer alan “Epikriz” öyküsü elli sayfaya yakın, “Ablam Döndü” öyküsü de yirmi sayfanın üzerinde bir hacimdedir. Bu öyküler uzun öykü kategorisindedir. Hatta romanlaştırılmaya namzet desek yeridir. Bunlara mukabil kitapta kısa, küçürek öykülerde yer almaktadır. Merak duygusunu fazla törpülememe adına öykü içeriklerine pek girmek istemiyorum izninizle.
En çok dikkatimi celp eden, on beş öykünün tamamına yakınında olay serüvende illaki bir hastane mekânı ve hasta profili çizilmiş olmasıdır. Bu anlatımlarda gerek öykü içeriğinde gerekse de verilen dipnotlarda çokça sağlık teriminin geçtiğini de görmekteyiz. Bu konuyu açacak okursam; bunlardan en çok dikkat çeken “epikriz” uzun öyküsüdür. Epikriz kısaca “hasta hakkında tutulan notlar” olarak tanımlayabiliriz. “Serotonin, hipnotik, radyoloji, plazmaferez, trombosit, lökosit, eritrosit, plazma, Behçet hastalığı, menenjit, kabakulak, diazem, intörn (Fransızca sözcük, staj demektir), kornea, irritan, şant (vücuttaki su birikintisinin tahliyesi)” gibi birçok sağlık terimini sıralayabiliriz. Bu sağlık terimleri üzerinde mülahazalarda bulunan yazarın sağlık bilgisinin ve ilgisinin önde olduğunu söyleyebiliriz. Son bir spesifik örnekle bu bahsi nihayetlendirelim. “Endorfin hormonunun iki olumlu etkisi vardır. Biri ağrı kesici etkisi ki bu etki bilinen en güçlü ağrı kesici madde olan morfinden bile yirmi kat daha fazladır. Diğer etkisi ise keyif ve rahatlama vermesidir” (sayfa 47)
Öyküler de ayrıca yetmişli ve seksenli yılların anarşik ortamı, aşk, sevgi gibi birçok sosyal temler öyküler dâhilinde işlenmektedir. Bunlarla beraber öykü kahramanlarını tahlil edip sosyal ve psikolojik etüdü de yapılmaktadır diyebiliriz. Bu kahramanlar hayatlarından kam almış kişilikler değillerdir elbette. Daha çok hüznü ve zorlukları yaşamış karakterlerdir. Marmara depreminin anlatıldığı “Yapraklar Dökülünce” öyküsünü bunlara bir örnek olarak verebilirim. Kimi öyküler daha çok yaşanmış hissi uyandırmaktadır. Özellikle öykülerin bağlantıları ve finalleri yer yer de şaşırtmalar içermesi okurun dikkatini celp ediyor demiştik. Başka bir ifadeyle öyküler kurgu ile beraber yazarın kendisinin veya yakınlarının başından geçmiş olduğu hissini uyandırmaktadır.
Yazarın öykü dilinin anlaşılabilmesi için bazı bölümleri buraya taşımak istiyorum. “Derinleşen gamzelerinde konaklıyor, şırıl şırıl akan sesinden kana kana içiyordum” (sayfa 16), “Sapasağlam olduğunu düşündüğüm irademin çelik tellerinde o güne kadar hiç böyle kopuşlar olmamıştı” (sayfa 19), “Sevgi ateşi bir yangına dönüşmeden kalplerimizin bir köşesinde ömrümüz oldukça yansın istiyordum” (sayfa 35), “Gönül evime gelince, burukluk orada müebbet. Hani derler ya “yanındaki ile yaşar, kalbindeki ile ölürsün” (sayfa 55), “Ruhunu saran gri tüller huzme huzme aralanıyordu” (sayfa 65), “Bir kere en başta, hayatın başı ‘h’ hayatın bittiği yerde ise toprağın ‘t’si var” (sayfa 73) Şeklinde bir kısmıyla örneklendirebilirim.
Yazarların, öykü ve romanlarda isimlendirdikleri kahramanlar ve başkahramanlar hep dikkatimi çekmiştir. Bu öykülerde de kahraman isimlerine dikkatimi celp ettim. Öyküler de kadın kahramanların yanında kadın başkahramanlar da vardır. Bu isimler üzerinden öykülere bir bakacak olursak. “Ünsan, Cahide, Hülya, Yahya, Bakırcı Arto Usta, küçük kardeş Kemal, kız kardeş Halide, Nuray Hanım, Melike, Cavit, Servet, İsa, Sekreter Habibe Kamer, Emine, Kırşehirli Zeynel, Burhan Bey, Memati, Hayati, Ferat, Melaat, Güllü, Feridun, Ümit Kurtuluş, Cemal, Selahattin, Muhsin Kamil Bey, Yıldıray, İsmet Abla, İlker Ağabey, Songül, Yeter, Ayşen Yenge, Saim, Nermin Abla, Fatih Açar, Asım, Esma, Aydın, Sevda, Tâki Onbaşı, Çavuş Yalın” gibi isimleri sıralayabilirim.
Öykülerin geçtiği mekânlar Ankara ve Yozgat baştadır. Ama bunlarla beraber, Kırıkkale, Kayseri, İstanbul, Eskipazar Mahallesi, Güven Park, Kızılay, Yüksel Caddesi, Etimesgut, Sincan, Sakarya, Elvan Köyü, Altınova, Eyüp Sultan, Kazdağları, Uludağ” gibi yer isimleriyle de öykülerde karşılaşmaktayız. Öykülerin geçtiği zaman dilimi olarak yetmişler, daha çok da seksenler ve doksanlar hatta günümüze değin bir zamanı kapsamaktadır. Öykülerin yaşandığı bu dönemde Orta Anadolu ve Bozkır coğrafyasının ruhu taşınmaktadır adeta. Doğrusuyla, yanlışıyla, insanımızın irfani yapısıyla mecz edilmiş, acılarla, zorluklarla yoğrulmuş insanımızın bir portresi çekilmiş adeta. Sonuçta bu öykülerde olduğu gibi en eski ölüm, yaşanılan bütün acılarla beraber yol almaktadır.
Öykülerle uyumlu deyimlere, atasözlerine ve alıntı kimi güzel sözlere de yer verilmektedir. “Hayatın hiç alt üst olmuyorsa, iyi pişmiyorsun demektir”, “Zengin malına fakir beline…”, “Kafa patlatmaya hazır, Halkalı çöplüğü gibi karma karışık”, “Şehitler ve günahsız masumların dünyayı ziyaret etme hakları vardır” Gibi. Bunlarla beraber, “pülverizatör”, “karnından ekmekliler”, “paranormal”, “Hiperaktif - götünde kurt var”, “müteselsil, “laf rençberliği”, “ankaramsar”, “ot süpürgesinin gâvur tarafı”, “definelere malik kâşane”, “nunçaku (mınçıka)”, “küfran-ı nimet”, “forklift” Gibi sözcük kalıplarını ekleyebilirim.
Öyküler, taşrada inşa olunmuş kültürel kanonik yapının bir numunesi gibi işleniyor. Öykülerde her ne kadar Ankara ve Yozgat, mekânlar olarak daha çok gözükse de taşra ve köy sosyolojisi çoğunlukta işleniyor. Ayrıca bazı öykülerde konuların birbirinin içine girdiği, mürekkep unsurlar kendisini göstermektedir. Bazı öykülerde de okur ters yönden mugalâtaya (yanıltmacaya) uğratılmaktadır. Bu da öykülerin serüven ve heyecan yönünü resmetmektedir. Başka bir ifadeyle öykülerde hüzün makamı daha baskın gibi gözükse de yer yer heyecan ve macera kırıntıları da yok değil. Düşmemek için ilerlemesi gereken bir bisikletli gibi değil midir hayat? Sonuçta mücadeleler hep biz insanlar ve hatta canlılar için hep var olacaktır. Taşra ve bozkır kültürünün çerçevesi, biyopolitiği (sınırları) çizilmektedir böylelikle diyebiliriz. Bu güzel öykülerin okunmasını tavsiye ederim. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
02.09.2023
Çare Edebiyat Dergisi
Sayı 18, Güz 2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.