- 230 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
EDEN BULUR KIRAATHANESİ
EDEN BULUR KIRAATHANESİ
Bosnalı Ramiz Efendi pek akıllı, pek temiz hanımı Edibe ve bir oğlan iki kız üç çocuğu ile zorlu yollardan, kanlı ölümlerden ve açlıktan kurtularak İstanbul’a ulaştığında gözyaşları içinde yere kapanmış şükür yaradana diye ağlamıştı. 1912 ‘nin o karanlık günlerinde taşıyabildikleri ne varsa sırtlanıp, taşıyamadıklarına yana yana yola çıkmışlar geride tertemiz ama mahzun ve yorgun evlerini, ekmek teknesi kahvehanelerini bırakmışlardı. Saraybosna Başçarşı’da tanıdığı tüm esnafla vedalaşmış, helallik istemişti giderken…Bu gidişin dönüşü yoktu gayrı o belli de menzile varmadan da hakkın rahmetine kavuşma ihtimali az değildi. Neyse ki yitirdiklerine üzülmekten çok kurtardıkları canlarına sevine sevine payitahta varmışlardıysa da asıl mücadele şimdi başlamıştı Ramiz Efendi hanesinde. Bir zamanlar dükkana veya eve gelen fakirlere yardım eden yemek veren, ellerine para sıkıştıran Ramiz Efendisi şimdi bir tas çorbaya muhtaç hale gelmişti. Canları kurtulduysa da hayatları kurtulmuş sayılmazdı.
Bosnalı Ramiz Efendi ailesinin yeniden bir çatı altına girip iş güç sahibi olmaları apayrı bir öykünün konusu olacağından biz buradan hızlıca geçip 50 li yıllara doğru yol almak istiyoruz. Diyeceğimiz odur ki Bosnalı Ramiz Efendi bir kahvehanede işe girdi, gel zaman git zaman kahvehane sahibi Rum Yorgo Amca ölüp de evlatları Yunanistan’a göç edince dükkanı da Ramiz Efendi’ye bırakır oldular. Böylece Yorgo Amcanın kahvehanesi oldu Bosnalı Kıraathanesi… Tek oğlu can parçası Salih de değil iki el dört elle işe bir sarıldı ki sonunda Ramiz Efendi emekliliğin tadını çıkarmaya başladı.
-Hele Ramiz bu oğlan pek akıllı sana çekmemiş belli !...
-Anasına çekmiştir o .
Gerçekten de Salih tutumlu, çalışkan ve akıllıydı…Kitap okurdu bolca…Liseyi de bitirmişti belki istese doktor, mühendis, öğretmen olurdu o günlerde ama nedense istemedi…En büyük hayali kahvehaneyi çalıştırmak ve ilerde çok küçükken ayrıldığı az şey hatırladığı Saraybosna’yı ziyaret etmekti…En baştan diyelim Salih ikisini de yaptı hatta öyle ki Bosna’dan bir de eş buldu kendine…Fatma ile tanışıp istetip evlenmesi oldukça hızlı ve kısa bir hikaye oldu diyebiliriz.
Bosnalı Kıraathanesi’ni Bosna’dan aldığı resimler, kilimlerle süsleyip duvarları atalarının ve babasının eski dükkanının siyah beyaz resimleriyle doldurup bir de gramofon kondurunca dükkan da bilindik alışıldık yerlerden az biraz farklı oluverdi. Nargile dumanının baharatlı kokusuna karışan kahvenin huzur veren aromasında dinlerlerdi Rumeli türkülerini taş plaklardan…”Hanım bu oğlan bizden daha çok Bosnalı oldu çıktı” derdi Ramiz Efendi yaşlılık günlerinde…
Ahali çayı karanfilli içmeyi, adaçayını kahvenin dibekten çekilmişini ama her şeyden önemlisi dert anlatmayı öğrendi bu kıraathanede…Salih usta temiz havlusu boynunda çayını kahvesini hazırladı mı kendi de oturup tadını çıkarmayı ihmal etmezdi…
-Eee Ahmet Amca yoktun kaç zamandır merak ettik…
-Sorma oğlum Salih bizim kayın vardı ya sana anlatmıştım halıcılık yapıcam diye bağı bahçayı sattırdıydı…
-Hatırladım ne oldu ona ?...
-Gebersin domuz parayı pulu içkiye kumara vermiş şimdi de hanıma yalvar yakar olmuş altınları sat bana ver diye…
-Aman Ahmet Amca !...
-Aman ya oğlum Aman…Yengen anlar mı amandan kardaşım da kardaşım diye ağlar ne çare eline verdik yengenin bileziklerini…
-İyi etmemişsin Ahmet Amca…
-Bilmem mi herif yine meyhanelerde…Ne diyim kalbime inecek, felç geçirip elinize kalacağım dedim dinleyen yok.
-Üzülme bak ne demişler men Dakka duka…Eden bulur sen gönlünü ferah tut su akar yolunu bulur. Adaçayı yapayım sana ferahlatır.
………..
-Salih abi babam okuyup da alim mi olacaksın gel memlekete tarla tapanın başına geç diyor para yollamam diye tehdit savuruyor ne diyeceğimi şaşırdım.
-Oğlum sen hukuk okuyorsun babana de ki tarla tapanın kaçtığı yok okurum adam olurum gelirim gerekirse…Elimde bir altın bilezik olur ne zararı var…
-Babam anlar mı bundan abi ?...
-Yarın bir gün mahkemelik işiniz olsa işte ben varım dersin anlar…Eden bulur baba dersin iyi eden iyiyi bulur kötü eden kötüyü…Gel sen bir iyiyi kötü etme…
-Sağol Salih abi içim rahatladı bir kahve alırım artık.
……….
-Musa niye içeri gelmiyorsun kapıda dikiliyorsun kedi gibi ?...
-Salih usta ne sen sor ne ben söyleyim…
-Gel hele gel sordum gitti.
-Patron beni işten çıkardı yeğenini alacakmış yerime…Çoluk çocuk kaldık ortada şimdi çay içsem para gidecek evin rızkı eksilecek gelmeyim içeri dedim.
-Musa kardeş biz öldük mü ?...Biz burada varken ne parasıymış iç çayını kahveni dükkan senin elbet işin olur ödersin.
-Ah ki ah iş bulmak kolay mı ?...Ne diyeyim ben bu patrona…
-Eden bulur de Musa…Eden bulur ilahi adalet var…
Kahveci Salih’in diline deyim olmuş “Eden Bulur” sözü o kadar ünlü oldu ki mahallede, yok mahalle sınırlarını da aştı aslında…Kıraathane’nin adı Bosnalı olduğu halde herkes Eden Bulur Kıraathanesi demeye başladı.
Derdi olan, canı sıkılan, kafa dinlemek isteyen ya da kafa dağıtmak soluğu Eden Bulur da alır oldu. Mesela biri
-Ben Salih’e gidiyorum …
-Hangi Salih ?...
-Eden Bulur Salih…
-Ha ben de geleyim dur.
Sonunda bir tabelacı da iş bulan Musa eskimiş, boyası dökülmüş tabelanın yerine güzel parlak renkli bir tabela yapıp hediye etti…
BOSNALI EDEN BULUR KIRAATHANESİ
EDEN BULUR SALİH BOSNALI.
Babasından kalan eski tabelayı atmaya kıyamayan Salih onu kahvehanenin baş köşesindeki Atatürk resminin yanına astı.