Işıklar Gitti
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Başlığı bu şekilde buldum, ışıklar gidince. Zihnimizin derininde cırcır böceklerinin sesi, köpek havlamaları, kurt ulumaları ve serin esen dağ rüzgarının kımıldattığı kavak yapraklarının birbirine sürtünme sesi var.
Telefonların şarjının 3-4 gün gittiği günlerimiz de olmuştu, olsun 1 gün gidenler de yetiyor lakin elektirik bağımlığımızı artırıyor. Akıllı telefon demişler modem olarak da kullanılıyor, eskiden nerde, küçücük ekranlarda yılan oynardık, mesajları büyük bir özenle yön tuşlarına basarak okurduk. Hey gidi eski ramazanlar, pardon, bu da çok eski kuşak oldu, hey gidi eski mesajlar hey, ne mesajlardı ama..
İnsan ihtiyarladıkça anılarını yazıyor, gençler bile anı yazmaya başladı artık, sahi bu çağda kaç yaşında ihtiyarlar insan. Hayır, bir çift öküz kaç yıl hizmet ederdi insanlara, ya eşek, ya at ya da bir çoban köpeğinin ömrü kaç yıl sürüyordu. İnsanı da nesnelleştiren bir çağa çattık artık, belki de bakış açımız değişti insana.
Zaten insan çocukluk yıllarında meraklı, gençlik yıllarında cevval, orta çağlarında durgun, biraz ileride aksilenmeye başlayan bir varlık. Bu sıfatlara uygun olmayan şekilde davrananlar için de atalar sözleri söylemiş durmuş. 40’ından sonra azanı teneşir paklar, yaş 70miş iş bitmiş, yaş artmakla budalalık eksilmez (Hebbel), İhtiyarları hürmetlendirmeli gençleri değerlendirmeli ( alman atasözü) gibi gibi.
El parmaklarında ve ayak topuklarındaki nasırların dili olsa da konuşsa derler ya hani, aslında demezler de, lakin toprağın ve ziraatin insanda meydana getirdiği değişim artık 55’li yaşlardan sonra iyice zirveye çıkar, toprak çürütür insanı, insan atalarının ekmeğini yer genelde, ben kendim kazandım diyenler de hiç azımsanmayacak kadar çoktur yine de, eskiler doğurup doğurup salmış çocukları bağa bahçeye sürü ardına, çocuk 7 yaşından sonra meraklı bir işçi olmuş, şehirde ise çocuklar bey paşa gibi 40’ına gelse bile çocuk kalabiliyor. İnsan ömründe 20 yılı çalışıyor aşağı yukarı gerisi bir şekilde su gibi akıp gidiyor. 20 yıl hayal kurabiliyor en fazla belki de.
Gerçekler bunlar biraz, biraz da popülist yaklaşımlar işte. Öyle demezler mi genelde, biz gençliğimizde ooo oooo ... bir küçük görmeler yeni gençleri, bir küçük görmeler... Köy kültürü ile şehir kültürü arasındaki nesil aktarımları da farklı olabiliyor sanırım.
Hani hep öyle bir girizgah yaparlar ya, eski çağ dönem filmlerine; eskilerin anlattıkları gerçekler artık masal oldu, efsane oldu unutuldu gibi..
Işıklar gidince aydınlığın hükmü de kalmıyor, rüzgarı dinlemek istiyorsunuz çam ağaçlarının, meşe ağaçlarının arasından ıslık çala çala seyahat eden rüzgarı. Bu rüzgar da garip bir şey yani, doğa olayı diyorlar ama bilmiyorum sanki doğası da yok, ilimle bilimle açıklıyorlar ya, uzayda bir sessizlik hakim olduğu söyleniyor. Elbette bu sessizlik duyma yetimizle alakalı, duyamayınca sesleri elbette sessizlik hakim deriz, çıt çıkmıyor yani.
Bir kaç galaksinin üstünde oturmuş iki varlık eskilerden bahsediyordu, ellerinde birer cigara, hey gidi hey eski galaksi yaratıkları nerdeler şimdi diye efkarlı efkarlı geçmişlerinden bahsediyorlardı, ruh gibi bir şeydiler, oturdukları yerden bacaklarını sallıyor, güneş gibi yıldızlara bir tekme savuruyorlardı lakin bulutumsu bir halleri olduğu için boşluğu tekmeliyorlarmış gibi geliyordu. Oysa uzayda zamanın da farklı olduğu söylenir durur. Galiba öyle, Tanrı da can sıkıntısına oyun oynuyordu kendi ile, ihtimal bir şeyleri düzenlerken veya yaratayım, şekil vereyim derken aynı daha yürümeyi beceremeyen bir bebek gibi..
Tanrının uykusu gelmezmiş öyle derler, bilmeden konuşurlar yazarlar, sanki Tanrıyla tanışan olmuş gibi..
Siz nereden bileceksiniz, suyunuzu çekiverdik mi aç köpekler gibi ağızlarını açmış halde susuzluktan kuruyan varlıklar. Diyoruz ya, anın tadını çıkarmalı. sanki tatlı tuzlu bir yemek bu zaman. Yoksa börek mi çörek mi ya da vesahir vesahir işte.. :)
Diyorum ya, ışıklar gitti nesildaşlarım. Hadi zıbarın artık.
Veya günaydın, iyi günler, tatlı rüyalar işte, ne zamana denk gelip okursanız o zamana..
Siz zamanı nereden bileceksiniz, biz alemi kaç devirde evirip çevirdik düzene koyduk diyenler var ya hani.. Öyle işte:)) Yıldızlarla süsledim gökyüzünü sizler için..
Eeee daha daha nasılsınız..
YORUMLAR
İyiyiz:)
yazınız çok hoştu. şöyle bir bakayım derken sohbetin sonuna gelmişiz.
köy ve şehir hayatına aşina olan ben her ikisine de uyum sağlamakta zorlanmıyorum
çünkü geçmişten bu yana sıklıkla bir oradayım bir burada:)
köy hayatı tüm zorluklarına rağmen daha cazip geliyor bana. özellikle temiz hava, su, şehir gürültüleri arasında duyamadığımız kuş cıvıltıları filan... sabah bir uyanıyorum korna bağırtan yok horoz üüürüyo:)
karanlığı ve sessizliği seviyorum insan çok çabuk iç dünyasına dönüyor... ancak yine de kesinti olduğunda ilk işim elektrik idaresini aramak. çünkü buzlukta dondurduğumuz ürünler çözülmeye başlıyor. haliyle emek israfı oluyor ve ev ekonomisi de çöküşe geçiyor.
gün için tebrik ediyorum
kaleminize sağlık
selamlar
Yinsani
değer verdiniz değeriniz artsın ve eksilmesin tebessümüzün hiç bir zaman.
saygılarımla efenim.
Işıklar gittiğinde hakikatlere bir mum yakarım.Sonra da huzmesinde hayal kurarım.Güneş zaten doğacak telaşa gerek yok Üstad.Bir gün yirmi dört saat en fazla.Kum saati sancılanıp kum döktüğünde sancı aralığı olan gece ve gündüz uzar ve kısalır.Geriye yaşanmışlıklar kalır.Yaşayamadıklarımız da hayallerde kalır.Gelecek de bir gün gelecek.Kocaman bir günaydın deyip başarınızı kutluyorum.Gün bu gündür.Yarına Allah kerim..Ve hep yazınız derim.Çok bilene uyku haram.Sağlıcakla.Saygıyla.
Yinsani
Daha daha iyiyiz nesildaşım. Söyledik serin bir şeyler işte güzel yazını okuduk. Düşüncelere daldık yine iyi mi. Aklıma elektrikler gidince kaosa sürüklenen bir dünyayı anlatan dizi geldi. Adı neydi;))) neyse bulurum ben adını:)) Eksik olma nesildaşım. Hep yaz emi.
Yinsani
eksik olma nesildaşım.. sonumuz hayrolsun derler ya ondan valla.