- 205 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mektup
Sevgili öğretmenim,
Aşk tutkulu bir tango deyip, bu söz hakkında fikrimi sorduğun için, hele hele delice saçmalama fırsatı verdiğin için öncelikle çok teşekkür ederim.
"İnsanların tutkuları karşısında mantıksal tartışmalar yararsızdır." diyor Freud ,
“Her meyvenin bir kurdu olduğu gibi,
her insanın da yüreğinin derinliklerini kemiren bir tutku vardır…”
Bu hükme nereden vardım?
Tam burada Thomas Hobbes’un “İnsan insanın kurdudur” sözünü de eklersem neden-sonuç bir ölçüde çözüme kavuşur sanıyorum.
Sonrası bize kalsın. Tutku akla ziyanı olmayan, muhatabı “obje” olan ve mantığın hayat karşısında galebe çalmaya çalıştığı aklın kurdudur. Muhatabı ile mantıksal tartışmalar yarasızdır. Çünkü muhatabı tartışma konusu “obje”ye olan tutkusunu mantığa büründürmede mahirdir. Ve asal mantık, tutkulu mantık karşısında her daim yeniktir.
Aşkı, meşki bir kenara bırakalım. Örnek olarak “obje” bir lider düşünelim. Öyle bir lider ki taraftarları asırlar öncesi Aristo’nun tutkulu taraftarı gibi olsun. Mantık, tutkulu her bir taraftarına o liderin hatası olduğunu ya kabul ettiremez ya da o liderin hatasını mantıkla sıvar, görmez kılar. Sonuç olarak tutkusunu devam ettirir. Tutkuda “değer”den çok “fayda” vardır.
Aşkın tutkulu bir tango olduğunu söylersin ya kanımca bu mantık da asıl “fayda” peşinde olup, “obje”yi, “subje”ymiş gibi sunma hilesindedir. Tutku sonrası kutsanan tüm güzel duygular müştak/türev duygulardır. Kin, nefret, çekememezlik gibi “sinir” dolu duygular. Tutku nihayetinde “asabı” bozar. Tutku rahmani kılığına girmiş, şeytani bir kavramdır diyelim mi, -senin tanrıtanımaz oluşuna rağmen- dedim gitti.
Tanrılar aklımızda tutku ateşi yakar da, şeytan onu yüreğe düşürür.
Şeytanı yenen insan ise bir cezbeye kapılır ki, cezbe rahmanidir, masumdur ve şeytan yenilmiştir. Fayda yerini değere bırakmıştır. Müştak/türev duygular yerini güzel duygulara bırakmıştır. Hatta duyguların integralini alınmış, güzelleştikçe güzelleşmeye başlamıştır. Aşktan aşağı duygu sevgi olmuştur. Zaten insan aşka sevgiden varmış, artık “obje” önemini yitirmiş “subje” olmuştur. Hem benim tanrımın bir ismi de sevgi.
Daha önce dediğine katkı hiçliğin farkındalığında “tüm sesler sussa, varlığın gerçek sesi duyulmaya başlasa”
en nihilinden “yoksa her birimiz derin tutkularımızı tanrı haline mi getiriyoruz ?”
Sonuç olarak,
Ya “fayda” odaklı derin tutkularımızı kendimizin terbiyecisi rab ediniyoruz ya da “değer” duygularla “obje”nin gerekli ama rab edinmeye değmez diyerek, her ekolün, okulun, öğretinin Nirvana’sı “kendimize” yani “subje”ye vararak o gönlümüzdeki rabbimize (artık kendini kimle terbiye ediyorsan, diyelim ki bir öküz) itaat ediyoruz.
Kısaca artık tanrısı kimse subjenin? Saygı duyulacak noktaya geldik. Kuş beynimle derim ki artık senin dinin sana benimki bana. Benim rabbim sana da kulum der, senin hakkını yersem, din (hesap) seninle başlar, senden hoşnutluk ister.
Neyse geçelim,
İnancımda,
Doğumdan itibaren bir yol var.
Tam da aklın işin içine girdiği noktada bineğimiz irade ile yol almaya başladığımız. Biz o noktaya akıl baliğ diyoruz.
Nazarımda, ya aşağıların aşağısına ineceğimiz ya da Eşref-i Mahlukat’a doğru yükseleceğimiz iki yönlü bir yol.
Ne güzel hiçliğinde tek yönlü, bir yolda, yolundasın.
Dengenin dengesizliğinde densizce yazdığım için kırma notumu sevgili öğretmenim.
Sevgi özürlüsün değince, sevgilerimle.
Son söz,
İçi öyle dolu ki,
YAŞASIN TAHAKKÜM ALTINDA OLMAYAN İRADE,
YAŞASIN ÖZGÜRLÜK…
ÖZGÜR İRADE…
Bana “değer”li her bir katkın için son’suz teşekkürlerimle öğretmenim.
Saygılarımla.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.