- 192 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kan Dolaşımı
Kan Dolaşımı
Gençliğinde hep huysuz bir ihtiyar olmaktan korkmuştur. İnsanlara yük olmaktan ve daha neler neler şeylerden… Belki de ölümüne daha çok vardı ama şimdiden korktukları başına gelmeye başlamıştı. Düşünmenin kerametine gücüne hep inanırdı. Kaybetmediği nadir hasletlerinden birisiydi düşünmek. Dinmeyen sancılarını biraz geri öteleyip daha çok gürültü çıkaracak acılarını susturmaktı amacı. Cami avlularına sığmayan çocuk gülüşlerini düşünürdü. Eski zaman tatlarının bölüşüldüğü güzellikleri düşünürdü. Bu hal üzere rahmetli dedesinin, önde zikzak çizerek koşturan çocuk için; "bak evlat! bu çocuğu böyle hareketli, heyecanlı koşturan şey kandır, deli akan kanıdır" dediğini hatırlayıverdi. Bol oksijenin insan kanını temizleyeceğine hep inanırdı. Dağlara uzaklara gitmenin, yeniden başlamanın güzel bir bergüzar olabileceğine hep inanırdı.
Çevresine her zaman ki gibi yeni bir bakış attı. Bu bakışta gördükleri, itibarına, konforuna düşkün insanlardan başkaları değildi. Uyuyup uyandığında "sığır ne yana gitti heyy!" şaşırmışlığında bir araf halini yaşıyordu. Kafasının içerisinde bir yığın soruyla, şenliği dağıtmış gibidir. Pötikareli bir perdenin önünde günlerdir yas tutmuştur ya neyse. Hafızasındaki her cennetin hurisini kaybetmiş gibidir. Testinin taştan korkması misali, sükutla başını hoş tutma arzusundadır. Sonuçta hayat ülfet ve uzlet arasında değil midir? Ülfete bu kadar meyil varken, uzleti kabullenmemek neden bu kadar zor olmalı ki.
Gözlerini yere indirip söylene söylene yürüyüp toprağın teninde filizlenenleri ezmemek için ağırlığını dahi dengeliyor olmalı. Harabat ehli görünmeye gün sayar tavrından, kişiliğinden ayrı hallere bürünmüştür sanki. Bol gülücüklü aile, arkadaş toplantılarından sonra, tanrı misafirine kapalı, lilliğe kalkmış ev yalnızlığında gibidir. Dünün hatıraları bugünün harabeleri oluvermiştir. Kendini yalnızlığın adalarına kapatmış gibidir. Yalnızlığıyla üşüyeduran insanları şimdi daha iyi anlamaktadır. “Ağzımın tadı yok” geçiştirmesi sık sık baş vurduğu bahanelerinden sadece biri oluvermiştir. Oysa ne çok kitap yalamış psikolog sosyolog mertebesinde hayatı ’zalim felek’ telakki edenlere moral ve motivasyon olduğu yıllardan gelmiştir. Ayrıca inançlı birisidir de...
Yıllarla, yaşla gelen ve birçoğuna da anlam veremediği hüzün ve yalnızlığın yükünü omuzlamış gibidir. Bu zor günleri için defterinde tuttuğu güzel sözleri de vardır elbet. "Et kemik kıyafetine girmiş bir dramdır insan" sözünü tekrar tekrar söylüyor olmuştur. Açıp defterini sürekli okumaktadır. Sanki bir hafız edasında hatmeder olmuştur. "Hastalığımın ilacı bende, hastalığımın ilacı bende" diyerek dört dolanır halindedir çarşı pazar. Kökleri acı ama dayanırsa meyvesi lezzetli olacak sabır ağacını büyütecek gibidir böylelikle. Ölüm olsa olsa sadece hayatın bir yeridir. İnsanın kendisinden feragat edeceği önemli bir zamanın döngüsüdür. Kaybetmenin, yaşlanmanın, yalnızlığın, ölecek olmanın verdiği üzülmeli ve feveranlı halleri olmalı bunlar belki de.
Kaç zamandır uzakların hayaline tutulmuştur. Birini bekler gibi hasret yüklüdür. Belki de kendisi, birilerinin hasretliğine müptela olmuştur. Yine belki de içten içe yaşadığı özlem hali sinesindeki son canı elinde tutmaktadır. Yine de siz buna şimdiden özlem deyin, mum elli bir titreyiş deyin, arayış değin.
İlkay Coşkun
29.08.2023
-------------------
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.