- 313 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YAKIN GELECEĞİN KÂBUSU ” YAPAY ZEK”
Milattan çok çok önce abaküs ile başladığı kabul gören ve günümüzde de hangi sınırlara erişebileceği öngörülemeyen yazılım ve onun mimarisinden beslenen sayısız sektör, hayatımızı giderek artan bir şekilde değiştiriyor kuşkusuz. İnsanların üretim, dağıtım, iletişim, sağlık, eğitim, güvenlik başta olmak üzere daha kaliteli, hızlı, kazançlı, iyi sonuç verene olan eğilimleri, yazılımdaki gelişmelerin devasa şekilde ilerlemesine de yol açmış görünüyor.
1980`li yıllarda PC (Personel Compuret) olarak tanıdığı ve bütçesi uygun olanların da bir an evvel edinmek istedikleri bilgisayarlar, öyle büyük adımlarla bir devinim içine girdiler ki, sıradan bir ailenin evinde olmaması pek mümkün olmasın. Farklı işletim sistemlerinin de yer bulduğu yazılım sektörü, günümüz toplumundaki hemen hemen her insanı bu cihazları kullanmaya, sahip olmaya ve dahi en yeni ve güncelllerini takip etmeye de adeta mecbur bıraktı. Yaşanan gelişmelerden yola çıkılarak bu döneme ;yazılım, sibernetik, bilgisayar, bilişim sıfatları eklenerek medeniyetin çağ anlayışı da bir şekilde ifade edilmiş oldu. Buraya kadar her şey notmal gibi ancak, insanların giderek hayatın dışına dışına itiliyor olması, giderek artan işsizlik, onu körükleyen ve endüstrinin hemen her sektöründe ağırlığı giderek artan “otomasyon” ruhu, yarın adına da bizleri düşündürmelidir. Yıllarca eğitimini alarak kendi iş sahasında ustalaşmış binlerce meslek insanının yaptığı işleri daha hızlı ve az emekle yapabilme potansiyeli olan makineler, her geçen gün robotlaşma kabilinden eklentileri ile ekonomik çarkların dönüşünü ciddi biçimde farklı bir yöne kaydırmakta, mesleki bilgi ve deneyimleri de hiçe çıkarmaktadır maalesef. En mükemmel oto boyacısı da olsanız, seri üretimin ağırlık kazandığı bir sektörde yer edinebilmeniz giderek güçleşmektedir.
Farklı teknolojik anlayışlar kendileriyle birlikte yepyeni iş sahaları meydana getirebilir ve insanların toplumsal ihtiyaçlarına, ortak sorunlarına bir şekilde çareler de üretilebilir. Asıl konu, yazılımların geldiği noktada. Binlerce saatlik uçış deneyimi olan bir savaş pilotu, insansız bir savaş uçağına karşı giriştiği namı diğer” it dalaşında” neredeyse hiçbir şans bulamadan yeniliyor. Bütün olaasılıkların yüklendiği makine, aparat, taşıt ve sayısızca teknoloji, hızlı düşünebilme, olasılıkları hesaplama, nokta atışı kabiliyetleri ile bütün üstâdları altetmektedir. Savaş pilotu örneği, en iyi keskin nişancı, fırında ekmek pişiren usra ve lastik tamiri yapan yılların becerli elleri için de geçerlidir bu durum malesef.
Giderek aratan insan nüfusu bazı hizmetlere, ürünlere ve metalara erilimde de belli ki birbaskı oluşturmaktadır. Gelen talepleri en hızlı ve kaliteli şekilde karşılamak adına daha süratli iş, üreti, hizmet ve ürün tedarikinin ortaya çıkması gayet doğaldır. Bizim itirazımız farklı bir yeredir. Bütün bu iş, tedarik zincirini yürüten yazılım aklının gelecekte hangi felsefiaçılıma doğru evrileceğinin sorgulanması temel bir soru olarak karşımızdadır. Bu öyle de ciddi bir sorudur ki, yaklaşık yirmi yılı aşkın sürelerdir heyecanla ve biraz da düşünerek izleye geldiğimiz bilim kurgu filmlerinin gizliden gizliye gerçek olula mı şahit oluyoruz yoksa. Eğer böyle ise, insanlığın akibeti hakkında düşünmeye başlamanın zamanı çoktan gelmiştir sanırım. En üst akıl olarak ve aynı zamanda ahlaki melekeleriyle dizayn edilmiş bulunan insanın, yazılım marifetiyle ve bunun içeriğini de bazı çirkin düşüncelerin hizmetine âmade olarak insanlığın geleceğini tehlikeye atmasına sessiz kalınmamalıdır. Medeniyet bizle vardı ve en üst sebiyedeki yaratılışı ile insana rağmen bir medeniyet kabul de olunamaz. Bir İngiliz düşünür (Thomas Hobbes ) “İnsan, insanın kurdudur.” derken bu gerçeği de ima etmiş olmalı. Zira, beşeriyetin geleceğini daha ciddi biçimde tehlikeye atabilecek bir canlı henüz keşfedilmediğine göre, onun sonunu getirebilecek de ona yaşam katabilecek de yine insan olacaktır kuşkusuz.
Mükemmel dizaynı, mimik ve jestleri, üstün silah hakimiyeti ve dahasıyla bir robot polis düşünün. Bu cümle sizlere yine beyaz perdeden “Robocop” adlı filmi hatırlattı değil mi? Bu insansı üstün teknoloji ürününün tüm hareketlerinin, tepkilerinin arka planında, onun yazılımı var. Bu yazılım kimi yerde cevap bulamayacağı sorunlarla da yüzleşmek durumunda. Ne kadat üst seviyede bir yazılımcı olursanız olun, ürettiğiniz bu robotiklere ortalama bir insanın ;ruhunu, karakterini, duygusunu ve hele ki yaratıcıdan gelen ve bizi biz yapan o fıtratı nasıl vereceksiniz. İşte, yapmak ve yaratmak arasındaki kapanamayacak detay. Evet, daha hızlı ve mantıklı kararlar alması, daha isabetli atışlarla hedefini vurması, daha hızlı hareket etmesi gibi detaylarda insan üstü performansı açık ara gösterebilecek olan bu şeyler, ne denli insana benzeseler de asla bir insanın sıcaklığını, enerjisini, ruhunu taşıyamayacaklar. Tartışmaya açık olan kısım, yine şu yazılım konusu. Güncel teknolojik haberlere de yansımış ve kiminde hayranlık, daha derinden düşünenler içinse endişe oluşturan “Sophia” adlı robot, dile getirdiği söylemleri ile herbirimizi bu konuda daha aklı başında düşünmeye sevk etmiyor mu sizce de? Honkong üretimi ve dünyada da vatandaşlık alabilmiş ilk robot olarak literatüre de geçen Sophia`nın en tehlikeli yanı, kendi kendine öğrenebilme yeteneğinin de olmasıdır. Bu cümle bir klişe gibi görünse de otonom ve robotik teknolojilere dahil edilen bu durum, yakın gelecekte de kendi kendilerini üretebileceklerini, onarabileceklerini, güncelleyerek daha tesirli hale gelebilecekleri anlamlarına gelmez mi?
Giderek artan insiyatif devrolunuş sürecinin bizi aydınlığa götürmeyeceği büyük bir olasılıktır.Dünyaya dizayn vermeye çalışan o birkaç kendini aşmışın adeta “Tanrı`yı oynamak.” anlamındaki bu kıyamet duruşu, insanlık için açlıktan, susuzluktan daha önemli bir sorun gibi orta yerde durmaktadır. Önceleri el pençe divan duran ve bizlere sevimli gösterilen daha aptal versiyonlardan bizi dinlemeyen, kendi kararlarını bize rağmen alan ve hatta bizleri tehdit gibi anlgılayan canavarımsı robotlara doğru bir gidiştir bu. İnsanın zihni becerilerinin bir sınırı olduğunu düşünmemekle birlikte, daha az zamanda daha da fazla bilgiye ve onunla birlikte de teknolojilere erişimi sağlayan yazılım, onun felâketinin de doğuracak gibidir. Üstün bir ahlâki yazılım kurgusunu içinde barındırmadıkça, yaklaşmakta olan kıyametin nereden geleceği şimdiden bellidir. Bir çok akademisyenin yüksek sesle dillendirmeye çalıştıkları ve bir şekilde de manipüle edildikleri bu husus, topyekün ve kararlı bir duruşla esaslı bir kotaya alınmalıdır çok geçmeden.
Bir önceki korku sahası nükleler enerjinin kimlerin sorumluluğunda olduğu konusu iken, insanların bu robot teknolojileri ile yıkıcı tüm enstürmanları da onların kıt akıllarına devrettiklerini bir düşünün. Şimdilerde bir balyozla her yanına taarruz ettiğinizde size anlamlı bir karşılık vermemekte olan robotların, yakın zamanda bunu yanınıza bırakmayacaklarını asla bilemezsiniz. Konuyu daha trajik hale getimek elbette mümkün ve fakat, akıl melekesinin bizi götüreceği iki yerin olduğu kuşkusuz.Ya güzelliklere, paylaşımlara, kardeşçe yaşama evrilim ya da karşı konulamaz güç ve hızlarından, duygu yoksunluğu bakımından da oldukça zenginleşmiş robotların ellerinden bir yıkımıma doğru gideceğiz. Henüz bu aşamalara gelmeden, yazılımın kimlerin ellerinden çıktığının, içinde hnagi düşünüşlerin olduğunun veya olmadığının sorgulanması gerekir. Bunu şimdi yapmaz isek, yarın değil yapmak, düşünebilmek bile cesaret isteyecektir sanırım. Özgür doğduk, duygu ve güzel düşünüşlerle varız. Soğuk derilerin esarerinde yaşamaktan, hele ki onların uşağı olmaktansa ölmek daha onurludur diyor, saygılar sunuyorum.
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.