- 382 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tuz
Mehtap Altan’ın “Tuz” Şiir Kitabı Üzerine Değinmeler:
Şair Mehtap Altan’ın “Tuz” Şiir Kitabı, 2019’da Az Yayıncılık etiketiyle okurlarıyla buluşturulmuş. Doksan altı sayfalık kitap, kırk dört şiirden ve “Süt ve Direnmek” ile “Kısa/s” başlıklı iki bölüm şeklinde tasniflenmiş. İlk bölüm uzun şiirler, ikinci bölüm daha çok aforizmik kısa şiirlerden müteşekkildir. Kitap ismi, içerik şiirlerle de uyumlu bir şekilde, şiddet mağduru kadın insanlara atfedilmiştir. “Tuz” isimli şiirden mülhem, tuzun olmazsa olmazlığına, tuzun tadına, tuzun kokabileceğine yönelik bir çağrışımda da bulunulmaktadır. Güzel ve etkili bir kitap ismi olduğunu da söyleyebilirim.
Şiirler, daha çok usulden ziyade esası taşıdığını söyleyebiliriz. Anlatımda öz, nüve daha öndedir. Anlatımlar mistik ve felsefi bir cihette de yolunu almaktadır. Biçem ve izlek olarak lirizmin, imgenin, ses yüksekliğinin, çağrışımların izlerini bolca görmekteyiz. Yer yer aruz ve hece şiirinin ahenk unsurlarının tadı da karışmış şiirlere desek yeridir. Bütün bunlar, retorik bir anlatımla sunulmaktadır. Taşıllaşmış bir imge örgüsü ve konuşan şiirler şeklindedir. İmgenin kuruluşunda derin bir hissediş, duyuş ve söyleyiş bütünlüğü kendisini hissettirmektedir. İnsan hikâyelerinin, kütüphaneler dolusu hallerini imleniyor adeta. Bu insanlar ki dışından ziyade içine doğru ağacaktır daha çok. Zorluklarla pişmiş Anadolu insanının, Orta Doğu insanının ve daha çok da Müslümanın yürek türküsünü söyletiyor bir yer de.
Şiirler de anlatım genel olarak anne üzerinden şekillenmektedir. Anne ve baba özlemini kimi şiirlerde başat bir tema olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir solukta kendisini okutan, sürükleyici, duyulara hitap eden güzel şiirler bunlar. Zaten başladıktan sonra bırakabilmek kabil olmuyor. "Şair bu kitapta, annesi üzerinden sesini ve imgesini oluşturmuş" tespitimi açacak olursam; “…Allah var!/ ben anne sütünün/ ben inancımın/ ben umudumun yalancısıyım…” (sayfa 15) demektedir. Başka bir şiirin de “gelin ağıtıymış ağrım annem” (sayfa 21), “iğde ağacı ile randevum var!/ babamın kokusunu dolduracak ceplerime” (sayfa 87) “İğde” şiiri mısralarıyla baba özleminde de bulunulmaktadır. Baba kokusunu iğde kokusunda hissetmekte ve aramaktadır adeta şair. “Söyleyin anneme!/ döşümdeki baharı ölümlüyor/ i n s a n eli değmiş kandırıkçı ninniler…” (sayfa 90) Anne ve babaya müheyya bir berceste hediyeler de taşımaktadır bu mısralar. Aynen bunlar gibi anne, baba, çocuk ve kadın söylemleri şiirlerin genetiğine sirayet etmiş olduğunu da söyleyebiliriz.
Dini literatürümüzde de olan, “Tebbet, Hirâ” ile kültürümüzde yer alan “bindallı, entari” gibi kimi kelimeler şiirlerin anlatım diline yönelik bir fikir vermektedir. Daha çok Müslümanların yaşadıkları sıkıntılara vurgu yapan toplumsal gerçekleri işleyen şiirler, duygudaşlık boyutunda nakşediliyor diyebiliriz. Herkes kendi yarasında kanadığı kadar milletinin, dindaşının hatta bütün insanlığın yaralarında da kanamaktadır. “…biraz Kudüs biraz Afrika/ en çok da Suriye oluyor/ böğründe şefkat göverten ülkem…” (sayfa 50), “işte şimdi/ tam da şimdi/ sana diyorum insancık, sana!/ ip atlarken ölen Filistinli kızın saçlarına/ yara dolu zamanın rahminden/ buram buram Anadolu doğacak, Anadolu…” (sayfa 53)
En çok beğendiğim şiir bölümlerinin bazılarını buraya taşıyacak olursam; “…en çok da gölge ekip/ güneşe selâm biçen yanınızı reddediyorum” (sayfa 13, “Anne Reçeli” şiiri), “Züleyha’nın yırttığı o gömlek!/ dillenir de atar tokadını/ riyakâr kuyunuzda mayaladığınız/ omurgasız kalbinize…” (sayfa 17), “kadın/ bir susmalık çığlığa dayarken hasretini/ geçmişini uyuttu kırık sandalyesinde!...” (sayfa 25), “ah! aklın lirik nârı, bir kaçışı nağmeler/ rahlesinde şiirler, vuslatında dağ meler” (sayfa 43), “ey metruk sandığımın, naftalinli yumağı/ şimdi soyun heceme, sök içteki melâli” (sayfa 45), “i n s a n dersem çıkma çocuk çıkma!/ bugün günlerden/ rachel, halepçe…” (sayfa 84) Şeklinde bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz tabi.
Şiirlerde ses konusuna kısacıkta olsa değinecek olursam; ses, ritim yükseltme olgusu çeşitli yöntemlerle yapılmaktadır malum. Bunlardan birisi seslenme şeklindedir. “eyy!”, “ah!”, “esna!”, “çek bir sandalye derviş!/ artık gün akşamlıdır…” (sayfa 29), “…hadi! göğün gömleğini yırtmak zamanı…” (sayfa 31) Bunlar gibi birçok seslenme şekliyle örneklendirebiliriz. Şiir sesinin daha çok birinci tekil şahıs zaman kipinde yükseldiğini de söyleyebiliriz. Biz buna daha çok haykırma da diyebiliriz. “yaşamak ağrısı kırıyor kalbimin direğini…” (sayfa 59), “alnının çatına/ en görkemli hüznümü de işleyip/ eyvallah desem rezil dünyaya/ eyvallah! (sayfa 61) Gibi devam ettirebiliriz.
Şiirlere değinebileceğimiz çok çeşitli boyutlar var elbet. Ancak bir kısmını buraya taşıyabiliyorum. Belki de şairin bütün şiir kitapları üzerinden yapılacak bir değerlendirme daha doğru sonuçlar verecektir. Dikkatimi celp eden bir cihette şair, hayata, nesnelere, olaylara yeni ve farklı bakış açıları geliştirmiştir. Zaman zaman da bunu küçük ayrıntılarla göstermeye çalışır. Mesela “Sarmaşık” şiiri şu şekildedir; “bir sarmaşık kadar olamadık!/ sıvası dökülen hayata/ tutunamadık…” (sayfa 89) Bunlarla beraber birçok şiirde sosyal mesaj verildiğini de görmekteyiz. “Ayakkabı” şiirinde şair, “ayakkabısı delik bir çocuğu/ yüksek ökçeli düşlerle kandırmayın!” (sayfa 91) Ne kadar anlamlı ve doğru bir tesbit değil mi? Bütün bu anlatımlar, bir tavır ve dil disiplini içerisinde işlenmektedir.
Son tahlilde şiirler; kadın, anne, çocuk, baba ve aile üzerinden mecz edilip daha çok insan olgusu üzerinden şekillendirilmektedir. Sesli bir anlatımla ve imgenin imkânlarından faydalanılarak yazılmış güzel şiirler okudum. Bu ses yüksekliği cihetinde mısralar köpürmektedir adeta. Duygu, içtenlik ve figan hali ile şiir sofrası genişletilmektedir. Bu çok yönlülük ve çerçeve, şiirlerin tesir halkasını da genişletmektedir. Kadından, çocuktan, zorda kalmışlıklardan yana bir duyarlılıkta yazılmıştır. Bir nevi bu duyarlılıklarla insanlık ehramının tepe değerleri hatırlatılmaktadır. Kimi eserler vardır ki dimağın paslarını temizleyip beynin ataletini kurtarmaktadır. İşte bu ruh haliyle okutuyor kendini şiirler. Son olarak şairin kısa bir şiiriyle yazımızı nihayetlendireyim. “edep erkân vardı eskiden!/ hüznün virdini çekene kıyamazdı kimseler…” (sayfa 92) Okunmasını tavsiye ederim. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
27.08.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.