- 354 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Lütuf ve Bağışlanma
Geceye seçtiğimiz iki menkıbe:
1) Mağarada hapsolan üç arkadaş - üç dua
2) Gökten inen sofralar - Yunus Emre
ile lütuf ve bağışlanmanın önemine vurgu yaptık. Vurguyu yazı sonuna aldık.
-1- MAĞARA’DA HAPSOLAN ÜÇ ARKADAŞ
. . .
Mağarada hapsolan üç arkadaşın kıssası bunlardan biridir.
Hepimize ders olacak olan bu kıssayı Hazreti Ömer radıyallahu anhın oğlu Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ rivayet eder.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini anlatır:
“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:
- "Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz", dediler.
BİRİNCİ ADAMIN DUÂSI
İçlerinden biri söze başlayarak:
- "Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim.
Birgün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım. Onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim.
Süt kabı elimde bütün gece şafak atana kadar başlarında uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler. Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al!" diye yalvardı.
Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.
İKİNCİ ADAMIN DUÂSI
Bir diğeri söze başladı:
- "Allahım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi.
Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüzyirmi altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman bana dedi ki:
"Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!"
En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım. Verdiğim altınları da geri almadım. Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır", diye yalvardı.
Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.
ÜÇÜNCÜ ADAMIN DUÂSI
Üçüncü adam da:
- Allahım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi.
Bana:
- "Ey Allah kulu! Ücretimi ver", dedi.
Ben de ona:
- "Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi", dedim.
Adamcağız:
- "Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum", diye cevap verdim.
Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
"Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar" diye yalvardı.
Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler. (Buhârî, Büyû` 98, İcâre 12, Hars ve’l-müzârea 13, Enbiyâ’ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 100)
Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 2010 - Ocak, Sayı: 287, Sayfa: 053
İslam ve İhsan
Yazının tamamı için:
www.islamveihsan.com/magarada-mahsur-kalan-uc-arkadasin-duasi.html
-2- GÖKTEN İNEN SOFRALAR
. . .
Nihâyet bîçâre Yûnus, düşünüp taşındı ve dergâhtan ayrılıp kendisini kemâle erdirecek bir başka kapı aramaya karar verdi. Sessiz ve sedâsız bir şekilde dergâhtan ayrılıp yollara düştü. Yolda kendisi gibi kâmil bir kapı arayan iki kişiyle dost olup birlikte dolaşmaya başladılar. Beraberliklerinin ikinci günü acıktıklarında dostlardan biri duâ etti ve kendilerine bir sofra ikrâm edildi. Yiyip içip şükrettiler. Yûnus bu hâle son derece şaşırdı. Sonra:
“Bunlar, bir kapıya hizmet etmeden bu kemâle erdikleri hâlde ben onca yıldır yaptığım hizmetimden bir şey elde edemedim. İyi ki o dergâhtan ayrılmışım!” diye düşündü.
Ertesi gün yine acıktıklarında ikinci derviş duâ etti. Tekrar bir sofra ikrâm edildi. Yiyip içip şükrettiler ve yollarına devam ettiler.
Nihâyet bir sonraki gün yemek için duâ sırası Yûnus’a geldi. Her iki derviş de:
“–Haydi derviş! Sıra sende; duâ buyur!” dediler.
Yûnus, telâşa kapıldı:
“–Dostlar! Benim duâmla bir yaprak bile kımıldamaz! Ne olur beni bu işte mâzur görün! Benim mertebem çok aşağılardadır. Öyle sizin gibi Hak katından sofra ikrâm edilecek bir kimse değilim ben!..” dedi.
Dervişler itiraz etti:
“–Olmaz derviş kardeş! Usûlümüzü bozamayız; haydi duâ buyur!” dediler.
YUNUS EMRE HAZRETLERİNİN RIZIK DUASI
Ne söylese derviş arkadaşlarını râzı edemeyeceğini anlayan dertli Yûnus, çâresiz bir şekilde ellerini yüce dergâha kaldırdı:
“–Yâ Rabbî! Bu âciz miskin Yûnus kuluna şu dervişlere gönderdiğin sofradan ikrâm ettin. Şimdi o sofra için duâ ve ilticâ sırası bana geldi. Sen benim günahlarıma bakmayıp lûtfunla muâmele buyur; beni mahcûb eyleme! Allâh’ım! Onlar kimin hürmetine Sana duâ edip lûtfa nâil oldularsa, ben de o has kulun hürmetine Sana niyâz eyliyorum!..” diye içli içli yalvardı.
Ellerini henüz yüzüne sürmüştü ki, kendilerine gâyet müzeyyen on kişilik büyük bir sofra ikrâm edildi. Hem Yûnus şaşırdı, hem de arkadaşları. Sordular:
“–Hey derviş kardeş! Hani sen duâ bilmezdin! Söyle bakalım; nasıl bir duâ ettin ki, Cenâb-ı Allah böylesine bir ikram gönderdi?”
Şaşkın ve dertli Yûnus, şâhid olduğu esrâr karşısında irâdesizleşti. Hiçbir şey söyleyemedi. Bu hâl, kendisine bir muammâ oldu. Bu mânevî sırrı henüz çözemediği için önce arkadaşlarından îzah istedi:
“–Evvelâ siz söyleyin dervişler! Sizler nasıl duâ ettiniz?” dedi.
Onlar da:
“–Derviş kardeş! Bizler, Taptuk Emre Hazretlerinin kapısında kırk yıldır dillere destan bir şekilde sadâkat ve ihlâsla hizmet eyleyen Derviş Yûnus’un yüzü suyu hürmetine duâ ve niyâz eyledik.” dediler.
Bu gerçeği duyan Yûnus, mânevî bir şokla irkilerek gönlünün derinliklerinden kopan bir «Eyvâh!» feryâdı ile yerinden fırladı. Önündeki sofradan tek bir lokma bile almadan diğer iki dervişe vedâ ederek onların hayret nazarları arasında gerisin geriye döndü.
BİZİM YUNUS MU?
Yûnus, Şeyhinin hânesine varıp kapıyı tıklattı. Hazret-i Pîr’in hanımı çıktı. Yûnus’u karşısında gören vâlide hanım, ona:
“–Evlâdım! Niçin böyle yaptın? Hocanı incittin.” dedi.
Sonra da Yûnus’un nedâmetle ıslanmış gözlerine ve boynu bükük hâline bakarak:
“–Oğlum! Taptuk Hazretleri birazdan dışarı çıkacaklar. Bu eşikte bekle! Ayağı sana takılınca: «Bu kimdir?» diye sorar. Ben de: «Yûnus efendim!» derim. Şâyet: «Hangi Yûnus?» derse, anla ki seni gönlünden çıkarmıştır. O zaman durmayıp gidersin. Eğer: «Bizim Yûnus mu?» derse, bil ki seni affetmiştir.” dedi.
Dertli Yûnus, bütün rûhunu saran bir nedâmetle başını eşiğe koydu. Beklemeye başladı. Birazdan Taptuk Emre Hazretleri kapıda göründü. Zâhirî gözleri âmâ, kalbi ise güneş gibi nurluydu. Ayağı Yûnus’un başına değince:
“–Bu kimdir?” diye sordu.
Hanımı:
“–Yûnus!” dedi.
Bir an sükût eyleyen Hazret-i Pîr, önünde tedirgin bir vaziyette gözyaşı döken Yûnus’un hâlini kalben temâşâ ederek tebessümle:
“–Bizim Yûnus mu?” dedi.
Ardından mânidar bir şekilde konuştu:
“–Yûnus evlâdım! Bir meyvenin olgunlaştığını kendisi bilemez. Onu ancak bahçıvan bilir. Bir talebenin kemâlini de en iyi hocası bilir, fakat gayretlerine devam etmesi ve kendisinde bir varlık hissetmemesi için belli bir mertebeye kadar ondan hakîkati gizleyerek onu daha ilerilere götürür!” dedi.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmalı, Erkam Yayınları
İslâm ve İhsan
Yazının tamamı için:
www.islamveihsan.com/yunus-emre-hazretleri-hurmetine.html
~~~°~~~
MAĞARA’DA HAPSOLAN ÜÇ ARKADAŞ içine düştükleri hâlden kurtuluş için amellerini dualarına azık eyleyip Allah’a sığındılar. Allah onlara önce kurtuluş yolunu öğretti. Onlar amel edince de kurtuluşu nasip etti. Her şer nefsten, her hayr Allah’tan. GÖKTEN İNEN SOFRALAR ile dua sahibi Yunus fark eyledi ki ’olan olduğunu bilmez’ ve pişmanlık ile koşup sahibin kapısına yamandı yeniden. Taptuğun tapusunda Kul oldu kapusında. Yani Allah’a gerçek manada kul olmayı o gönül kapısında öğrendi ve amel edip o dereceye ulaştı. Allah diledi ve verdi.
Allah Teâlâ Hazretleri biz kullarına her daim lütufkâr ve bağışlayıcı olmaktadır. Kula düşen bu fani dünyada varoluş sebebini idrak etmesidir. Kulluğun fevkinde olmak kulluğu farkında yaşamakla olur. Bir duamız ile bir yaprağı dahi kımıltadamadığımız gerçeğiyle acziyet içinde yaşarken her işimizi gören Mevlâmız’ı nasıl olur da hatırdan çıkarabiliriz? Başkalarının hatırını nasıl olurda O’nun hatırına üstün tutabiliriz?
Allah’ım bizi her terakki eylediğimizde önceki rütbe ve derecelerimize tövbe eden edepli kullarından eyle. Gafletin irisinden ufağından sıyrılmaya vesile olan aldığımız her derece utancımız artmakta Ya Rabbi. Bize üsve-i haseneyi ver. Bizleri salihlerle beraber eyle. Ki müminler birbirini yıkayan iki el gibidir. . .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.