- 436 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
BIYIĞINI TİTRETEN KEDİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yorgunum diye düşündü yine…
Arabayı kullanırken, park ederken, arabadan inerken, apartmana girerken ve en son kapıyı açmak için anahtarı ararken hep aynı şeyi tekrarladı durdu :Yorgunum.
Botları çıkarmak için eğilirken tüm hücrelerinin isyanını hissetti sanki…Yorgunsun. Tam içeri doğru kocaman bir adım atacakken onu gördü Done yani yeşil gözlü tekir kedi salon kapısında durmuş dik dik bakıyordu. Mama tabağımda pek bir şey kalmadı, suyum temiz değil, kumumu kirlettim ve neden benimle ilgilenmiyorsun bakışı…Zayıf, çelimsiz ufak bir kediydi ve kilolarca mama ve vitamine rağmen asla bir gram bile almıyordu.
Done’nin işlerini hallettikten sonra salona girdi, evrak çantasını yere bırakıp kanepeye çöktü. Ev karanlık, sessiz ve üzgün gibiydi sanki. Işıkları yakmak, televizyonu ya da müziği açmak istemiyordu, ana rahmine saklanan bir cenin gibi kanepede kıvrılıp uyumak tenine yapışan yorgunluktan kurtulmak, yok aslında ona sığınmak istiyordu. İnsan karanlığı içselleştirebilir mi ? diye düşündü şaşkınlıkla, insan acıyı nakşedebilir mi ruhuna ve bundan zevk alabilir mi ?...
Aniden gözleri Done’ye takılıverdi, İşte yine bıyıklarını titretmişti. Nasıl oluyorsa ne zaman ciddi bir şeyler düşünse kedi bıyıklarını titreterek ona bakıyordu..Acaba bıyık telleri havada uçuşan duygusal titreşimleri çeken bir radar görevi mi yapıyordu ?...sonuçta kediler gizemli yaratıklardır.
-Saçmalama tatlım
Sıçradı ve etrafına bakındı sanki Richard karşıda ki kanepeden başını kaldırmış onunla konuşuyordu her zaman ki alaycı tavrıyla.
-Kedinin senin duygularınla bir ilgisi yok sadece sen düşüncelere dalmışken bir cevap bulacakmışsın gibi kediye bakıyorsun ve kedilerin zaten doğal olarak kıpraşan bıyıklarından bir anlam çıkarmaya çalışıyorsun.
Richard her zaman mantıklı, eğlenceli ve mutluydu, nasıl başarıyorsa artık…Amerikalı, yeni dünyalı, Los Angeles’den gelen İngilizce okutmanı ve felsefe doktorası yapan Richard…En yakın arkadaşı, sırdaşı…
-Lale bu yakışıklı sevgilin mi ?
-Kız boyfriendinle neden tanıştırmıyorsun ?
-Vayy Amerikalı sevgili mi yaptın?
-Richard ile sadece arkadaşız.
-He He
-Yeme beni
-Yedik biz de
-Bana da böyle arkadaş bulsana
-Bunun kardeşi var mı ?
-Kızım Türkiye’de erkek mi kalmadı ?
-Eee Hakan ne olacak ?
Hakan hiçbir şey olmamıştı ki bir şey olsun…Ne sevgili ne dost ne yaren ne geçici partner…Ve Richard hepsiydi sevgili olmak hariç çünkü o hala Hollandalı sevgilisini Christian’ı unutamıyordu, çünkü o hala gaydi.
Bazı geceler salonda kanepesinde yatar sabah harika kahvaltılar hazırlardı Richard…Onu çok özledim diye düşündü, sağ duyusunu, hayatla dalga geçmesini, gülüşünü…
Guruldayan midesini susturmak için buzdolabını açtı ekmek, peynir, zeytin aldı yanına biraz kahve ile yeter de artardı.
-Lale hiç kadınsı bir yönün yok senin
-Of Richard sınava çalışmam gerek biliyorsun mezuniyetten önceki son sınav.
-Hukukçu olacak gibi bir halinde yok.
-Öyle mi teşekkürler.
-Gerçekten bak neden hukuk ?...Senin için çok fazla nesnel, çok fazla kuralcı, çok fazla sınırlı…Eninde sonunda depresyona itecek bir meslek.
-Siz ne önerirsiniz sayın kanaat önderim ?
-Felsefe tabii…Kafana göre takılıp bir sürü dolambaçlı fikirlerle uğraşır istediğin seviyeden uçup akademik kariyer yaparsın. Salaş giysilerini iyice abartarak giyinip kaba botlarınla cihangire çıktığında marjinal, akademisyen, stil sahibi bir akademisyen olarak ilgi de çekersin. Televizyonlara bile çıkabilirsin.
-Ya hukukçu olursam ?
-Üzülürsün.
Haklıydı…
Avukat olmuş ve bolca üzülmüştü ama hiç bu kadar hissetmemişti zindan zifir karanlığı…
-Avukat Lale….Müvekkilimle görüşeceğim.
-Merhaba Selma nasılsın ?...
-İyiyim
-Bir ihtiyacın varsa söyle
-Yok çok şükür.
-Konuşalım mı ?
-Nasıl isterseniz
-Peki hadi anlat seni dinliyorum.
- Annem ve babam kazada öldüklerinde üniversiteyi yeni bitirmiştim.
-Hangi bölüm ?
-Türk dili ve Edebiyatı. Diploma törenine hazırlanırken gelen bu acı haber herşeyi tüm hayatımı altüst etti. Tek çocuktum, aile bağlarımız zayıftı cenazeden sonra gelen aile üyeleri buzdolabını yemekle doldurup, bir an önce evlenmemi salık verdikten sonra tek tek ortadan kaybolduklarında her yerinde annemin el izi olan evin içinde yapayalnız kalıverdim. Danteller, biblolar, kuşlu yastıklar ve hatta mutfakta asılı kalmış kurabiye kokusu…
Maddi açıdan doktor olan babamın bana kalan maaşı ile ucu ucuna da olsa idare etmem mümkündü ama çalışmanın bana iyi geleceğini düşündüğüm için öğretmenliğe başvurdum. Bu arada komşular da ufak ufak hayatıma nüfuz etmeye başlamışlardı. Karşı komşu Müjgan abla erkek kardeşi Faruk için düşünmüş beni. Eşinden boşanmış iki çocuk babası taksi şöförü Faruk iyi bir koca olabilirdi. Üst kattaki Halime hanım ise memleketteki bir akrabasından bahsediyordu adını unuttum, bağı bostanı var gül gibi yaşarsın diyordu.
Öğretmen olarak atanıp gideceğimi düşünürken birden bu sürecin çok uzadığını farkettim. Atanmıyordum, evden dışarı çıkmayı çok sevmediğim için sürekli komşu ziyaretlerine maruz kalıyordum ve arada arayıp usulen bir ihtiyacın var mı diye soran dayılar, kuzenler, yengeler de cabası…En son apartman görevlisi Kadir Efendi bizim köyde…diye başlayan bir cümle kurduğunda başladım parka gitmeye…Kitabımı alıp eve yakın parka gidip saatlerce bankta oturur olmuştum. Alper ile orada tanıştık…Benden küçük henüz üniversite de öğrenci, ama olgun anlayışlı ve ne olduğunu anlayamadığım bir çekim…Parkta buluşup, dolaşır biraz bir şeyler yer içer, Sinemaya falan giderdik, bilindik klasik flört hikayesi işte…sonra babasıyla anlaşamadığını söyleyip bir süre bende kalmaya gelince apartman halkına kuzenim diye tanıtmıştım. Alper için hizmet etmek, yemeğini yapmak, çamaşırını yıkamak falan dokunmuyordu bana bir amacım oldu diye seviniyordum bile. Sevgiliden çok anne olduğumu anlamamıştım henüz. Sonra genç sevgilimin annesi ve babası bir akşam taksiyle gelip apartmanı birbirine katarak oğullarını alıp götürdüler, bir daha görmedim onu.
Komşu camiası beni kara listeye almaya başlamış, evden ayaklarını kesmişlerdi ki özel bir okulda iş buldum. Ama bu da sadece bir ay sürdü gizemli bir kadın gelip benim gençleri ayartan bir cadı olduığumu söylemişti. Sonraki iki iş başvurumu ise kitapçı ve sahaftı, temizlik, çay kahve vs de iş kapsamında olduğu için ben geri çevirmek zorunda kalmıştım.
Bir süre böyle dolanıp durduktan sonra hayatımda ki var olan gerçeği kabullendim. Yalnızlık ve amaçsızlık…Böyle olunca işler kolaylaştı. Günü uyuyarak, tv izleyerek ve yine uyuyarak geçirmeye başladım. Biliyorum size çok garip gelecek ama insan bir şey yapmamaya da alışıyor hatta sevebiliyor. Böylece yaşayıp ölüp gitmeyi planlarken olan şey yine doğal akışı tersine çevirdi. İki talibim çıktı birisi sakin kendi halinde emekli bir bankacı ile yaşı yaşıma yakın genç girişken bir mühendis. Birincisini seçseydim hayatım planladığım gibi doğal ölüme doğru akıp giderdi ama ben içimde kalan bir parçacık hayat kırıntısına kapılarak yengemin akrabası olan mühendisi seçtim. Ailemden kalan iki evim, arabam ve bankada param vardı. Mühendis ise sanılanın aksine teknik lise mezunu bir elektrikçiydi ve açık öğretimde okuyordu. Evlendikten sonra bir valizini alıp evime geldi ve dolaptaki giysilerimi kenara, banyodaki malzemelerimin çoğunu karton bir kutuya teptikten sonra bir güzel yerleşiverdi.
Aslında yoruldum biraz daha sonra devam etsek …
-Olur tabi
-Arabada giderken hala bu cinayeti açıklayacak bir sebep olmadığını fark etti. Sıkıntılı bir hayat içinde mantıksal bir evlilik yapmış, kocasından olmadık işkenceler görüp dayak yemiş, sömürülmüş ama neden gidip Alper’i öldürmüştü ?...Anlayamıyordu karanlığı görüyor, hissediyor ama bir anlam veremiyordu.
-Seni unutamadım diyordu Alper…Sensiz yaşamak istemiyorum, okulu bıraktım ve evden ayrıldım artık kimse bizi ayıramaz.
-Evlilik, dayaklar, hakaretler hiçbirisini umursamaz olmuştum, kocam sabah gittikten ve evim bir yangın yeri gibi darmadağınık bıraktıktan sonra hiçbir şeye dokunmadan fırlayıp çıkıyor ve Alper’in arkadaşlarıyla tuttuğu küçük bekar evine gidiyordum. Tamam yaptığım kötüydü, yanlıştı, ne etikti ne ahlaki ama mutluydum ne yapayım.
-Peki neden ?
-Kocam yerine sevgilimi öldürdüm değil mi ?...Oysa ölmeyi hakeden beni sürekli dövüp aşağılayan kocam olmalıydı. Ama hiçbir şey göründüğü gibi olmuyor Lale Hanım.
-Anlatın
Ve anlattı Alper’i nasıl sevdiğini, cebine koyduğu paraları, ona aldığı hediyeleri, bankada açtırdığı hesabı, eline verdiği kredi kartını anlattı. Ve Alper’in Suzan isimli bir kız ile yaptığı internet konuşmasını nasıl tesadüfen gördüğünü…
-Aşkım diyordu bana hesap açtırdı kart çıkarttı dur iyice bir üteyim de sonra bir tekme sallarım kart…k…ya
Kocama hiç kızamadım çünkü o kendini eğitimi dışında gizlememişti, kabaydı, kötüydü, aşağılıktı işte…Ama ya Alper o neydi ?...
Done bıyığını titreterek bakıyordu yüzüme …Umutsuzluk hafifletici bir sebep olabilir mi diye düşündüm ya da hayal kırıklığı tensel acıdan daha mı kötüydü ?
-Hadi bakalım çöz bu işi Lale dedi Richard kanepeden başını kaldırıp sırıtarak…
-Aslında Richard ben hala seni de çözemedim. ..
-Bu kediye neden Done (tamam) adını verdin ve neden benim kapımın önüne bıraktın.
-Kedinin adı Done değil ki…
-Ama
-O sana yazılmış bir nottu kediyi de sokakta buldum zavallı ölmek üzereydi adı falan yoktu.
-O zaman
-O gece bana sorduğun soruyu hatırlarsan Lale
-Hangi gece ?
-Nihat tarafından delik deşik edilmeden bir gece önce ki
-Sana Nihat’tan bu kadar korkuyorsan Amsterdam’a gitmeden önce neden bende kalmıyorsun demiştim. Sen de onunla konuşmam gerek demiştin.
-Evet sabah sana uğradım kapının altına o notu (done tamam )atacaktım ama kediyi buldum karton kutunun içinde titriyordu dayanamadım not ile beraber kapına bırakıp dışarı çıktım ve…
-Seni takip eden Nihat ile karşılaştın Ah Richard
-Nihat’ın Selma ile evliliğindeki ironiyi çözebildin mi diye sırıttı yeniden ya da şöyle sorayım Lale karanlık, umutsuzluk ve ölüm üçgeninde kalmışsan hangisi daha iyidir ?...
Richard’ı bir daha göremeyeceğini biliyordu ve Selma ile her şeyin daha yeni başladığını da…
YORUMLAR
Beğenmedim. Kedi hsariç beni ilgilendiren tek şey sıkıntısı oldu.
Bu da benim tercihim değil mi!
Levant öykücüsü
Yazı konu ve anlatım bakımından
oldukça akıcıydı ve de çokça hayattan.
Bütün bıyıklı canlılar Done! kadar
duyarlı olsa dedirtti.
Yazan kalemi kutlarım.
Selam ve saygılarımla.